Kemal Oruç
Sinema ve tiyatro oyunculuğu ilişkisinin ülkemizde tam olarak anlaşılmadığını düşünüyorum. Bu konuyu içeren kitapların, yazıların ve sanatçılarla yapılan söyleşilerdeki bilgilerin yetersizliği de bu anlaşılmazlığı açıkça gösteriyor.
Yıllardır hem sahnede hem de kamera karşısında aktif oyunculuk yapan, Tiyatro Eğitim Derneği’nden Cihan Özdeniz ile bu konu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
İyi okumalar dilerim.
***
Bir tiyatro ve sinema oyuncusu olarak sinema oyunculuğu konusundaki ilk izlenimleriniz nelerdir?
İnsanları, canlıları, fantastik öğeleri, dünyayı, uzayı ve hayatı anlama ve de anlatma sanatıdır sinema. Aslında tiyatro için de bu tanımı kullanabilirim. İkisi arasındaki fark için teknik unsurlar ve bunun getirdiği canlı unsurlar diyebilirim.
Sinema için teknik unsurlar, gerçek mekanda çekim imkanı, ses, efekt, greenbox, dublaj, kamera açısı, ışık kullanımı vs. gibi anlatımda avantajlar, bununla paralel olan canlı unsurlar ise, oyunculuk anlayışının kamera önüne uyarlanması, senaristin yazım anlayışı, yönetmenlik anlayışı, görüntü yönetmeni anlayışı, kurgu anlayışı ve ses, sanat (sinemada sanat grubu mekan, dekor, aksesuar vs. ayarlar), kostüm ve set ekibinin anlayışı, ve tabi ki de hepsinin bütünselliği. Bir sinema oyuncusu bunların hepsi ile iletişim-bağ kurduktan sonra oynamalı, aynı anda hem yönetmenin rejisini, hem kamera açısını, ışık açısını, mikrofon uzaklığını vs. hesaba katarak oynamalı. Jest ve mimiklerinin kocaman beyaz perdede daha büyük görüleceğini hesaba katmalı, hareket ve duygu devamlılığını tutabilmeli, ışığı alabilmeli, saliselik zamanlama becerisini geliştirmeli.
Sinema oyunculuğu için, tiyatro ile dizi arasında diyebilirim. Sınırlı alanda (kadraj, netlik ayarı vs.) sınırsız özgürlük diyebilirim.
“Oyunculuk kontrollü şizofrenidir”, bu tanım sinemada daha çok geçerlidir. Çölde yalnız birini oynuyorsunuz diyelim, fakat başınızın on santimetre üzerinde bum, kırk santimetre yanınızda strafor, kamera ve elli kişilik set ekibi varken siz orada yalnızı oynamalısınız, gözleriniz açıkken hiçbirini görmemelisiniz.
Sinema oyuncusu da gözleri açık bir şekilde hayal kurabilmelidir.
Tiyatro oyunundan sonra, “Şurada keşke şöyle yapsaydım” deme olasılığınız sinema filmi çekimlerinden sonraya göre çok daha azdır, çünkü tiyatroda daha doyurucu provalar alınır. Oyuncu sahneye daha güvenli ve kendinden emin çıkar.
Sinema oyunculuğu mu yoksa tiyatro oyunculuğu mu size daha yakın geliyor? Neden?
Her ikisini de çok seviyorum, oyunculuğu çok seviyorum lakin benim için tiyatronun yeri daha özel bir yerde, oyunculuğun anavatanı tiyatrodur; canlıdır, seyirciyle bütündür, şimdiki zamandadır, adrenalini daha yüksektir, su gibidir; içmeden ne kadar yaşayabilirsiniz ki? Ve tiyatro oyunculuğunda sinemaya göre daha çok prova alma imkanı olduğu için karakteri ve sahneyi hazırlama aşaması daha etkin ve daha doyurucudur.
Sinema oyunculuğunu da çok seviyorum, gerçek mekandaki çekimleri (artık bazı tiyatrolar da oyunlarını gerçek mekanlarda oynayabiliyor), ya da bir mekanın belli bir kurgu ile her yer yapılabilmesi, kamera açılarıyla ve greenbox tekniği ile oyuncuya normalde tiyatro sahnesinde çok daha zor yapacağı hareketleri kazandırması (gökyüzünde uçmak, marsta tavla oynamak, araba kazası sahnesi, deniz üzerinde yürümek vs.) açısından doyurucu.
Daha çok sinema oyunculuğunda başıma gelen durum şudur: Senaryoya evde çalışırken hep bir boşluk bırakırım, çünkü mekanı, yönetmenin rejisini vs. bilmiyorum, onu da çekimde tamamlarım. Bu boşluk sahne çekimi öncesi bol prova ile kapanabilir. Provayı doyurucu alma oranına %10 diyebilirim genel olarak ki bu maalesef çok az.
Sinema ve tiyatro oyunculuğunun benzer yanlarını anlatabilir misiniz?
Her ikisinde de oyunculuk eğitimi gereklidir.
Her ikisinde de, role, sahneye hazırlanmak gerekir.
Her ikisinde de bir süreçten geçilir. Tiyatronun süreci genelde daha uzundur.
Her ikisinde de büyük emek harcanır.
Her ikisi de ekip işidir.
Her ikisinde de karakter yaratım süreçleri çok benzerdir, hemen hemen aynıdır. Tiyatroda karaktere nasıl hazırlanıyorsan sinemada da o şekilde hazırlanabilirsin, sunum şekilleri değişiklik gösterir.
Her ikisi için hayal gücü, empati, gözlem, fiziksel çalışmalar ve zihinsel çalışmalar vs. yapmak gereklidir.
Her ikisinde de psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe, genel kültür vs. bilgisi olması ve güncellenmesi gerekir.
Her ikisinde de oyuncu kukla değildir.
Şöyle bir bağ da kurabilirim: Sinema mantığıyla çalışan bir tiyatro yönetmeni oyunu iki haftada sahneye koyabilir ama ya ürün kalitesi?
Peki sinema ve tiyatro oyunculuğunun farklı olduğu yanları anlatabilir misiniz?
Evinizde bahçe var, bahçenizden sebzeleri toplayıp evdeki diğer malzemelerle ve yemek tarifinizle, kendi yorumunuzu da katarak bir yemek yapıyorsunuz, bu sinema oyunculuğu. Evinizde bahçe var ama ekilmemiş, toprağı önce ekeceğiniz tohuma göre daha verimli hale getiriyorsunuz, zarar verecek maddeleri ayıklıyorsunuz, doğal gübre kullanıyorsunuz, her gün sulayıp bakımını yapıyorsunuz, hasat zamanı gelince topluyorsunuz, evdeki diğer malzemelerle gerektiği kadar ateşte kendi yorumunu da katarak tarife göre yemeği hazırlıyorsun ve pişme süresi kadar pişiriyorsun, pişme süresi bir saatse eğer kırk üçüncü dakikada kapağı açtığında hazır bir görüntü göremezsin, bir saat sonunda istediğin yemeğe kavuşursun, bu da tiyatro oyunculuğu.
Sinema oyunculuğunda kadraj alanında oynarsın, tiyatroda ise kadraj sahnedir, sahne boyutu kadar alanda oynarsın (ışıklarla sınırlandırılmamış ise).
Sinema oyunculuğunda minik yer değişiklikleriyle fluya düşebilirsin, tiyatro oyunculuğunda düşmezsin, sahnenin her yerinde netsindir, sahne bilgisi gereklidir. Hatta netlik sınırı kameranın ve lensin modeline, özelliğine göre de değişebilir, oyuncuya görüntü yönetmeni tarafından netlik sınırı bilgisi verilir.
Sinema oyunculuğunda devamlılık (genel plana göre diğer planları almak) çok önemlidir, tiyatro oyunculuğunda devamlılığı kaçırdığında da toparlayabilirsin. Genel planda oynadığını belli açılarda tekrar tekrar aynı şekilde oynamak gereklidir, yoksa kurguda problem çıkabilir. Bazı projelerde sahneler tek seferde, kesişmeyen dört kamera ile çekildiğinden, bir kerede sahne çekilebilir. Bir kamera genel plandadır, bir kamera ikili resimdir ve bir kamera da yakın planındadır vs. bu kurguda da büyük kolaylık getirir. Lakin bu imkanı elde eden proje sayısı çok azdır. Yurtdışında, bazı aksiyon sahnelerinin on altı kamera ile çekildiğini duymuştum.
Sinemada seyirci kameradır, tiyatroda ise salondaki insanlardır.
Sinemada kameraya göre oynarsın, tiyatroda ise en arkadaki seyirciye göre.
Sinemada ses, jest ve mimikler minimaldir, tiyatroda ise doğallığı zedelemeyecek kadar büyütülmelidir salon büyük olduğu için. Bu, filmin türüne ve karaktere göre değişebilir. Büyük mimikler ve hareketlerle inandırıcı olması gereken roller gelebilir. Örneğin fantastik bir karakter, Yüzüklerin Efendisi filmindeki birçok fantastik karakter gibi. Karakter kendi içinde ve filmin atmosferinde tutarlı ve inandırıcıysa sorun yoktur.
Sinema filmi kurguda bambaşka bir hale dönüşebilir, belki de başka bir film olabilir, tiyatroda ise böyle bir şey yoktur.
Seyirci açısından sinema geçmiş zamanlı oyunculuk gerektirir, tiyatro ise şimdiki zamandadır.
Sinemada az prova vardır, tiyatroda çok prova vardır.
Sinemada yüz çok yakında ve sinema perdesi boyundadır, tiyatroda ise gerçek boyutunda, dolayısıyla jest ve mimikler de…
Sinemada makyaj kullanımı daha hafiftir, tiyatroda ise tüm salonun görebilmesi için daha fazladır.
Sinemada genelde gerçek mekanlar/dekorlar kullanılır, tiyatroda genelde simgesel mekanlar/dekorlar kullanılır. Oyuncunun aldığı etki bunlara göre değişebilir.
Sinemada zorlu mekanlarda (kırık, dökük, kokan, soğuk, yüksek sıcaklık vs.) çekim yapma olasılığı fazla iken tiyatroda zorluk bu açıdan çok azdır.
Sinemada çekimler bittiğinde oyununu değiştiremezsin, yenileyemezsin, tiyatroda ise aynı oyunu her oynadığında üzerine yeni bir şeyler katarsın, role biraz daha alışırsın, role daha çok hakim olursun.
Sinemada sahne provası çekimden ortalama on beş dakika önce yapılır, tiyatroda ise iki buçuk ay önce alınmaya başlar ve sahne iki buçuk ay çalışılır, sahne demlenir, doyurucu hale gelir.
Sinema filmi, genelde senaryodaki sahne sıralamasına göre çekilemediği için çekim sürecinde duygular ardışık değildir, önce yirmi beş sonra bir ve daha sonra seksen yedinci sahneler çekilebilir. Sona doğru tırmanarak büyüyen duyguyu ilk gün vermen gerekebilir, tiyatroda ise duygu ardışıktır.
Sinemada oyunculuk eğitimi olmayanı da bir şekilde oynatabilirsiniz ama bu tiyatro için geçerli değildir.
Sinemada ışık kullanımı daha minimaldir, tiyatroda ise daha geneldir.
Sinema filminde efektler kurguda yerleştirilir-sunulur, tiyatroda ise aynı anda ve canlı olarak.
Sinemada çekim hatası dublajla daha kolay kapatılabilir, tiyatroda ise bu daha zordur. Konusu gelmişken belirteyim, dublajlı filmlerdeki ya da filmin dublajlı sahnelerindeki doğallık pilot sesle oynanan sahneye göre çok daha azdır. Sesli çekimdeki oyuncu o atmosferi hisseder, o andadır vs. duyguyu oradan alır ama dublajı yapan kişinin (oyuncunun kendisi seslendiriyor olsa dahi) dublaj stüdyosunda o anki duyguyu çıkarması çok daha güçtür. Çekim anı ile dublaj anı farklı olacağından, “iki zamanlı” bir sahnedir hatta sahneyi oynayan oyuncunun dışında biri seslendiriyorsa hem “iki zamanlıdır hem de iki kişilidir” o rol.
Sinemada yakın plan çekimlerde, genel planda oynadığın oyuncu karşında olmayabilir, o varmış gibi oynarsın, tiyatroda ise ikili sahnelerde -özel bir tasarım yoksa- karşında bir oyuncu vardır, bu, gerçek duyguyu yakalamada daha avantajlıdır.
İlk kamera önü deneyiminizde sizi zorlayan öğeler nelerdi?
2002’de başladım tiyatro oyunculuğuna ve kısa metraj oyunculuk denemelerim hariç ilk kamera önü deneyimim 2008’deydi yani tiyatro oyunculuğumun altıncı yılındaydı. İlk tiyatro ekibimle beş yüz elli kişilik bir salonda ve dev bir sahnede oynadım dört yıl; bunun getirdiği alışkanlığı kamera önünde de devam ettirdim tecrübesiz olduğumdan dolayı. Kameraya göre büyük oynadım, kadrajdan çıktım ve fluya düştüm, devamlılık sorunum da vardı vs. Yönetmenim masasından kalkıp, “Burası tiyatro sahnesi değil” diye uyarmıştı.
