Mehmet K. Özel
“viktor” pina bausch’un bir şehirden esinlenerek sahnelediği yapıt dizisinin ilk halkası. bausch ve dansçılarının 1985 yılında esinlerini almak üzere ziyaret ettikleri şehir ise roma.
peter pabst’ın tasarladığı sahne her tarafından çok yüksek toprak tepelerle kuşatılmış bir mekan; savaş siperlerini de andırıyor; katakompları (roma’daki yeraltı mezarlarını) da, bir sığınağı da..
arada sırada biri en yukardan aşağıya kürek kürek toprak atıyor; sahne bir toplu mezar da olabilir dolayısıyla..
benim algımda; bausch’un roma’sı iç acıtan bir hüzünle kaplı, yaşlı, yalnız, metruk, kokuşmuş ve kırık-dökük bir atmosfere sahip. buradan çıkış da yok, kaçış da. üstten de durmadan toprak dökülüyor; eninde sonunda dolacak, kapanacak bu çukur; gömülecekler içindekiler!
bausch’un roma’sı; bir zamanlar dünyaya hükmetmiş genç, dinamik, çapkın ve zengin bir adamken, şimdilerde zar zor ayakta duran, kadınları ancak parayla etkileyebilen, rutubet kokusu sinmiş kıyafetler içinde, bu dünyadaki son demlerini yaşayan, hayattan bitap düşmüş, grotesk bir mirasyediyi anlattı bana; benim mayıs 2014’teki halet-i ruhiyeme..
…
pina bausch yapıtları hakkında çok fazla konuşmayı tercih etmediğinden, öncesinde belli kalıplara sıkışmak zorunda kalmadan her seyircinin kendi yorumunu oluşturmasına, sahnede izlediklerini kendi süzgecinden geçirerek yorumlamasına sonuna kadar imkan tanıyan “açık yapıtlar” onunkiler.
bir dramaturgla (raimund hoghe) çalıştığı 80’lerin sonuna kadarki dönemde, bausch’un yapıt üretme sürecinin temel bileşeni olan dansçılara sorduğu sorulardan bir kısmı ve dramaturg’un prova izlenimleri gösteri broşüründe yayımlanırken, daha sonraki dönemde bausch bu uygulamadan da vazgeçerek seyirciyi iyice özgürleştiren bir yaklaşıma doğru yelken açtı.
1986 yılında prömiyeri yapılan “viktor”un broşüründe -2014’te de seyirciye eşlik eden- sorular mevcut. bunlardan bazıları şunlar:
fare olup herhangi bir şey anlatmak / insan bıçağı kullanmadığı durumlar / bir şeyi arttırmak / çok güzel şeyler söylemek – çok basitçe / ciddi bir şekilde cevap vermek / gece. dışarısı. yorgun. tül elbise / şansımız varmış, daha kötüsü başımıza gelebilirdi / kedi gibi / küçük bir göbek dansı hareketi / durmayan kol / bir şeyin içine girmesine izin vermemek / burnuma kadar geldi, yeter / oradan buraya hızlıca / uçmak ile alakalı küçük bir hareket / lysistrata / dengede yürümemek / bir daha tekrarlanmayacak bir an / yasaklı güzel bir şeyi yapmak / birisini eve götüren nedir? / bir anda görünüp kaybolan şey / roma’da neye sevindiniz? / ruhlar / çok farklı şeyler yanyana / birisini korkutmak / gerçekten duygusal olmak ne güzel / bir örtünün altına saklanmak / yeni bir eşli dans formu / kediden esinlenerek bir şey / bir gülümsenin arkasında olabilecek bir şey / kırmaya kıyamadığınız şefkat / mitolojiden roma’yla alakalı bir şey / roma’da yaşayan bir kişiye dair hatırladıklarınız / birisinin birisine acı vermesi / insan gizlice çok bir şey yapamaz / sadık kalmamak / gücünüzü aşan bir şey / yine de / siz en büyüksünüz / keyifsiz / bir iddiayı kaybetmek / kuşkucu / güneş, güneş, güneş / wild cats / ölülerle ilgili bir şey / la doce vita / iç içe mekanlar / sağlıkla ilgili bir şey / heykel / deniz gittikçe daha yakına geliyor / herkesin yapabileceği bir şey / turistler / bir şeyin izleri / hayatta kalmak / bedenle oyun / toprak ve su / çiftler arasında bir şey / asılmak / küçük, hırçın bir çingene gibi / bir şeyi paketlemek / iktidarda kalmanın yolları / elde iki taş / ölüm tehdidi / yabancı birisiyle beklenmedik güzel bir karşılaşma / çok güzel bir şey ve arkasında saklı olan / yaşlılığı nasıl anlaşılır? / kaçış / bir eşya ile alışılmamış bir şey yapmak / bedensel olarak acı veren bir şey / insanları tartmak / hırsızı yakalamak / nefesinizle bir şey / bir kar tanesi / sessiz tanıklar / lamento / herkese servis yapmak / son güneş ışığı
raimund hoghe’nin gösteri programında yayınlanan “roma, notlar”dan kısa bir bölüm:
“son güneş ışığı”. yaklaşık üç hafta sonra pina roma’daki son provayı bitirdi. “oturumu kapatıyoruz”. kostümler ve aksesuarlar tekrar duvar kenarında duran tahta kutulara kondu. matthias bir plak koydı, “arrivederci roma”. jakob ile finola bir süre dans ettiler. monika bir köşede duran, kırmızı satenden eski tiyatro koltuğuna oturdu. rolando “eve” dedi.
…
pina bausch tiyatrosu’nun; su oyunları, tekerlemeler, çocukluk anıları, melek figürü, basit illüzyonlar, cross dressing, saçların savrulması, dördüncü duvarın yıkılarak seyirciyle kurulan ilişki gibi alamet-i farikaları; ilgi-şefkat arayışı, hasret, sevgi, kadın-erkek ilişkileri, iktidar gibi fetiş temaları; ve helezonik, içe doğru dönen, bükülen ve tekrara dayalı kol, baş, beden hareketleri gibi koreografik öğeleri “viktor”da da mevcuttu..
“viktor”un, bütün yaz boyu bana eşlik eden, aklıma kalan, dönüp dolaşan sahneleri, imgeleri ise şunlardı:
kolları olmayan bir kadına giydirilen kürk; kadınlara palto ve kürk giydiren yaşlı erkekler; buzdolabından çıkan kürkler; dizleri kırılarak yürüyen garson; başta “ağır ağabey” gibi giydirilip etrafta dolaşan, ikinci yarıda zamanla cadıya dönüşen erkek; piyano çalan adamın üstünün siyah kumaşla örtülmesi; elinde kova payetli kıyafetiyle yerden dışkı toplayan kadın; kocaman gardıroplardan vazolara eski-yeni bir sürü eşyanın yanı sıra kanlı-canlı köpeklerin de mezata çıkarılması, hem de aşırı bir hızla, yangından mal kaçırır gibi; bu gösteriler için topluluğa konuk olan amatör yaşlı adamlar topluluğunun genç ve alımlı dansçı kızlarla dans etmeleri; kızların yaşlı bir genelev patroniçesi kılığına girmiş bir erkek tarafından belirli dans hareketleri yapmaya zorlanmaları, yönlendirilmeleri, kızlardan seçilenlerin yaşlı erkeklerle tanıştırılmaları; yerde ölü yatan çiftin bir adam (belki bir rahip) tarafından elleri, kolları, başları, gövdeleri, dudakları kukla gibi hareket ettirilerek evlendirilmesi; üç erkeğin bir kadını kukla gibi yöneterek ona kitap okutmaları, sayfaları çevirtmeleri; zeminin sanki su basmış da üzerinde yürünemiyormuş gibi uzun tahta parçalarıyla kaplanıp onların üzerinde yürünmesi; üç grotesk lokantacı kadının bir erkeğe isteksizce, hayatlarından