Bırakın Şu Şekerli Romantizmi!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

yekta[Yekta Kopan’ın, Emrah Serbes’in yazarlığa ara verme açıklaması üzerine yazdığı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Tamam, sanata ihtiyacımız var da, nasıl bir sanata?

Emrah Serbes Twitter hesabında bir paylaşım yapmış.

“Yazarlığı bıraktım. Her gün çocukların öldürüldüğü bu ülkede ne yazabilirim. İki sene sadece boksla ilgileneceğim,” demiş. Bir de antrenman fotoğrafı koymuş mesajının altına.

Ben görmemiştim. Bir arkadaşım “Bak Emrah ne yazmış, sosyal medya çalkalanıyor,” diye haber verdi. Baktım. Kimileri komik bulmuş, kimileri kızmış, kimileri umursamamış, kimileri ayakta alkışlamış.

Sosyal medya ‘konu’ ayrımı yapmıyor zaten. Her konu aynı şekilde karşılanıyor. Yeter ki, sevginizi de nefretinizi de uçlara götürecek cümleler kurmayı başarın. Yeter ki, her konuda “biz-siz-onlar” üçgenini kurabilin.

Öteki ‘kıldığınızın’ kanını emerek güçlenin. Gerisi kendiliğinden geliyor.

Örneğin benim bu yazıda Emrah Serbes’i fena halde dövmem ya da acayip alkışlamam gerekiyor. Aralarda bir yerde durursam “korkak bir tatlı su balığı” olurum. Uçlarda keskinleşmezsem “arkadan dolanan müsvedde” olurum. Hiç görmezsem, “her konuya dır dır etmeyi biliyorsun, işine gelmeyince mi sustun hesapçı herif” olurum.

Hemen söyleyeyim düşüncemi; konu hiç mi hiç ilgimi çekmedi.

Ama mesaj ve fotoğrafla ilgili yorumlardaki “Sanata tam da böyle günlerde ihtiyacımız var,” cümlesi ilgimi çekti.

Gerçekten ihtiyacımız var mı? Varsa, nasıl bir sanata ihtiyacımız var?

Konuya yine sosyal medyadan gireyim. Hani dedim ya, sosyal medyaya bir öfke hakim diye… O öfkenin nedeni, sulu sepken bir romantizm.

Hainliklere insan canının kurban verilmediği, terörün her maskesinin lanetlenerek düşürüldüğü, canlı bombaların olmadığı, pusuların kurulmadığı, siyasi çıkarlar uğruna fitne kazanların kaynatılmadığı, beyaz Torosların cirit atmadığı, dünyanın hiçbir coğrafyasında iktidar hırsı salyasının akıtılmadığı, kimsenin kanla beslenmesine izin verilmeyecek bir dünyayı istemek, bu cümleleri kurmak “içi boş bir romantizm” olarak değerlendiriliyor.

Sosyal medyada “Barış istiyoruz, yeter artık dursun bu ölümler!” gibi ezberden bir cümle yazıldığında öfkelenen insanları anlamalıyız. ‘Savaşsevicilerin’ bile ‘barış için savaş’ safsatasıyla içini boşalttığı bir kavram var karşımızda. Artık, “Barış istiyoruz” demek yetmiyor kimilerine, hatta öfkelendiriyor.

Kimi zaman hakaret ederek, kimi zaman inciterek de olsa “Geç orayı bir kalem, geç de barış için ne yapacaksın-ne yapmalıyız, ona gel,” diyorlar.

“O şekerli romantizminizle, kafiyeli duygusallığınızla yaşananları normalleştirmeyin ve sıradanlaştırmayın,” diyorlar.

“Çocuk ölümleri üstünden siyaset yapanların, kalemlerini kana banıp gazeteci olduğunu iddia edenlerin, göz göre göre yalan söyleyip üstüne demli çay içenlerin, çıkarları için şeytanın bastonu olmaya razı gelenlerle dolu bu dünyada, hiç değilse yaşadıklarınızın ‘gözüne bakacak’ cesaretiniz olsun,” diyorlar.

Bu durumda “Sanata tam da bu günlerde ihtiyacımız var” cümlesini de su terazisinde düzeltmemiz gerekiyor. İyi ama nasıl bir sanata?

“Unutursam kanım kurusun” ruh halini karşılayacak, bir sanat beklenen. Bir ezber kazanının içinde kaynatıp eritmeyen bir sanat. Sıradanlaştırmayan, unutturmayan bir sanat.

Dayak yese de geri adım atmadan kavga dilini değiştirecek, yalana direnecek bir sanat anlayışı ve üretimi ihtiyacımız olan.

Ve elbette böylesi bir sanat anlayışının üreticilerine, sıradanlaştırmayacak cesaretle yürüyecek sanatçılara ihtiyacımız var. Aman okur kaybederim, sonra filmlerimi nasıl satarım, sergi açacak yer bulamam, bütün konserlerim iptal edilir korkusuna yenik düşmeyen sanatçılar. Bu korkuyla “gölge gibi” geçip gitmeyen sanatçılar. (O korkuyla diz çökenlere de diyeceklerimiz var elbet. Zamanını bekler.)

Yazıyı dönüp bir daha okudum. Yarın twitterda birileri “Korku-kan-savaş falan demişsin, normalleştirmeyelim bu yaşanan vahşeti diye gevelemişsin ama meselen nedir senin koçum?” derse, ne cevap vereceğimi düşüneyim dedim. Çünkü artık daha da net olmak zamanı.

Net cümlem şudur:

Her gün çocukların öldürüldüğü bu ülkede, tam da bu zamanda, eveleyip-gevelemeyen, işkembeden sallamayan, ezberleri tekrar etmeyen, yaşananları anlatmak için yeni ve cesur cümleler kurmaya cesaret eden, normalleştirmeyen-sıradanlaştırmayan bir sanat anlayışına her zamankinden çok ihtiyacımız var.

Kurulacak yeni dil, katilleri yalansız bırakacaktır.

O sanat, başkasının kanını emerek güçlenenin yüzüne tutulacak bir aynadır.

Radikal

Paylaş.

Yanıtla