Yaşam Kaya
2014-2015 tiyatro sezonu, geçtiğimiz sezonlara göre epeyce sönük geçiyor. İstanbul çapında tespit ettiğim 400 (dört yüz) yeni oyun seyircileriyle buluşurken, kalite anlamında teatral sorunlar had safhada. Dünya sahnelerinde neler olup bittiği konusunda araştırmalar yapmak yerine, nitelik anlamında epeyce zayıf kalan ‘yerli oyun’ metinlerini sahneye taşımak çok da akıllıca değil. Yani yazar olmak kolay bir olguysa, tiyatronun disiplinlerini ne yapacağız? Bu sezon şimdiye kadar 80 (seksen) oyun izleme şansım oldu. İzlediklerimin 48 (kırk sekiz) tanesinin kritiğini yazdım, diğer oyunları yaz(a)madım. Aslında bunu itiraf etmem ne kadar doğru olabilir? Doğru olsun ya da olmasın, sahnede gördüğüm metin eğer ‘olumlu’ veya ‘olumsuz’ beni heyecanlandırmıyorsa o metinle ilgili bir yazı yazmamın çokta anlamı yok.
Daha önceki dosyalarımda oyunları incelerken oyuncuların performanslarını göz önüne almış, ‘en iyi performans’ başlığı altında listeler yayınlamıştım. Bu sezon oyunculuk anlamında beni ‘büyüleyen’ isimlerin azlığından kaynaklı, yönetmenlerin uğraşlarını dikkate alıyorum.
Öyle teatral metinler var ki, yönetmen metni alır okurcasına sahneye aktarır; öyle metinler var ki, yönetmen bakar metnin içinden bambaşka bir dünya çıkarır!
İşte bu ayrımı birebir gördüğüm, analiz ettiğim için dosyayı ‘yönetmen’ bazında incelemekte yararlı buldum. Dünya tiyatrosunun önemli projelerine bakın, yönetmenlerin isimlerinin ön planda olduğunu görürüz. Çok değil bundan 10 (on) / 15 (on beş) sene önce Işıl Kasapoğlu Tiyatrosu’nun ortaya koyduğu ürünleri hatırlayın. Yönetmenin sahne üstündeki uğraşları arttıkça oyuncunun performans anlamında enerjisi katlanarak artıyor. Fakat oyuncunun aklına sahne performansları dışında başka düşünceler hakimse siz ne yaparsanız yapın başarılı bir ürün ortaya çıkaramazsınız. Her yaşanılanı maddiyata bağlamak toplumca alışkanlık olduğu için oyuncuların tiyatrodan elde edemediği maddi güç yaşanılan sorunların temel kaynağı gibi gösteriliyor. Önce oyunculuk disiplini gerekli, hemen herkes için!
Konuyu çok dağıtmadan şu anda sahnelerde ‘yönetim’ alanında öne çıkan 10 (on) yönetmenden bahsedelim:
1- Erdal Beşikçioğlu (Tatbikat Sahnesi – ‘Mezarsız Ölüler’) : Jean-Paul Satre’ın ‘Varoluşçu Marksist’ düşüncesini harikulade anlayan bir isim var karşımızda. Beşikçioğlu, insani duygularla politik arzuları karşı karşıya getirirken seyirciyi de içine alan bir dünya oluşturmayı başarmış. Bu sezonun en iyi yönetim tekniğini görmek isteyenler oyunu kaçırmasın.
2- Göksel Kortay (İstanbul DT – ‘Nice Yıllara’) : Tuncay Özinel oyununda intihara doğru giden eski bir kadın oyuncuyu anlatmış, monolog şeklinde ilerleyen öykünün önünü açan gerçek, Göksel Kortay’ ın metin üzerindeki yoğun çabası. Özellikle Defne Yalnız’ ın ayakta alkışlanacak performansında yönetmenin sahne başarısı göze çarpıyor. Sahnenin her karesinin oyuna dahil edilmesi ve yüksek tempoda ilerleyen öykü seyirciyi cezbediyor.
3- Iraz Yöntem (Tiyatro Hâl – ‘Kırmızı’) : Şiddetin, işkencenin Türkiye gerçeklerine göre yorumlanmasında Iraz Yöntem’ in ‘hardcore’ oyun yönetimi ile gerçekleşmiş. Yönetmen anlattığı oyunun kurallarına uygun teknikler geliştirmiş, suçlu/suçsuz ayrımında bölümlediği sahnesini seyirciye derinlemesine sunmuş. 1 (bir) saat 10 (on) dakika boyunca gözünüzü kırpmadan sahneye odaklanacaksınız!
