
Neden?
Çünkü bugün de ülkemizde faşist bir rejime yöneliş söz konusu. Dışarıda, uluslararası karışıklıklardan faydalanması bağlamında fırsatçı, içerideyse seçim sonuçlarını anlamamakta ısrar etmesi bağlamında altı boş bir faşist rejimden bahsediyoruz. Seküler sanat dünyasını da cendereye sokan bugün maruz kaldığımız baskıcı ve ayrımcı yönetim biçimi ancak böyle tanımlanabilir. Geçtiğimiz pazar Onur Yürüyüşü’nde yaşanan polis müdahalesi işte bu cenderenin göstergesiydi. Peki gösteri sanatları dünyası bu cendereyle mücadeleye hazır mı?
Öte yandan barbar bir örgüte karşı halkların ortak mücadelesinin yaşandığı güney sınırımızda TSK’nın bir tampon bölge oluşturma olasılığı giderek ağırlık kazanıyor. Bu demektir ki savaş kapımızda. Yaşanan vahşet, etnik temizlik, yurdundan edilme, zorunlu göç, mültecilik ve benzeri meseleler çoktandır gündemimize girmiş durumda. Ve önümüzdeki günlerde bunların yanı sıra etkilerini daha yakından hissedeceğimiz ve Türkiye’deki gerici hükümetin halk çocuklarını cepheye süreceği bir savaşın yaşanması hiç de uzak bir ihtimal değil. Peki gösteri sanatları dünyası bu savaşa direnmeye hazır mı?
Bu gericiliğe, bu barbarlığa, bu haksız savaşa karşı sanatın, savaş karşıtı projelerle barışın ve demokrasinin yanında yer alması gerekmez mi?