[Asu Maro’nun Milliyet’te yayınlanan, oyuncu Serhat Kılıç’ın dönemeçli hayat serüveninde okullaşmaya uzanan yolu anlattığı yazısının bir kısmını yayınlıyoruz]
Tanıdığım en yetenekli oyunculardan biri; Serhat Kılıç. Dot’un ‘Böcek’ oyununda izlediğimden beri nerede görsem takılır kalırım. Bu bir tiyatro oyunu da olabilir, sunduğu bir televizyon programı da, ‘Seksenler’ dizisi de, Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ndaki ‘İmam’ karakteri de, özel hayatındaki bir sohbet de…
Hem Yürekli, Hem Sorumlu
Serhat Kılıç, yetenekli doğmuşlardan. Fakat son atılımı, sahiden beni de şaşırttı… Meğer sadece yeteneğe değil, sahip olduklarını başkalarıyla paylaşacak yüreğe ve sorumluluğa da sahipmiş.
Tuttu, kız kardeşi Sinem Kılıç ile birlikte bir okul açtı, Ankara’da. Cumartesi günü açılışı yapılan okulun adı da Okul…
Ve daha şimdiden orada bir hayat olacağını hissediyor insan.
En çok da Serhat Kılıç’ın heyecanından…
Açılış konuşmasında ettiği cümlelerden. Bu bir ‘ikinci hayat’ serüveni…
“Bir-iki sene öncesine kadar sadece ben vardım” diyor Kılıç; “Televizyon, tiyatro, sinema… En önemli bendim. En kıymetli bendim. Başrol oynamalıydım, Nuri Bilge’yle çalışmalıydım, Birol Güven’le bir iş yapmalıydım…”
Gayet tanıdık duygular, öyle değil mi?
“En önemli benim, dünya benim etrafımda dönüyor ve bu hep böyle gidecek…”
“Sonra kanser oldum” diye devam ediyor gülerek:
“Tiroid dediler önce, en dandiği, korkacak bir şey yok. Sonra ‘lenfine sıçradı’ dediler, ertesi gün ameliyata girdim…”
Ameliyata girerken kendine bir söz vermiş: “Çok özür diliyorum dedim, verilen hediyelere yeterince özen gösterememiş olabilirim veya onların değerini bilememiş olabilirim. Eğer bir şansım daha olursa söz veriyorum bir şeyler yapmadan gitmeyeceğim.”
Sonra Ne Oldu?
Ne mutlu ki, Serhat Kılıç’a bir şans daha ‘verilmiş’. Şimdi, o verdiği sözü tutmakta…
Merkezi Ankara’da olan bir okulun Picasso’nun cümlesinden esinlenen düşündürücü bir sorusu var: “Hepimiz sanatçı doğduk. Sonra ne oldu?”
Çok güzel resim yapıyorduk hepimiz hani, şarkı söylüyorduk bağıra çağıra ya da müzik duyduk mu, dans etmeye başlıyorduk, içimizden öyle geliyordu çünkü… Taklitler yapıyorduk, oyunlar kuruyorduk, büyüklerimize izlettiriyorduk kendimizi…
Sonra ne oldu?
Sonra, ‘normal’ bir hayat kurmamız gerekti. Elimizin ekmek tutması… ‘Gerçek’ bir mesleğimizin olması… Oyuncu olamazdık; aç kalırdık. Müzisyen olamazdık, ‘düzenli’ bir hayatımız olmazdı. Hobi olarak yine yapabilirdik ama ona da hayat gailesi izin vermezdi aslında… Bir süre sonra da o beslenmeyen yeteneğimiz terk edip giderdi bizi…
Herkesi Çağırıyor
Belki emeklilik yıllarında yeniden alırdık o fırçayı, o gitarı elimize kör topal…
Serhat Kılıç, kardeşi ve onlara inanan eğitim kadrosu ki, sahiden tek tek sayılırsa birini atlamanın diğerine haksızlık olacağı kadar değerli isimler var içinde; bkz:http://www.okulluyuz.biz/ herkesi, geç kalmadan yeteneğinin peşinden koşmaya çağırıyor. Oyunculuk, yazarlık ve dans sınıfları var şu anda. Kayıt için de 30 Aralık’a kadar süre. ..
devamı için tıklayınız.