Dilem Cengiz Ay
Antik Yunan tragedyalarına en çok konu olan ve kan davasının en belirgin simgelerinden biri haline gelmiş mitolojik Elektra karakteriyle Aiskülos’un “Agamemnon” üçlüsünde, Sofokles’in “Elektra”sında, Euripides’in hem “Elektra” hem de “Orestes” tragedyalarında karşılaşırız. Adı yani Elektra “parlak, ışık” anlamlarına gelse de ilkeleri uğruna annesini öldürmek suçuna karıştığı için karanlık bir imgede hatırlanır. Okuyucunun “annesini öldüren” Elektra’ya yüklemeye çalıştığı pişmanlık payı tragedyada söz konusu değildir. Sofokles, tragedyayı yazarken Elektra ile kardeşi Orestes’in birbirlerini tanıma sürecini karmaşıklaştırarak hikayeyi daha farklı işlemiştir. Agamemnon’un öldürülmesinden sonra karısı Klytaimnestra, sevgilisi Aigisthos’la beraber sarayda hüküm sürer. Elektra ise onların yanında sürekli ezilir, köle gibi kullanılır. Tek umudu dışarıda büyümüş fakat geleceğine inandığı kardeşi Orestes’tir. O geldiği zaman beraber intikamlarını alabileceklerdir. Ancak Orestes’ten önce Elektra’ya ölüm haberi gelir. Elektra’nın elindeki tek umutta böylece yok olur.
Konusunu Yunan mitolojisinden aldığı oyununda Eugene O’neill, Elektra’nın cinayetten sonraki yaşamını merak etmiş ve bununla ilgili olarak günlüğüne şu notu düşmüştür: “Elektra’ya trajik bir son vermek önemli olacak.” Eugune O’neill yetiştiriliş tarzı ve ailesinin oyunlarına etki yaptığı görülür. Oyunlarında Tanrı’ya karşı inanç ve günah korkusu ve insanın özgür seçimi ile iç güdüleri arasındaki çelişki yan yana varolur. Doğrudan bir Tanrı yönlendirmesi olmasa da etkisi hissedilir.
Eugune O’neill, Antik Yunan tragedyasından esinlenirken bir yandan o dönemde psikanaliz çalışmalarıyla tanınan Sigmund Freud’un teorilerini oyununda harmanlamıştır. Oyunda Oidipus ve Elektra kompleksi kendini güçlü bir biçimde göstermektedir. O’neill, “Orestia” üçlemesiyle nasıl bağlantı kurduğu konusunda da günlüğüne birkaç not düşmüştür. Antik Yunan ve New England aileleri arasındaki benzerlikleri ortaya çıkarmaya çalışmış ve isimler üzerine çalışarak bunu geliştirmiştir. Baktığımız zaman isimlerin fonetik yakınlıklarını görürüz: Agamemnon/Ezra Mannon, Klytaimnestra/Christine, Elektra/Lavinia, Orestes/Orin.
Eugune O’neill’in “Elektra’ya Yas Yaraşır”ı üç ayrı bölüm olarak ele alınır: Yuvaya Dönüş, Pusu ve Hayaller Uğrağı. Sofokles’in Elektra’sıyla benzer bir gelişim çizgisine sahiptir. Ancak Adam Brant öldükten sonra Elektra’nın hayatına nasıl devam ettiğini görürüz. O’neill’in oyunu yazarken en temel çıkış noktalarından biri budur.
İlk bölüm “Yuvaya Dönüş” Ezra ve Orin Mannon’un eve geliş süreciyle ilgilidir. Evlenmeden önce kocasını çok seven Christine Mannon’un daha sonra kocasından nefret ettiğini ve onun Amerikan İç Savaşı’na gittiği sürede bir gemiciye aşık olduğunu görürüz. Ancak bu gemicinin Ezra Mannon’un babası Abe’nin aşık olduğu hizmetçi kadının kardeşi David olan oğludur. Böylece Abe Mannon onları evden kovar ve dışarıya kapalı bir aile kurar. Mannon’ların bilinen en büyük özelliklerinden biri de ne olursa olsun asla dışarıya sır vermemeleri bu yüzden de gizemli kalmalarıdır.
