Bugün Ortadoğu’da ülke sınırları yeniden çiziliyor. Yüz yıl önce cetvel ve kurşun kalemle çizilenler silinmiş olacak ki, yeniden belirleniyor sınırlar. Tabi kâğıt üzerindeki kalem hareketleri, gerçek hayatta dökülen kanlara ve köleleştirilen, yerinden edilen binlerce insana tekabül ediyor. IŞİD’in Ortadoğu’da Sünni ve Arap olmayan bütün dini ve etnik unsurlara yönelik katliamlarına şahit oluyoruz.
Barış süreci, artık bir ihtimal olmanın ötesine geçen Kürdistan gerçeğiyle ve Mezopotamya’yı hallaç pamuğu gibi atan bir barbarlık hareketi olan IŞİD ile yeni bir dönemece giriyor. Devletimizin “haklı sebepleri olan bir Sünni isyanı” olarak nitelendirdiği IŞİD çeteleri binlerce Ezidi’yi katletti.
Gelelim mahallelerdeki sınırlara… Devletin yıllarca körüklediği Suriye savaşından kaçan bir milyondan fazla mültecinin ülkemizde pek de iyi karşılandığı söylenemez. Gelenlerin geri dönmeyecekleri anlaşıldıktan sonra ırkçılığın giderek tırmandığına şahit oluyoruz. Antep’te ayyuka çıkan, ancak Türkiye’nin dört bir yanında giderek güçlenen, bir linç kültürü yayılıyor.
Peki, bunlar olurken sanatçıların insani bir barış iklimini güçlendirme adına yapabilecekleri şeyler yok mu?
2009’da Demokratik Açılım’ın tartışıldığı bir dönemde örgütlenen Barış İçin Sanat Girişimi çeşitli sanatsal üretimler ve eylemliliklerle canlı bir çıkış yakalamıştı. Ancak sonraki yıllarda giderek sönümlenen barış umutlarıyla birlikte bu örgütlenme girişiminin adını da duymaz olduk. 2013 yılında biraz da uluslararası konjonktürün zorlamasıyla başlayan barış sürecinde ise herhangi bir sanatçı inisiyatifinden söz edemiyoruz.
Temmuz ayında Rojava sınırına giderek destek eylemi yapan sanatçılar Rojava’ya sahip çıktıklarını duyurdular. Tiyatro Roj’un IŞİD’in saldırılarını kınayan ve direnişe destek veren etkinlikleri de duyuruldu. Bunlar barbarlığa karşı mücadele olarak oldukça anlamlı. Fakat gözler barışın sesini yükselten sanatçıları da arıyor.
Tiyatrocular olarak daha çok “TÜSAK yasası geçerse ne olur, devlete bağlı kültür sanat kurumlarının başına kim geçti, kim geçmedi, dizilerden oyuncu alınması seyirci sayısını arttıracak mı arttırmayacak mı?” bunları tartışıyoruz. Peki ya her geçen gün yükselen ırkçılık ve linç kültürü? Yanı başımızda yaşanan kitlesel kıyımlarla işlenen insanlık suçları?