4- Barış Erdenk (9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Deneme Sahnesi Topluluğu – ‘Faust Öldü’ / Tiyatro İstanbul – ‘İstibdat Kumpanyası’): Barış Erdenk çağdaş ülke tiyatrosunun modern tekniklerini sahnede deneyen, denemekten çekinmeyen sıradışı bir yönetmen. Her iki oyun için milimetrik ayarlanmış sahne düzenlenmesi, oyuncuların ufkunu açan geniş alanlar, metne bağlı kalınmadan oluşturulan düşünsel yenilikler yönetmeni daima ön plana çıkarıyor. Tiyatro seyircisinin yönetimsel başarıda dikkat çeken yenilikleri görmesi için iki oyunu da ajandasına eklemesi şart.
5- Serkan Üstüner (Tiyatro Yanetki – ‘Romeo’yu Beklerken’): Serkan Üstüner rejilerinin en yoğun anlamı, her rejide sahnenin işlevselliğini tamamlayan unsurları belirlemesi. Örneğin ‘Romeo Beklerken’de ‘sahne tasarımı’ ve ‘kostüm’ oyunu tamamlayan unsurlar olarak açıkça belirgin. Oyunculara geniş açılarda oynama fırsatı tanıyan Üstüner, metnin içine kattıklarıyla ‘sahnedeki oyuna yorum nasıl katılır?’ sorusunun cevabını açıkça veriyor.
6- Şakir Gürzumar (Çolpan İlhan / Sadri Alışık Tiyatrosu – ‘Guguk Kuşu’): Guguk Kuşu, 1975 yılında Jack Nicholson’ın başrolde oynadığı, dünya film tarihine geçen kültleşmiş bir eser. Sinemadan tiyatroya metinler aktarmak çok zordur. İzleyenler yönetim anlamında sinemasal tadı almak ister. Şakir Gürzumar sinematografik üç boyutlu dekor düşüncesini oyuncuların estetik gücünün içine katmayı başarıyor. Olay geçişlerinin hızlı ve tempolu ilerlemesi ‘Guguk Kuşu’ nun yönetim başarısının açık kanıtı!
7- Nedim Saban (Tiyatro Kare – ‘Zübük’): Aziz Nesin’ in ‘Zübük’ romanı Kartal Tibet tarafından 1980 yılında sinemaya uyarlanmış, Kemal Sunal başrolde unutulmaz bir oyunculuk ortaya koymuştu. Nedim Saban’ ın olay örgüsünü ön planda tutarak yönettiği oyun, güncel politik taşlamalarıyla yönetimsel olarak eleştirmenlerden ve seyircilerden tam not aldı. Konu bilindik olmasına rağmen, sahnedeki yapım her açıdan tiyatro sahnelerinde yeni bir algının yansıması.
8- Engin Alkan (İstanbul Şehir Tiyatroları – ‘Çürük Temel’) : ‘Çürük Temel’ her açıdan kusurlu bir metin. Oyunun yazıldığı ve oynandığı tarihe bakacak olursak, dönemi itibariyle kaliteli bir oyun olabilir, ama böylesi bir oyunu günümüz teatral teknikleriyle sahneye koymak başlı başına zeka gerektirir. Engin Alkan, oyuncuları ve sahne tasarımını ön plana çıkararak metnin zayıf yönlerini gizlemeyi başarıyor. Oyunda dikkat çekici bir diğer unsur, psikolojik gerilimin sert ve çok doğru kullanılmış olması.
9- Gürol Tonbul (Tiyatro Seyirlik – ‘Öteki’) : Gürol Tonbul, geleneksel metotları çağdaş tiyatronun içine yerleştiren kaliteli işler yapmayı sürdürüyor. Yönetmen, ‘Öteki’ oyununda politik olaylarla yoğrulmuş konuyu güncel fikirlerle desteklemiş. Grup enerjisini ön plana çıkaran Tonbul, Devlet Tiyatroları’nda gösterdiği başarılı çizgisini bu oyunda da sürdürüyor.
10- Bora Severcan (Tiyatro Sahnekar – ‘Abim Geldi’) : Vodvil anlamında son beş senedir izlediğim en iyi komedi oyunlarından olan ‘Abim Geldi’, Marc Comelletti’nin yazdığı çarpıcı bir eser. Bora Severcan oyunu güncelleyerek Türkiye gerçeklerine harikulade uyarlamış. Ayrıca yüksek tempo, araya katılan ince espriler, oyuncuların bitmek bilmeyen sahne enerjisi yönetmenin konu üzerindeki hakimiyetini açıkça gösteriyor.