Su Güzey’in Sanatta Görünürlük Festivali kapsamında gerçekleştirdiği “Hayaletlerin Ziyafeti” isimli atölyesi üzerine Gizem Aksu ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.
Aslında her şey, MSGSÜ Çağdaş Dans Anasanat Dalı öğrencileri olarak birbirimizle olan diyaloğumuzu sağlamlaştırmak üzerine verdiğimiz, bir araya gelme çağrısı ile başladı. Çağdaş Dans Anasanat Dalı’nın işbirliği ile de Sanatta Görünürlük Festivali projesi bir araya gelmemizin meyvesi oldu. İzleyicisine doğrudan davet götüren ve sergilenen işlere ulaşımı bedelsiz kılmak isteyen bir hareket olmak istemiştik. Sevgili Gizem Aksu da, bu çağrıya ilk cevap verenlerden. Zihnini ve gönlünü bu paylaşıma ilk açanlardan, temeli sağlamlaştıran.
Kendisi ile Nisan ayında 1. Sanatta Görünürlük Festivali’nde gerçekleştirdiği, festivalin ilk atölyesi olan “Hayaletlerin Ziyafeti” hakkında kısacık konuştuk. Aklımızdakileri, gönlümüzden sormaya çalıştık.
Sanatta Görünürlük Festivali adına
Söyleşi: Su Güzey
“Felsefi konseptler, koreografik araca nasıl dönüşebilir?”, sorusuyla bu araştırma sürecine başlamışsın. Hayatının nasıl bir döneminde kafanda canlandı? Bu soruyu sorarken, aklında başkalarıyla paylaşma fikri hali hazırda var mıydı?
Bu soruyu bu şekilde 2013 yazında sorabilmeyi başardım. Etrafımda gezinen; ancak, bir belirip bir kaybolan hislerin ve sezilerin dile dökülmesi, bir araştırma metni yazmaya başlamamla oldu. Konservatuarda geçirdiğim üç senede bedene dair, gittikçe incelmeye başlayan bir yaklaşım oluşmaya başlamıştı.
Ve her gün beliren başka başka hisler. Boğaziçi Üniversitesi’nden bana hediye olan bağlama oturtma ya da farklı bağlamlar arasında ilişkisellik kurabilme merakım dolayısıyla, 2013’ün ilk aylarında Bilgi Üniversitesi Felsefe Bölümünden sevgili Selen Ansen’in bedensellikle ilgili derslerine katılmaya başlamıştım. Şüphesiz o zamana kadar biriktirdiklerim, MSGSÜ Çağdaş Dans’ta kendi devrimlerimi gerçekleştirdiğim üç sene ile iyice tutuşmuş, Selen’in dersi vesilesiyle de kendimden taşmaya başlamıştı. Böylesi taşkınlık anlarında insanlara sarılmayı çok severim. Hediye almayı. Şarkı söylemeyi. Taşkınlık anları benim için öteye açılımlar oluveriyor. Bedensel ve entelektüel olarak böylesi bir coşkunluk sürecindeyken çıkıverdi bu fikir. Ancak, soruyu sorarken “bedenleriyle yaşamayı” önemseyen başka insanların bu soruya dair yaklaşımlarının, analizlerinin ve yorumlamalarının nasıl olacağına dair çok büyük merakım vardı.
Benim felsefeye ve sanata…. Aslında hayata bakışımda çok önemsediğim bir nokta var, çoklu duyuş, çoklu görüş, çoklu hissediş. Çok. Çoğ. Ço. Ko. Kosmos. Bu, hem kendi in’ime doğru hem de öteye doğru gelen bir çoğ’luk. Farklı insanların bir soruyu nasıl algıladıkları, bu soru ile nasıl hemhal oldukları ve tercihleri çok ilgimi çekiyor. Atölyenin çağrı metninde de belirttiğim gibi “bu konseptlerin var oluşlarının, farklı bedenselliklerde nasıl genişleyebileceği, çoğalabileceğine ve parçalanabileceğine dair” bir paylaşım alanı yaratmak da benim kendime bir hediyem oldu. Böylesi alanlar, bahsettiğim taşma durumunu devam ettiren şeyler oluyor, benim için. Yaşamıma yaşam katan, nefesime nefes katan. Ne diyeyim, bu paylaşımı mümkün kılan herkese çok teşekkürler…
Peki, bu soruyla, var olan bir yolu mu bulmaya çalışıyorsun yoksa daha önceden var olmayan bir yolu oluşturmaya mı? “Nasıl dönüşüyor”, değil “nasıl dönüşebilir?” olmasının sebebi var mı?
Bir hayalim var benim. Tek geçer akçenin sarılma olduğu. Fark ediyorum ki sorularım, huzursuzluklarım, hüzünlerim, coşkularım buraya bağlanıyor. Kelimelerde ilk bu ilgimi çekiyor:
-()ş eki. Ş’nin bir şifa olduğunu düşünüyorum. Dön-üş. Ol-uş. Titre-ş. Uzayıp evrene giden şşşş sesinin bir açıklık olduğunu düşünüyorum. Beraberliğe bir davet. -ş’nin sahip olduğu spiral yapının bedendeki spiral yapının ve spiral beraberliğin, farklı bir katmandaki var oluşu olduğunu düşünüyorum. -ş’nin, evrene sarılmanın çizgideki hali olduğunu hissediyorum. -ş’nin kendine kendine bir sarılma olduğunu hissediyorum.
