[Cem Erciyes’in Radikal’de; İstanbul Şehir Tiyatroları’nın 100. yılı kapsamında oynanan ve kurumun ilk oyunu olma özelliği taşıyan Çürük Temel oyunuyla ilgili yazmış olduğu yazıyı yayınlıyoruz.] Geçen hafta Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde Şehir Tiyatroları’nın 100. Yıl kutlamaları kapsamında bir oyun seyrettim. Yılın bitmesine birkaç ay kala kurum nihayet bir şeyler yapmaya karar verdi ve tabii ki tipik bir Türkiye hali olarak kutlama 101. yıla doğru sarkacak. Kurumun eski oyuncularının katıldığı toplantılar, yayınlar yapmayı tasarlıyorlar. Ama en önemlisi sahneyi boş tutmamak ve 100 yıla özel oyunlar sahnelemek. Neyse ki bu konuda önemli bir iş başarılmış ve kurumun özellikle eski metinlerle başetmekte artık nam salmış oyuncu yönetmenlerinden Engin Alkan, Darülbedayi’nin ilk oyunu olan Çürük Temel’i sahneye taşımış.
Aslında Çürük Temel’in sahnelendiği tarih 1916. Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları adını taşıyan Darülbedayi’nin kuruluşu ise 1914. Müzik ve tiyatro eğitimi verip temsiller yapacak bir müessese olarak kurulan Daülbedayi’nin Fransa’dan getirilen yöneticisi 1. Dünya Savaşı’nın patlaması üzerine ülkesine kaçmış. Tabii maddi sorunlar vs. derken perdeyi açmak 1916’yı bulmuş. Bunda o dönem aralarında Muhsin Ertuğrul’un da olduğu ilk Darülbedayi sanatçılarının kişisel gayretleri rol oynamış. İlk oyun Çürük Temel de savaş mağdurları yararına perde açmış. Çürük Temel, Fransız yazar Emile Fabre’nin oyunundan Hüseyin Suat Yalçın tarafından uyarlanmış. İzmir’de bir halı fabrikasına sahip olan ailenin, fabrikayı kimin yöneteceği kavgaları sonrası paramparça olmasını anlatıyor. Tabii bizim izlediğimiz versiyonunda olayın İzmir’de geçtiği de fabrikanın bir halı fabrikası olduğu da anlaşılmıyor. Ortasında sembolik bir fabrika dekorunun olduğu zemini tamamen ince kumla kaplı bir sahne var. Üzerlerindeki Osmanlı kıyafetleri neredeyse birer partala dönüşmüş oyuncular öte dünyadan gelmişçesine sahneye çıkıyor ve grotesk bir üslupla oynuyorlar. Bize dönemini hemen hatırlatan, ama zamansız oyunlardan aşina olduğumuz bir dekor-kostüm atmosferi kurmayı başararak tastamam çağdaş bir trajediye dönüşüyor Çürük Temel. Oyuncular fazla büyük oynuyor gibi gelebilir ama aslında ağızlarında besbelli eski İstanbul konuşmalarıyla her biri birer antik Yunan tragedyası kahramanı halini alıyor ki bu da oyunu benzersiz bir yapıma dönüştürüyor.
Melodram Trajediye Dönüşmüş
Hikayenin odağında anne Münire Hanım var. Kendisine babasından kalan fabrikayı ve serveti paylaşamayan kocası, iki kızı ve oğlu arasında kalıyor. Adil olmaya çalışsa da bunun imkansızlığı karşısında çaresizlik içinde oradan buraya savruluyor, yaptığı hatalar ve biraz da hayatın kıvamı ve en çok da aile fertlerinin tavrı Münire Hanım’ın mahvına sebep oluyor. Aile fertlerinin her biri kendi kurtuluşunu diğerlerinin felaketi pahasına sağlamaktan çekinmeyen bir düşmanlık ve kindar bir inatla hareket ediyor. Dolayısıyla herkesi kurtaracak bir çözüm daha en baştan imkansızlaşıyor. İstanbul Art News’ın bu sayısında da yazdım, Engin Alkan belli ki oyunu yeniden kurgulamış epey kısaltıp değiştirmiş. Çünkü para hırsına, aile içi kavgalara dair, evlatlarıyla kocası arasında kalan kadının melodramından ziyade insanın bencilliği karşısında sevginin çaresizliği temasının altı çizilip daha evrensel bir dil oluşturulmuş.