On yedi yaşında denizci olmak için evden ayrılan Adam, geri döndüğünde annesinin hasta olduğunu, Ezra Mannon’dan para istediğini ancak alamadığını öğrenir. Annesinin ölümü üzerine ise intikam almaya yemin eder. Christine, bu geçmişi bildiği halde Adam’la olan ilişkisini sürdürür. Aralarındaki ilişki açığa çıkmasın diye kızı Lavinia’ya kur yapmasını istemiştir. Seth’in imalarıyla içine şüphe düşen Lavinia ise gerçekleri öğrenmiştir. Annesine Adam Brant’la görüşmeye devam ederse bu ilişkiden babasının haberdar edeceğini söyleyen Lavinia önlem olarak babasına ve kardeşine bazı dedikoduların çıktığını bildiren bir mektup yazmıştır. Christine ise Adam Brant’la beraber kocasını öldürme kararı almıştır. Ezra Mannon eve döndüğünde karısı ile arasındaki soğukluğu gidermeye çalışırken onun kalp rahatsızlığından yararlanan Christine, ona kendi ilacı yerine zehir vererek öldürmüştür. Fakat hesaplayamadığı şey Lavinia’nın buna tanık oluşudur. Bu bölüm Lavinia’nın intikam kararıyla sona erer.
Yaptığı planla Christine bilmeyerek hem çevresindeki erkeklerin hem de kendi trajik sonunu hazırlamıştır. Aristoteles, Poetika adlı yapıtında tragedyanın kurallarını analiz eder. Christine için bu karar bir nevi (peripetie) baht dönüşüdür:: “Peripetie, eylemlerin düşünülenin tam tersine dönmelidir. Bu da bize göre, olasılık ya da zorunluluk yasalarına uygun olarak oluşur.” (1) Aynı zamanda Aristoteles’e göre tragedyalarda felakete giden yol, aile içerisinden geçiyorsa ve sebep olan kişi “bilgisizlik” halinde ise daha da kuvvetlenir. Christine’nin planları istediği gibi gitmemiştir, Lavinia’nın o an orada olacağını “bilmemektedir.” Cinayet tanığı onu ve etrafındaki herkesi yıkıma sürükler. Aristoteles’in dediği gibi, mutluluktan felakete sürüklenirler.
İkinci Bölüm, “Pusu” Lavinia’nın intikam için pusuya yattığını çağrıştırır. Christine, Lavinia’nın Ezra’nın ölümüyle ilgili konuşmasından korkar. Bu bölüm genel olarak Kardeşi Orin’i ikna etmek ve intikam almak üzerine geçer. Fakat bu biraz zor olacaktır. Çünkü eve geldiğinde annesi Christine, Lavinia’dan önce davranarak Orin’i uyarır. Ancak annesinin Adam’la olan ilişkisini ona kanıtlarsa Lavinia’ya inanacağını söyler. Birlikte plan yaparak annesinin onunla görüşmesine fırsat verir ve takip ederler. Christine doğrudan gemiye Adam’ı görmeye gider. Aralarındaki konuşmayı dinleyen Orin, Lavinia’nın anlattıklarına inanır ve annesinin gitmesinin ardından Adam Brant’ı öldürür. Bu cinayeti iki kardeş bir gemi hırsızlığı gibi gösterirler. Bu bölümde bir ayrılık görürüz. Lavinia’nın nihai amacı babasının intikamını almakken, Orin annesinin bir başka erkekle olmasına kendisine olan sevgisini ona yöneltmesine dayanamamaktadır. Özellikle oyunda bir metafor haline gelmiş “ada”yı annesiyle ikisine ait görürken mutluluğu orada onunla hayal ederken onun başka bir erkekle bu düşü kurması onu çileden çıkartmıştır. Eve döndüklerinde Christine’e her şeyi anlatırlar. Christine’in sarsıldığını gören Orin bu sefer annesini geri kazanmak için elinden geleni yapar. Aralarına giren adam Adam artık ölmüştür ve annesi yeniden kendisine ait olabilir. Fakat Christine kendisini öldürür. Böylece Elektra babasını, Orin ise annesini kaybetmiştir.