bezmişçesine, zar zor yemek-kahve servisi yapmaları; kağıttan ördeğe yem veren, sandalyeye pabuç-kıyafet giydirip onunla insanmış gibi konuşan kadın; iki el-dolduran taş, ikisi arasında atılan çığlık, ikisiyle kırılan şarap şişesi, ikisi arasında kalan parmak, ikisini ileri atmaya çalışıp da hep gerisine düşüren kadın; sarıldığı kadının arkasındaki kadının göğüslerini okşayan erkek; bir erkek ile bir kadının bomboş ve loş sahnenin köşesindeki bir masada oturup sessizce (duyulur duyulmaz bir sesle) opera şarkıcılığı üzerine sohbet etmeleri; kendilerine dayanak olan diğerleri sayesinde zeminle açı yapacak şekilde yana yatmış olarak yürüyenler; elinde bastonu, çıplak yaşlı adam; marangoz aletiyle kesilen tahtadan çıkan acı çığlık; ve tabii, wim wenders’in “pina” filminde kullandığı sahnelerden biri de “viktor”da karşımıza çıkıyor: bale ayakkabılarının içine çiğ et yerleştirip, çaykovski’nin patetik senfonisi’nin o içli mi içli “adagio lamentoso” müziği eşliğinde dans eden cristiana morganti.
“viktor”da hafif, ferah sahneler çok azdı ve hemen hemen hepsi, artlarından gelen sahnelerdeki hüzünle unutuldular.
yine de; kızların fred astaire’in “i’m in heaven” şarkısı eşliğinde havada uçarak sallanmalarını, hemen sahne önünde yağ ve reçel sürülüp seyircilere dağıtılan ekmekler, bir erkekle bir kadının -gerçek- koyunlar için pazarlık etmesi ve kadının en sonunda koyunları bir palto, çizme, radyo ve yorgana karşılık alması, iki erkeğin sahnenin gerisinde bir yerde birbirlerine kaba etlerini göstermeleri, bir erkeğin seyircilere kartpostallar satması; fokstrot eşliğinde yapılan toplu dans gibi eğlenceli sahneleri unutmak kolay değil.
yine birbirinden etkili, içimde bir yerlere dokunan, minimal sahneler/durumlar arka arkaya geldi:
kadının saçından bıyık yapan erkek, erkek sesiyle konuşan (erkek sesine dublaj yapan) kadın, kadınları ağaç kütüklerine asılı şekilde taşıyan erkekler, yerde oturarak sahnenin en arkasından en önüne bir çizgi üzerinde sadece bedeninin üst tarafını hareket ettirerek, kolları ve başıyla dans ederek gelen kadın, göğüslerini pervaza dayamış pencereden dışarı bakıyormuş gibi olan kadın..
ama sanırım “viktor”da hiçbir zaman unutamayacağım an; istanbul esinli yapıtına da adını veren “nefes”in, -insan hayatında ve dansta olduğu kadar- pina bausch’un neredeyse bütün yapıtlarında önemli bir yer tutması gibi, “viktor”da da hizmet ettiği şiirsel sahneydi: deniz dalgalarının kıyıya vururken çıkardıkları sesi andırırcasına nefes alıp vererek uyuyan adam.. o adam benim için şehrin denize özlemiydi..
…
yaşlı adamlar topluluğuyla birlikte 29 dansçı, iki koyun ve dört köpekli kalabalık bir kadroyla seyirci karşısına çıkan “viktor” iki yıl önce londra’daki kültür olimpiyatından sonra ilk defa tekrar 2014 mayıs’ında wuppertal’de sahnelendi; maalesef topluluğun 2014-15 sezon programında gözükmüyor..
neredeyse 30 yıllık bu pina bausch yapıtı benim için hala taptaze; aklımdan çok duygularıma ve duyularıma hitap etti; bana yeni şeyler söyledi, hayalgücümü tetikledi.. umarım ileriki sezonlarda oynanmaya devam eder..