Adalette Kâr Yok

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Tiyatro sezonu açılışlarında artık, “Acaba hangi eseri oynayacaklar” diye merakla beklenen Tiyatroadam ekibi, İsviçreli Yazar, Oyun Yazarı ve Ressam Friedrich Josef Dürrenmatt’ın (1921-1990) “5. Frank” başlıklı oyununu oynamaktalar.

Dürrenmatt, “5. Frank” oyununda, vahşi kapitalizmin bankacılık düzlemindeki eylemini üç temel üstünde (para, güç ve ölüm) yapılandırıyor. “5. Frank” şiddet ve dolandırılıcılık yoluyla beş kuşak boyu haksız kazanç sağlayarak imparatorlaşan Frank ailesinin grotesk öyküsünü anlatmakta. Frank bankacılarının çete düzeninde tek değer, tek amaç güçtür. Para ile güç arasındaki ortaklığın süregelmesinin ön koşulu, sevgi, iyilik, sevecenlik, acıma gibi insana özgü duyguların bütünüyle yok edilmesidir. Vahşi kapitalizmin oyunlarını kural dışına çıkararak da oynayabileceklerini düşünenlerin cezası, tıpkı çetenin sayısız kurbanı gibi ölüm olacaktır.

Dışa Vurulamayanlar

Dürrenmatt’ın 1959’da yazdığı ve özgün adı “5. Frank: Özel Bir Bankanın Operası/Opereti” olan bu oyunda yabancılaştırma öğeleri, izleyiciye düşünme enerjisi sağlamak yerine ona gerilim veriyor. Seyirciye bildiği, ama dışa vuramadığı şeyleri gösteriyor. Kendi gerçeklerini işaret ediyor, ama fark etmesini yabancılaştırmayla sağlıyor. Yazınsal bir biçimlendirmeyle yüzeyselleşmeden, didaktikleşmeden, buyurgan bir sesle konuşmadan bütün bunları özümsetiyor, sadeleştirilmiş bir metin halinde anlatıya dönüştürüyor.

Oyunu sahneye koyan Fatih Koyunoğlu da oyuncular tarafından canlı olarak yapılan müziklerle, modern ve dinamik reji anlayışıyla, tempo ve coşkusuyla, seyirciye gülmecesi bol, keyifli ve aynı zamanda sarsıcı bir tiyatro lezzeti sunmayı başarıyor. Dürrenmatt’ın olayların çözüme kavuştuğu noktada rahatça soluklanacağımız bir konumlanış olanağı vermeme düsturuna uymuş, uygulamış. Olayları ve karşı olayları gösteriyor; yüzeysel bir eleştirellikle arınmamızı sağlıyor.

Koyunoğlu’nun Rejisi

Koyunoğlu, sarsıcı olmasını istediği bir yabancılaştırma estetiği anlayışıyla, izleyicisinde belirli bir mesafe edinebilme ve dünyayı eleştirebilme olanağını hareketlendirmek istemiş. Benim anladığıma göre standart ve kendisi de bir klişeye dönüşen türde eleştiri değil Koyunoğlu’nun istediği, her bireyin belki tek tek kendi içinden doğru bir hesaplaşmayla anlamlandırması gereken bütünsel bir bakış yeğliyor. İçinde yaşadığımız dünyayla birbirini tamamlayan özdeşlik zincirini kırmayı hedeflemiş. Brechtyen yabancılaştırma estetiğini sürdüren bir tavır almış. Bu “yabancılaştırma” hareketini, kesinsiz olduğu kadar tekinsiz de olan bir zeminde, çıkış yollarını açıkça formüle etmek yerine, tartışmayı ve o tartışmanın sorun alanını belirginleştirmek isteyen bir yaklaşımdan üretmiş.

Tahsin Saraç’ın Mükemmel Çevirisi

Tiyatro oyun metninin, diyaloglara dayanan bir yazın türü olduğu dikkate alınır ve de çeviri, dilin günlük konuşma diline, yani yaşanan dile uygunluğuyla değerlendirilirse ışıklar içinde uyusun Tahsin Saraç’ın (Kültür Bakanlığı Yayınları-1979) çevirisini bugün de alkışlamamız gerekiyor.

Gün geçtikçe daha başarılı işlere imza atan Şirin Dağtekin Yenen’in dekor tasarımı ise seyirciyi diri tutuyor, sürekli uyarıyor, oyuncunun oyunu ile doğrudan bağ kurmasına yarıyor.

Şirin Dağtekin Yenen’in kostümleri de gayet zevkli ve “matluba” pek uygun.Önder Arık’ın ışıklandırması oyuna hem yorum getiriyor, hem dekora derinlik kazandırıyor, hem de oyuncunun üç boyutluluğunu sağlayabiliyor.

Çağrı Beklen’in müzikleri oyunda ortaya çıkan kimi temaların gösterilmesine, desteklenmesine, keskinleştirilmesine, zenginleştirilmesine mutlak katkı veriyor.

Esra Yurttut’un koreografisi, bilinç dışını akıl dışı büyüsellikle buluşturan bir simge. Yurttut’un özel olarak kutlanması gerekiyor.

Oyunculuk

Aşkın Şenol, Ayça Koyunoğlu, Ayça Güngör, Alican Yılmaz, Berk Yaygın, Deniz Özmen, Fatih Koyunoğlu, Gökhan Azlağ, Hivda Zizan Alp, Mehmet Solmaz, Pelin Bölükbaş, Serdar Akülker’den oluşan oyuncu kadrosunun tamamı görevlerini “bihakkın” yapıyor. Rolüne yeterince hazırlanmamış olan yok. Hiçbiri rolü ezbere yaslamıyor. Hepsi, karakterlerin içsel, ruhsal imgelerini hakkıyla veriyorlar. Karakterlerin tutkularını değil, onların bileşimini oluşturan duyguları öne çıkarıyor, çok da iyi ediyorlar. Özdeşleşecekleri karakterlerin dokusunun nahif maddelerini pek güzel kavramışlar.

Yönetmenin dikkatine bir eleştiri: Kullanan her oyuncu, Türkçede  “Yol düzeyinden aşağıda, yol altında olan ve oturulabilen en alt kat” anlamında söylenen “bodrum” sözcüğünü, Milas’ın ünlü ilçesinin adını söyler gibi, hatta Mazhar-Fuat-Özkan üçlüsünün “Bodrum, Bodrum” şarkısındaki gibi telaffuz ediyor.

 Kadronun arasında Bay Frank’ta Aşkın Şenol ve Bayan Frank’ta Ayça Koyunoğlu bir gıdım öne çıkmakta.
Ayça Koyunoğlu için, bir daha “haddini bilecek” repliğini “haddini bilicek” olarak söylemeyeceğine inanarak, Bayan Frank’ın duygularını “psikolojik coşkularla” değil, somut ve olabildiğince net fiziksel aksiyonlarla aktardığını söyleyeceğim.

Aşkın Şenol da öyle…

Bay Frank’ın fiziksel yaşamına ilişkin somut bir çizgi sağladığı için boşlukta salınmıyor, sallanmıyor, iyice belirginleştirdiği patika yol boyunca kendinden hayli emin, ilerliyor.

Tiyatroadam, bu sezon da “5. Frank” ile alkışları “beşibirlik” gibi hak ediyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla