İhsan Ata
Görmeyeri’nin ikinci oyunu olan (ilki Gürültünün İçinde) Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim 17 Şubat’ta Sahne Hal’de prömiyer yaptı. Uğur Küçükdağ’ın yazıp yönettiği oyunda Nihan Aypolat, Nihan Demirelli ve Uğur Küçükdağ rol alıyor. Oyun, kadına yönelik şiddete farklı bir yerden bakmayı amaçlamış. Sokak ortasında bıçaklanan kadının yardım çığlığı telekızın orgazm çığlığına karışmış. Oldukça ilginç bir fikirle ortaya çıkan oyun seyirciyi çivilemeye çalışıyor. Etrafımızda yaşanan kadın cinayetlerini tıpkı sahnede izlediğimiz gibi sürekli başımızı bir o yana bir bu yana çevirerek tanık olmamız istenmiş.
Kadına yönelik şiddet her gün artarak kan kaybederken doktor dönüşü sokak ortasında (Sanırım yağmurlu bir gün) bıçaklanan Bahar’ın son saatlerine tanık oluyoruz. Diğer taraftan kocası onunla hastaneye gelmek yerine canlı sohbet hatlarından birinde telekızın biriyle konuşmayı yeğliyor. Yani bir taraftan kadın sırf kimliği yüzünden (-ki neden belirtilmiyor) sokak ortasında öldürülürken diğer yandan telefonun diğer ucunda kadını bir cinsel obje olarak kullanan yazar sanıyorum ironik bir saptama yaratmaya çalışmış.
Küçükdağ, kadına yönelik şiddeti sahneye taşırken Bahar’a yapılan bu saldırının altını doldurmayı istememiş gibi görünüyor. Neden-Niçin sorularını sormamış karaktere. Pekala kadının öldürülmesi için bu ülkede nedene ihtiyaç yok diyebilir/iz. Sırf kimliği bile bunun için yeterlidir gibi bir savunması söz konusu olabilir. Ama bence böylesine güçlü bir kalemin bunun altına sığınacağını düşünmüyorum. Sırf kadın olduğu için değil tiyatral açıdan sokak ortasında öldürülen Bahar’ın daha iyi nedenlere ihtiyacı olmalı.
Aynı zamanda metin yazımı konusunda eylem azlığının “iyi fikirle” buluşamaması seyirci algısını düşüren oyuna konsantre olmamızı engelleyen başlıca nedenler. Koltuğunda oturan adam, yatağında uzanan telekız ve sokak ortasında ölümü bekleyen Bahar.. Oyunun iskeletini oluşturan bu üç olgu sahne üzerinde sıkı düğümlerle işlenmesi gerekiyor. Çünkü bir süre sonra uzun dizi formatlarına dönüşüyor. 10 dakika sonra telefonda konuşan adam, sokak ortasında bıçaklanan kadının acısı ve yatakta uzanan telekız. 20 dakika sonra hala telefonda konuşan adam, hala sokak ortasında bıçaklanan kadının acısı ve hala yatakta uzanan telekız. 30 dakika sonra hala telefonda konuşan adam, hala sokak ortasında bıçaklanan kadının acısı ve yatakta uzanan telekız… Konu değişiyor belki ama olay değişmiyor. Seyirciyi silkeleyecek sandalyeye çivileyecek o atak bir türlü gelmiyor.
Elbette bu oyunu yazarken karısına olan ilgisizliğini bir telekızla zaman geçirmekle göstermesi oyunun çıkış noktası adına gayet parlak bir fikir. Hatta telekıza sorunlarını anlatması da şahane… Ayrıca öldürülen kadının telekızın sokağında olması gayet metaforik bir yaklaşım. Bunlar metnin yaratım süreci için gayet iyi çıkış noktaları. Ama sonrasında hikayenin ilerleyiş ve/veya sahneye aktarılış biçimi seyirciye geçerken kan kaybetmeye başlıyor.
Haliyle metnin yaratım konusunda merak ettiğim birkaç şeyi sorma zorunluluğu doğuyor bende.
Bahar’ın neden nasıl ve niye bıçaklandığının altı çizilmiyor.
2/2.5 aylık evli olan bu çiftin ilişkileri tam olarak cevap bulmuyor.Tek problem çocuklarının olmaması mı?
Adamın canlı sohbet hatlarını aramaya yiten durum ne? Sadece konuşmak istemesi mi? Canlı sohbet hattını bile arayabilecek duruma gelen bir adamın geçmişi daha gizemli ve karmaşık olması beklenmez mi?
Telekızın bu adamla olan ilişkisi ne kadar samimi? –“Senin gibi biriyle evlenmek isterdim vb gibi” Kızın gerçekte söylediklerigerçekte ne kadar bağdaşıyor?
Karakterler tam olarak karakter mi gerçekten? Ne kadarını tanıyoruz?
Kimliğinden dolayı öldürülen kadına karşılık kadını cinsel bir obje olarak gösteren telekıza neden ihtiyaç duyuluyor. İronik bir algı kayması söz konusu değil mi?
Bahar neden ıslak (yağmurlu) bir havada öldürülmek zorunda? Kuru bir havada bıçaklanmaktan daha büyük bir etki yaratmak için mi?
Tüm bunlarla birlikte sahneyi üçe bölen Küçükdağ, bir pinpon topu gibi seyircinin oradan oraya bakmasına aldırmamış. Seyirciyi ayakta sahnenin ortasında sular içerisinde karşılayan Bahar’ın oyun başladıktan kısa süre sonra oyunun sonuna değin yardım istemesi dramatik yapıyı bozan sadece o anın durumundan faydalanan bir yaklaşım. Ayrıca telekızla girdiği telefon seksinin neden sadece hırıltılarla başlayıp bitirildiğini anlayamadım. Telekızın oyunun finalinde nikah memuru olması ve ikiliyi evlendirmesi nasıl bir yaklaşım? Hem telekızın gerçekliğine, hem Bahar’ın yaşadığı acıya bıçak vurmaz mı? Hepsinin ötesinde tüm bu yaşananları göstermelik yapmaz mı?
Uğur Küçükdağ yazar, yönetmen ve oyuncu kimliğiyle karşımıza çıktığı bu oyunda ona Nihan Demirelli ve Nihan Aypolat eşlik ediyor. Kesinlikle doğru bir kast olmuş. Nihan Aypolatinstagram hesabından açıkladı gerçi ama ben su içerisinde onu her gördüğümde montumla oturduğum sandalyede üşüdüğümü ifade etmeliyim. Çok başarılı ve abartmadan gayet minimal bir oyunculuk sergiliyor. Nihan Demirelli yine aynı karakter çözümlemesini başarıyla sergileyen bir telekız için gerekli ortamı sağlayan kıyafetleri ve seksapalitesiyle karaktere dair başarılı bir iş çıkarıyor. Uğur Küçükdağ yine yarattığı karakterle doğru bir oyunculuk ortaya koymuş. Evet ortada çabalayan mücadele eden güçlü oyuncular var ama bireysel olarak var. Karakter ilişkileri bir bütün içerisinde geçişli değil. Yönetmen birçok şey denemek isteyip tam olarak ne istediğine sonra karar verecekmiş gibi bir algı yaratıyor.
Her şeye rağmen mücadelesini açıkça ortaya koyan Küçükdağ’ın yazıp yönettiği ve oynadığı daha nice oyunlar görmeyi umut ediyorum. Denemekten korkmadığı, yaratım sürecine seyirciyi ortak ettiği için bizlere de alkışlamak düşüyor nihayetinde.
Oyun, 27 Şubat Cuma, 16 Mart Pazartesi, 30 Mart Pazartesi günü 20.30’da Sahne Hal’de izlenebilir. İletişim: Mecidiyeköy Mah. Eski Osmanlı sok. No. 3/A Şişli / İstanbul (+90) 212 274 74 78 tiyatrohal.com
(Künye):
Yazan & Yöneten
Uğur Küçükdağ
Dekor ve Sahne Tasarımı
Büşra Şen
Kostüm Tasarımı
Muhammet Özdemir
Müzik
Bulb, John Beltran
Oynayanlar
Nihan Aypolat, Nihan Demirelli, Uğur Küçükdağ