Bir kameranın dibimde olması rahatsız etmişti, dikkatimi, role olan konsantrasyonumu dağıtıyordu. Zaten role yeteri kadar hazırlanamamıştım çünkü senaryo çekime çok yakın bir zamanda gelmişti ve senaryonun çekime yakın bir zamanda elime ulaşması olayı altı yıldır hiç değişmedi!
Ben ilk oynadığımda beğenmedim oyunumu fakat yönetmenim beğenmişti. Ben beğenmesine şaşırmıştım.
Tecrübeyle ve çalışmayla, ikisi arasındaki farkları bilerek oynamaya devam ettim, öğrenmeye de devam ediyorum…
Sinema oyunculuğunun tiyatro oyunculuğuna göre oyuncuya fazladan kazandırdığı özellikler nelerdir?
Paradır ve de tanıyan insan sayısı fazladır. Şaka bir yana, kamera karşısında prova için çok az zamanın olduğu için çok daha hızlı düşünmek zorundasın. Bu hızlı düşünme becerisini geliştiriyor. Mimikleri kontrol becerini de geliştiriyor çünkü çok minimal derecede kontrol etmen gerekiyor. Minimum hareketle anlatma becerisi gelişiyor. Her mekanda oynama becerin gelişiyor vs. Yeni tanıştığın oyuncularla hızlıca kaynaşma ve oynayabilme becerini geliştiriyor.
Sinema oyunculuğu eğitiminin, konservatuvarların tiyatro bölümü eğitimi içerisinde verilmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Kesinlikle verilmesi gerekiyor. Bir tiyatro öğrencisi mezun olduktan sonra sete gittiğinde zorluk yaşıyor. Kamera önü uygulamalı olarak verilmeli. Aslında tersi de geçerli yani sinema televizyon bölümü öğrencilerine de kısa süre de olsa oyunculuk eğitimi verilmeli ki yönetmen olduklarında oyuncu ile daha iyi empati kurabilsinler, oyuncunun sahne için, rol hazırlığı için olan gereksinimlerini anlayabilsinler.
Dizi sektörü, söyleşinin başından beri söylediklerinizin neresinde yer alıyor?
Çok gerisinde yer alıyor diyebilirim. Yukarıda yemek ile ilgili bir örnek vermiştim ya işte dizinin ürün kalitesi de, “Evinde hazır yemeğin olup onu mikrodalgada pişirmen gibidir”.
Setteki herkesin büyük emek verdiği, insani çalışma koşullarında çalışmadığı bir sektördür ülkemizde. Ortalama yüz sahnelik senaryoyu beş günde çekmek demektir. Yıllardır çalışıyorum ve nasıl başardığımızı çözebilmiş değilim.
Bazen sahnenin genel planı çekilip yakın planlara geçilirken, gelen yenilenmiş senaryo ile sahnenin yeniden çekilmesi bir yana bazen setten dönerken senaryoya bakıyoruz acaba bugün ne çektik diye?
Bir gün kalabalık bir sahne çekimi için sette hazır bulunduk, sadece bir repliği olan yardımcı oyuncu o gün sete gelmedi, bu yüzden set kilitlendi, yönetmen civarda seti izleyen seyircilerden birini işaret etti yönetmen yardımcısına, yönetmen yardımcısı rica etti oynaması için, civarda esnaf olan seyirci de kabul etti, bin beş yüz otuz dokuz tekrardan sonra sahne çekilebildi. Merak ettim nasıl olmuş, nasıl yayına verilmiş diye, kamera açısı ve her tekrardan en iyi kısımların birleşmesi ve de üzerine güzel bir dublaj ile o yardımcı oyuncu, Robert De Nero olmuş, hepimiz yanında figüran kalmışız…
Çok bilinen bir dizinin setindeydim, hoca sahneyi anlattı, kameralar çalıştı, sahneyi oynadık, ben prova aldığımızı sanıyordum, sahne bitince set toplanmaya başladı “Hocam neden toplanıyoruz, çekmeyecek miyiz sahneyi?” diye sordum, “Sahneyi çektik” diye cevapladı yönetmenimiz. Üç kamera aynı anda çalışmış, provamızı çekmişler, sonrada yayına verdiler…
Tiyatroda iki saatte oynanan Yaprak Dökümü dizi olarak beş sezon sürdü. Reşat Nuri Güntekin’i dizi senaristi sananlar var…
Bir projede hocama sormuştum, “Kaç sahneyi içinize sinerek çekiyorsunuz?” diye “İki sahneyi içime sinerek çektiysem eve mutlu gidiyorum” diye cevap verdi. Yüz sahnede iki sahne… Seyircisi milyonlar… Aylarca süren sinema çekimlerinin katlarca fazlası, aylarca provaları devam eden tiyatro oyunu seyirci sayısının da çok daha fazla katı…
Şunu da belirtmek isterim, benim için oyunculuk açısından önem sırasına göre tiyatro, sinema filmi, kısa metraj film, animasyon oyunculuğu, klip, reklam ve en son da dizi oyunculuğu gelir.
Son olarak, size göre ideal bir sinema filmi çekim hazırlığı nasıl olmalı?
İlk set gününden en geç ay ya da aylar önce biten senaryo hemen, karakterler için seçilmiş oyunculara ve film ekibinin diğer tamamlayıcılarına gönderilmeli, senaryo okunduktan sonra senaristlerin, oyuncuların, yönetmenlerin ve set ekibinin hatta kurgu ekibinin de olduğu bir toplantı gerçekleştirilmeli. Herkes herkesle tanışmalı, proje üzerine sohbet edilmeli. Mümkünse film ve karakter dramaturjisi hep birlikte yapılmalı (genelde hep birlikte yapılmaz). Yönetmen, yönetmenlik anlayışından bahsetmeli, oyuncu da sette role girebilme vs. tarzından bahsetmeli, ortak verimli dil oluşturulmalı. Takip eden programda önce salon vs. gibi bir yerde sonra mümkünse sahne için seçilen mekanlarda set öncesinde provalar alınmalı. Bu provalarda kamera açıları vs. için görüntü yönetmeni de yer almalı, provası yapılmış sahnelerin muhtemel açıları oyuncuya çok önceden verilmeli. Mümkünse provada sahneler belirlenen açı ile çekilip (el kamerası vs. de olur) oyuncuya izletilmeli. Oyuncudan fikirler alınmalı. Senarist de sette bulunmalı gerekirse bazı replikler vs. değiştirilmeli. Oyuncuya alışması-çalışması için kostümü önceden giydirilmeli, provası alınmalı, aksesuarları önceden verilmeli çünkü oyuncu o kostüm ile çalışır, prova yapar ve duyguyu bulursa o kostüme/aksesuara klasik şartlanarak kodlayabilir. Kostüm ve aksesuar duyguyu da getirir, bu çekimlerde kolaylık sağlar. Çekimler sırasında oyuncunun enerjisinin düşürüleceği hiçbir şey yapılmamalıdır. Set saatleri ve çalışma koşulları insani koşullarda olmalıdır, çalışma koşulları zor olan yerlerde ise önlem alınmalıdır. Sete gelen figüranlar için oyuncu koçu olmalıdır. Yemekten hemen sonra çekim yapılması hareket becerisini zayıflattığı, diyaframa baskı yaptığı için çekim planı buna göre yapılmalıdır.
Bu hazırlıklardan sonra ortaya çok daha iyi bir ürün çıkacaktır bence.
Ülkemizde film bütçeleri genelde düşük olduğu için kiralanan mekanları ve ekipmanları gününde teslim etmek gerekiyor bu yüzden o sürede film bitmek zorunda. Ve maalesef bu yüzden sette prova alma durumları daha da zayıflıyor. Çözüm olarak çekimler başlamadan haftalar önce vs. bir tiyatro sahnesinde, stüdyoda, dans salonunda, belki de genişçe bir evin salonunda vs. sahnelerin provaları alınabilir.
Bir örnek vermek istiyorum: Darren Aronofsky’ın bir filminin kamera arkası görüntülerini izlemiştim, oyuncudan en çok miktarda verimi almaya çalışıyordu, sahneyi oyuncuya bol bol doğaçlatıyordu, bol bol prova aldığını da gösterir bu veri… Kişisel görüşüm filmlerinin doyurucu olduğu yönündedir.
Dünyadaki yönetmen sayısı kadar yönetmenlik anlayışı vardır, dünyadaki oyuncu sayısı kadar da oyunculuk anlayışı…
www.kemaloruc.net
1 Yorum
Pingback: Röportajları - Cihan Özdeniz