Bahar Çuhadar
‘İstenmeyen’ Mısırlı bir pilot ve İstanbullu iki kardeşi Gezi Direnişi günlerinde, Kurtuluş’ta bir dairede buluşturuyor. Fonda politik-toplumsal olaylar, önde köksüzlük, aidiyet, yabancı olmak üzerine başarılı hikâye var…
Eğitimini New York’ta tamamlamış Mısırlı bir pilot: Khaled. Onun batılı referanslarla yetişmiş İstanbullu eşi: Bahar. Onun New York’ta okuyan kardeşi Barış. Kurtuluş’ta bir daire. İki sene öncedeyiz, sokaklarda isyanın patladığı günlerde. 31 Mayıs gecesi… Üç karakter bu fonun önünde çıkıyor karşımıza.
Yerleri yurtları, memleketleri, dilleri, eğitimleri, aileleri, ilişki durumları falan belli üç yetişkin; Khaled, Bahar ve Barış. Ama hikâye o kadar basit değil. Üç ‘köksüz ruh’ onlar. Üç ‘yabancı’. Ait oldukları gökyüzü hangi sınırlar dahilinde? Evleri aslında nerede? Önce Mısır’da sonra İstanbul’da patlayan ayaklanma, New York’ta peşinden koşulan hayaller, çaresizce tutunma çabası, o berbat ‘Şu hayatta neyi başarabildim ki’ sıkıntısı… Khaled, Bahar ve Barış’ın kafalarındaki, kalplerindeki çekmeceler nelerle dolu? Dışarıdaki gaz ve toz bulutu, yükselen isyan, akan kan onlara nasıl temas ediyor?
Oyuna adını; diplomatik dilde ‘İstenmeyen’ manasına gelen ‘Persona Non Grata’ sözcüğü veriyor. ‘İstenmeyen’ esasında hayatın içinden üç sıradan karakteri Tahrir ve Gezi isyanları ekseninde buluşturmuş. Ön planda; Kurtuluş’ta bir evde, 31 Mayıs gecesini yaşarken, geri dönüşlerle sık sık Tahrir Meydanı’na, Kahire’nin Maadi semtine, New York’taki öğrenci-bekar evlerine ve cıvıltılı gecelere gidiyor karakterlerimiz. Ve bu üçlünün bireysel arzuları, hayal kırıklıkları, aileleriyle, birbirleriyle ilişkileri, politik gündeme bakışları ve korkuları üzerinden temeline ‘aidiyet’ kavramını koyan başarılı bir oyun izliyoruz.
‘İstenmeyen’ berrak bir zihnin (aslında iki: Ceren Ercan ve Gülce Uğurlu) ürünü. Arap Baharı ve Gezi Direnişi’ni kesiştirmesiyle, karakterlerinin belirsizlikle ilgili yaşadığı çatışmayı pürüzsüz bir şekilde yansıtışıyla, ikili, üçlü diyalog ve monolog sahnelerinde iyi bir akış sağlamasıyla, günümüz insanın köksüzlük hissini çarpıcı bir bağlamda yansıtmasıyla ilgiyi hak eden bir iş olmuş. Metnin üzerinde ince ince çalışıldığı anlaşılıyor. Aslı Ersüzer imzalı sahne tasarımı da (Ayşe Ayter’in ışık tasarımıyla birleşince) ayrıca ilgi çekiyor; tekerlekli platformun bölmelerine yerleştirilen koliler, stor perdelerin de katkısıyla sahne geçişleri için işlevsel bir çözüm yaratmış. Ama dekorun asıl becerisi, metinle iyi bir dramaturjik bütünlük sağlamasında. (Bu arada dramaturjide de Öznur Derin Onur’un imzası var.) Zira bölmeler ve koliler hem zihnen hem bedenen ‘göçebe’ olan karakterleri görsel olarak tamamlamış. Ceren Ercan’ın rejisi seyirciyi ayık tutan cinsten. Khaled rolündeki Bedir Bedir’in Arap aksanlı Türkçesi nefis, Gülce Uğurlu’nun tedirgin Bahar’ı, Deniz Celiloğlu’nun dozunda komik-şımarık Barış’ı da son derece tatmin edici performanslar.
Mısır ayağındaki öyküler yer yer karmaşıklaşabiliyor, final de beklenmedik bir duygusallıkla bağlanıyor ama kanımca oyunun asıl mühim eksiği, tek kadın karakteri Bahar’la ilgili. Khaled ve Barış’ın içsel karmaşasını anlamamız çok daha kolay olsa da bir Mısırlı ile evlenip Kahire’ye yerleşen, bir çocuk doğuran ve kendini ne Kahire’ye ne İstanbul’a ait hisseden Bahar’ın ‘şu hayatta ne yapmak istediğini’ tam açık edemiyor metin.
Belirsizlik çağına mensup her birimizi bir yerinden yakalayacak bir oyun ‘İstenmeyen’.