Üçüncü bölüm, “Hayaller Uğrağı”dır. Lavinia ve Orin yaşadıklarının ardından birlikte yolculuğa çıkarlar. Mannon’ların evine bir yıl sonra dönerler. Lavina bu bölümde fazlasıyla annesine benzemektedir. Onun gibi giyinir, davranışları ona benzer. Yazarın reji notlarında bahsettiği üzere annesinin ölümü onu özgür bırakmış ve hareketleri dahi rahatlamıştır. Döndükten sonra Peter ile evlenip oradan uzaklaşmak ister. Ancak şimdi de Orin karşısındadır. Orin hala kendisini annesinin ölümünden suçlar, Lavinia’nın ona benzerliğinden dolayı da ne yapacağını bilemez haldedir. Önce Peter ile evlenmesini tüm sırları açığa vurarak engellemeye çalışan Orin’in bir süre sonra harcayacak çabası kalmaz. Orin, annesini kıskandığı gibi, artık annesine benzeyen Lavinia’yı da kıskanmaya başlamıştır.
“ORİN – (….) Sana ihtar ediyorum, beni Peter için terk etmene göz
yummayacağım. Bu itirafnameyi emin ellere emanet edeceğim.. Onunla
evlenmeye kalkışacağın taktirde okunmak üzere, yahut da ben ölecek
olursam.”
Oyun daha da ilerlediğinde Orin’in artık annesine olan duygularını Lavinia’ya karşı hissettiğini görürüz. Hatta onu herhangi bir kadın gibi arzuladığını hissettirmektedir. Orin artık geçmişten kurtulamayacağını düşünerek kendisini silahla vurur. Onun kendisini vurmasına Lavinia sessiz kalır. Engel olmaya çalışmaz. Peter’le evlenmesi Orin’in ölmesiyle mümkün olacaktır. Yani annesinin babasını Adam için öldürmesi gibi Orin’in kendini öldürmesine Peter için sessiz kalır.
Oyunun sonunda Lavinia kendi cezasını kendisi verecektir. Siyah giysilerini yeniden giyer, Peter’ı kendinden uzaklaştırır ve Seth’e evin bütün panjurlarını kapatıp çiçekleri attırmasını söyler. Bu Antik Yunan tragedyalarında gördüğümüz bir özelliktir; Oidipus kendi gözlerini oyar, Antigone kendini öldürür, Medea ise kendi çocuklarını.
Oyunda O’neill maske kullanımını ön plana çıkartmıştır. Oyunun etraflarında şekillendiğini gördüğümüz karakterler Ezra Mannon, Christine Mannon, Lavinia Mannon, Orin Mannon ve Adam Brant’ın yüzlerinde çoğunlukla göze batan bir maske bulunmaktadır. Bu maskeler hem onların birbirlerine benzerliklerini hem de mevcut durumu daha da belirginleştirir. Adam Brant, Ezra ve Orin Mannon’un birbirlerine benziyor olmasını da bu yolla destekler. Fiziksel benzerliklerini de göz önüne sererek onların geçmişlerine işaret eder.
Eugune O’neill oyunu için Aiskülos’un Orestia üçlemesini model aldığını söylese de Sofokles’in metni zenginleştirmesi açısından onun tragedyasına benzer. İkisinin gelişim çizgisi kabaca aynıdır. O’neill, Sofokles’te öldüğü sanılan kardeşi hastalığı sebebiyle varlığını bir an için tehlikeye sokar. Ancak oyundaki en önemli fark Elektra’nın buradaki adıyla Lavinia’nın annesini öldürdükten sonra ne yaptığıyla ilgileniyor olmasıdır. Daha önce belirttiğimiz gibi Sofokles’te Elektra herhangi bir pişmanlık duymaz. Orestes’in de Elektra gibi hayatına nasıl devam ettiğini bilmeyiz. O’neill bize uyarlamasıyla bunu gösterir. Orin kendini öldürür, Lavinia ise kurtuluşu değil hayatı boyunca acı çekmeyi seçerek kendisini “lanetli” Mannon evine kapatır.
O’neill aynı zamanda oyununda Amerikan İç Savaşı’nı arka plana yerleştirmiştir. Bu savaş hem bireysel hem toplumsal felaketi simgeler. Her şey Ezra Mannon’un savaşa gitmesiyle başlar. Daha önce gittiği bir savaş sayesinde Christine Orin’i sevebilmiştir. Orin’i savaşa gitmesi için ise Lavinia ikna etmiştir. Savaş oyundaki karakterlerin davranışlarına da tesir eder. Savaştan döndükten sonra baba-oğulda değişim gözlenir. Mesela Christine, Ezra’ya kibarlaşmış olduğunu söyler. Aynı zamanda çok fazla ölüm gördükleri için bakışları değişmiştir. Ezra, yaşamak ister. Onun ölümü belki bu yüzden daha acı vericidir. Orin’e ise her şey daha anlamsız gelir. O da ölümden dönmüştür.
Dönemlerine baktığımız zaman ikisi birbirinden çok uzaktır. Antik Yunan’da tragedyalar bir nevi “düzen” sağlayıcıdır. Elektra metnine baktığımızda sonunda vermek istediğini görürüz.
ORESTES: “ …Yasalara aykırı davranan herkese aynı ceza verilmeli: Ölüm cezası! İşte ancak böyle kötülükler azalır.”
Orestes, adaleti kendisi sağlamıştır. Eugune O’neill’in “Elektra’ya Yas Yaraşır”ı yazdığı 20. yy. ise dünyanın ciddi sarsıntılar geçirdiği bir dönemdir. Aynı zamanda bu uyarlamanın ortaya çıkmasında O’neill’in büyük ölçüde faydalandığı Freud’un teorilerinin hızla yayılmasının etkisi vardır. Freud mitolojiden faydalanarak Oidipus ve Elektra Kompleksi araştırması yapmıştır. Bunlar kısaca, Oidipus kompleksi erkek çocuğun annesine olan düşkünlüğüyle babasından nefret etmesi, onun kendine ait olan yeri aldığını sanmasıyla ortaya çıkar. Aynı zamanda bu duygusu yüzünden hadım edileceği korkusuyla büyür. Bu daha sonra babayı model almaya dönüşür. Elektra kompleksi ise penisi olmadığını fark eden kız çocuğun, annesine olan kızgınlığıyla babasına yönelmesidir. Bunu ona verebilirse babasının vereceğine inanır, tüm sevgisini babasına verir. O’neill’in oyununda bu kompleksler belirgin olarak görülür. Oris’in ve Lavinia’nın davranışları Oidipus ve Elektra Kompleksi tanımlamalarına uygun olarak gelişir. Hikayenin gidişatında ise rol oynar.
(1) Aristoteles-Poetika, Onbirinci Bölüm, Syf 34, Remzi Kitabevi, İsmail Tunalı.
* Eugune O’neill, Elektra’ya Yas Yaraşır, MEB yayınları, 1992, Çev:Müçteba Dorukman,Nüzhet Şenbay
* Sofokles, Elektra, Mitos-Boyut Yay, 2009, Çev: Furkan Akderin