Dolayısıyla, sorudaki “dönüşmek” benim için çok önemli. Başlangıcı ve bitişi olmayan ve bununla ilgilenmeyen bir arayışı ifade ediyor, kendiliğindenliği ve kendiliği. Biraz önce de bahsettiğim gibi farklı dönüşler’in, farklı spiraller’in nasıl olabileceğini merak ettiğim için. “Dönüşüyor” değil de zaman vurgusu olmayan bir “dönüşebilirlik”. Farklı potansiyellere açıklığı vurgulamak adına da dönüşebilirlik. Kendiliğinden bir dönüşüme, kendi kendine sarmalanan bir dönüşüme. Ne diyeyim, bu dönüşümü kendiliğinden mümkün kılan evrene çok teşekkürler.
Atölyenin gerçekleşmesinde kendisini de yakından tanıdığımız Ah! Kosmos’un (aka Başak Günak), “canlı ses” adı altında yer aldığını gördük. Başak, atölyeyi destekleyen ya da gözlemleyen (spectator) bir noktada mı duruyor, yoksa katılımcılardan biri olarak mı yer aldı?
Aslında bu soruyu Ah! Kosmos’a sormak gerekirdi. Kendisini nasıl hissetti acaba?
Ama benim kendisine yaptığım davetin altında atölyenin kurucu öğelerinden biri olarak ses’i düşünmem vardı. Şu an fark ediyorum ki kendisini atölye yürütücülerinden biri olarak yazmak daha yerinde olurmuş. Atölyedeki buluşmanın en yalın niyetinde “sesten, düşten, hareketten, nefesten hayaletler” çağırmak vardı. Bu saydığım her öğeye aslında, titreşimlerin farklı yoğunluklarının tezahürü olarak bakıyorum. Ancak, bedendeki titreşim sahalarında içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik ve kültürel politik bağlamlardan dolayı çok yüklü enerjiler biriktiğini düşünüyorum. Atölyede, aynı mekana gelebilmek, geçmişten ve gelecekten hayaletlerimizi çağırabilmek için yalın bir titreşimde ortaklaşabileceğimizi düşündüm. Bu noktada, yarattığı titreşimle bana sürekli can veren Ah! Kosmos ilk sorduğum kişi oldu. Gözlemci olmak, katılımcı olmak, yürütücü olmak gibi pozisyonları, az önce bahsettiğim titreşim ile kurulan farklı ilişki biçimleri olarak algılıyorum. Dolayısıyla, bence atölyede bu pozisyonlar baya kayganlaştı. Ve çokça paylaşıldı. Bu soruya onun adına cevap veremeyeceğim ama kendisi olmasa atölyeyi gerçekleştiremezdim. Ne diyeyim, kendisine de can verenler çok olsun, çok teşekkürler.
Festivalin oluşmasında büyük katkın oldu. Sen de karar aşamasında her zaman bizimleydin. Bu festival ile nice zamansız mekanlar yaratma isteğimizi, atölye önerinle pekiştirdin, doğruladın. Gelmekte olan yeni nesil sanatçıların “anarşist primitiv” olarak adlandırabileceğim bakış açısında birleşmeye başladığını düşünüyorum. Sence?
Sizle daha önce de paylaştığım gibi Türkiye çağdaş sanat alanı için çok önemli bir yaratımda bulunduğunuzu düşünüyorum. Ya da size kulak vererek, yaratımda bulunduğumuzu düşünüyorum, diyeyim. Çok teşekkür ederim.
Yaratım için bir yere gitmemiz gerekmiyor. O zaten gelmekte hep ama o gelmekte olanı görebilme, duyabilme açıklığı olduğunda, bir şey oluveriyor işte. Kendiliğinden. Gelen hediyeyi kabul edebilme açıklığı.
Bu coğrafyadaki kaos’un hediye verme genişliği kadar kabul edebilme açıklığı olduğunda Gezi oluveriyor işte. Sen buna “anarşist primitiv” de, ben “hediye karnavalı” diyeyim. Yeter ki dediklerimiz, -gelmekte olanı paketleme biçimlerimiz-, hediyenin önüne geçmesin. Hediyenin huzurunda sarılalım, sarmalanalım. Ne sen ol ne ben olayım spiral olalım. Evet, böylesi bir ‘anarşist primitiv hediye karnavalı ………….’nı deneyimlediğimizi ben de düşünüyorum.
Peki atölye ve 1. Sanatta Görünürlük Festivali senin için nasıl geçti?
Festivalin bağlamını Gezi bağlamıyla birlikte düşündüğümde anlam genişliyor benim için. (kayıt dışı ifade ile) Festival, Gezi’nin “after party“si gibiydi benim için. Ya da Gezi’nin hayaletlerinin hatırlattığı bir adalet talebiydi (bu da kayıt içi). Sanat üzerinden, evrene açılan adil bir üretim-paylaşım-çoğalma talebiydi. Çok eğlenceliydi, bol danslıydı. Gülüyorduk, sarılıyorduk, alkışlayıp titreştiriyorduk. Ses çıkardık ve sesimizi duyurduk, bolca birbirimizi duyduk.
Ağlarken yaşın gözde dolma anları vardır ya, an an yaşarız. Bir buğu oluşuyor, her şey birbirine karışmaya başlıyor, renklerin hislerin şeylerin spektrumları açılıveriyor sanki. Bir taşma, coşma tanıklığı.
Şu anki gibi.
Festivaldeki gibi.
Gezideki gibi.
*Bu söyleşi, Sanatta Görünürlük Festivali sitesinde yayımlanmıştır.
**Festival ile ilgili ayrıntılı bilgi ve başvuru formuna şuradan ulaşabilirsiniz.
***”Hayaletlerin Ziyafeti” atölyesi ile ilgili ayrıntılı bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz.