Bahar Çuhadar
Oyun Atölyesi’nin yenisi ‘Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi’ bir abla ve kardeşi ıssız bir orman evinde buluşturuyor. Ortaya ahlak, inanç, hakikat kavramlarının birbirine geçtiği, heyecanlı bir tenis maçı havasında bir oyun çıkıyor.
‘Ahlak’ yaşa, sınıfa, cinsiyete, inanca göre değişir mi? Hem de nasıl… Kadınsanız ‘ahlaksız’ ilan edilmeye uzanan yol çok daha kısadır. İnanç dünyasıyla aranız hoş değilse mesela ya da yaşınızı başınızı almışsanız… Kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen genel ahlak kuralları ihlal edildiğinde; gerçek hayat, kuralları ezip geçtiğinde yani, neler olur peki? ‘Ahlaksızlık’ yaftası koskocaman bir toplumdan da önce, en yakınınızdakinden geldiğinde, bununla nasıl başa çıkılır?
Amerikalı oyun yazarı Neil LaBute; günümüz şehirli insanın başının belası olan meseleleri kıvrak bir dille yazmasıyla bilinir. (Kaleme aldığı oyunlardan ‘Şeylerin Şekli’ Aksanat Sahnesi’nce, ‘Şişman Domuz’ Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nca sahnelenmişti.) Oyun Atölyesi’nin prömiyerini iki hafta önce yaptığı LaBute oyunu ‘Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi’ (In a Forest, Dark and Deep) yukarıdaki sorularla baş başa bırakıyor seyirciyi. Bu kez bir abla ve bir erkek kardeşi, ıssız bir orman evinde baş başa bırakıyor, insanın doğasında bulunup da bin kat örtüyle gizlemeye çalıştığı zaaflarını açığa çıkarıyor LaBute. Ahlak, inanç, aşk, kardeşlik, aile, hakikat kavramlarını heyecanlı bir tenis maçı havasında geçen, akıcı bir atışma formunda sahneye taşıyor.
Metni Türkçe’ye çeviren Haluk Bilginer. Ali Altuğ’un yönetimindeki oyunda, Barış Dinçel imzalı orman evi tasarımının içinde karşımızda Ayça Bingöl ve Salih Bademci var. ‘Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi’, adından anlaşılacağı üzere gerilimli bir abla-kardeş öyküsü. Oyun da öyle başlıyor. Katmanlar açıldıkça meselenin, iki zıt kutup olan abla-kardeş arasında sıkça şiddetlenen bir çekişmenin ötesinde bir vaka olduğu ortaya çıkıyor. Kardeşler, masaldakini aratmayacak dozda felaketlerle baş başadır. Ve olaylar; masaldaki gibi evdeki şekerlemeleri değil, birbirlerini yemeleriyle başlar…
Oyun, ilk 50 sayfasında bir türlü sarmayıp da sonra sonra okuyucuyu içine çeken romanlar gibi: Neil LaBute’un ters köşeleri, zekice çalımları geldikçe, farkında olmadan kardeşlerin karşılıklı şüphelerinin izini sürmeye başladıkça heyecanlanıyor, kendini sahnedeki gerilime kaptırmış buluyor insan. Bunda öykünün görece tekdüze başlamasının olduğu kadar oyuncuların başlardaki fazla Amerikanvari tonlamalarının da etkisi var. Kimi çeviri oyunlarda yer yer hissedilen ‘dublajlı tiyatro izliyor olma hissinden’ bahsediyorum. Neyse ki kısa sürüyor; Ayça Bingöl ve Salih Bademci’nin oyunculukları kısa süre sonra ilk sahnelerde olduğundan çok daha ikna edici hale geliyor. Biz seyirciler de bu ‘hakikatle hesaplaşma gecesinin’ içine dahil oluyor, öyküdeki düğümü çözmeye, Betty’nin daha sağlam durabilmesi için içimizden ona destek olmaya koyuluyoruz.
Barış Dinçel’in elinden çıkan sahne tasarımı, Gülay Yiğitcan’ın video ve Kemal Yiğitcan’ın ışık tasarımı bu hesaplaşma gecesini gerçekçi etkilerle donatmış. Bingöl ve Bademci’den daha doğal-gerçekçi performanslar beklememizde, sahnede kurulan bu dünyanın da etkisi var. Zira ortam, en ufak bir abartıyı, suniliği kaldıramayacak kadar gerçeğe yakın…
Salih Bademci son dönemin dikkat çeken, iyi oyuncularından. Ayça Bingöl, özellikle finale doğru etkileyici bir şekilde yükseliyor. İlk sahnelerin üstüne iyice demlenen, diyaloglarıyla da öyküsüyle de oyunculuklarıyla da finalde tatmin edici bir noktaya erişen bir iş olmuş, ‘Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi’…