“Robin Williams İntihar Etti!”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Filiz Coşkuner

Hayatım boyunca ortaokulda ve daha sonra da Üniversiteyi (İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü) bitirdiğim yıl intihar fikri iki kez aklımdan geçti. Bu düşüncenin sebebi hayattan bıkmak değildi. Ölümden korkmamak, kaybımın dünya için de benim için de bir kayıp olmayacağını düşünmekti.

Ortaokulda iken başta annem olmak üzere beni sevenleri (O zamanlar sevilmediğime inanıyordum) üzmemek için vazgeçtim.

Üniversitenin bittiği yıl da bir sınıf arkadaşım bana çaktırmadan bu fikirden beni uzaklaştırdı.

Ama en önemlisi üç buçuk yaşında yaşamıma giren bale benim kurtarıcım oldu. Bale yaparken bu dünyanın dışına çıkmak, yaratabilmek, beğenildiğimde yaşadığım mutluluk, kendine güven, daha sonra bu yolla toplum bir şeyler verme, mutlu etme, yalnız olmadıklarını hissettirebilmek beni yaşama bağladı.

Aslında Üniversitede okuduğum dönemde Felsefe Hocamız Sayın Uluğ Nutku’nun bize verdiği ödevde (Bir gazete haberinin üzerine yazı yazacaktık) intihar eden bir aile babasının haberini yorumladım. Yorumum şuydu: “İntihar en büyük bencillik ve kolaya kaçmaktır. Bütün yükü arkamızdakilere yükleriz”

Şu anda bale kursum var. Bale kursuma öğrenci alırken beden yapıları, yetenekleri, yaşları, kiloları, hatta zekâ düzeyleri beni ilgilendirmiyor. Tek kriterim baleyi sevmeleri. Mutlu olmaları, bale yolu ile üzüntülerini, sıkıntılarını yok etmeleri hafifletmeleri, kendilerine güvenli olmaları da tek amacım. Ama çok yetenekli olan bir kızım baleyi bırakmak istediğinde  “Zekâ ve bir konuda yetenek herkese nasip olmayan bir ayrıcalıktır. Bu nedenle onu kullanmama hakkına sahip değilsin. Sanatçı toplumun malıdır.” demiştim. Bu sözümü sıkça bütün çocuklarıma, velilerime, herkese tekrarlıyorum.

Bu nedenle daima aktör olarak hayran olduğum, insan olarak özdeşleştiğim, çektiğini hissettiğim acıları tanıdığım Robin Williams’ın ölüm haberi beni çok üzdü ve bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Sanki biraz da o yalnız olmadığını bilsin, ona düşüncelerimi duyurayım istedim.

İlk duyduğumda “Buna hakkı yoktu… O sonsuz yeteneği ve duyarlılığı ile biz yaşatacağı, öğreteceği duygular,  göstereceği yollar, mutluluklar, hesaplaşmalar vardı…”, “Kim bilir kimler ona neler yaşattı, bizlere yaşattığı mutlulukların, çevresine verdiği güzelliklerin kaç katı üzüntü, hayal kırıklığı, ihanet yaşadı. Hep iyiler acı çekiyor…” diye düşündüm. Zaten yazıp oynadığım “Özveri” adlı tek kişilik oyunda da “Özverili insanların sevilmedikleri” mesajını vermeye çalışıyorum iki sezondur.

Bu gece TRT “Ölü Ozanlar Derneği”’ni verdi. Finalinde bu yazıyı yazmaya karar verdim. Filmi seyrederken “Tiyatro sanatçısı olmak isteyen genç intihar etmez” diye düşündüm. Ama sonra oradaki intiharın da bir mesaj, bir direniş olduğunun farkına vardım. “Robin Williams da o filimdeki öğrencileri gibi kötülere direnmeliydi. Hani “Hayatın özsuyunu emecektik…”  diye düşündüm.

İntihar ettiği kesin değil. Ama şimdiye dek bize bu güzellikleri yaşatan, hayata dair, hayattaki özel, biricik, değerli, bir o kadar da dışlanmış insanları bizlere tanıtan, daha doğrusu fark etmemizi sağlayan, bize sevdiren, bizim de biricik yanlarımızı ortaya çıkarmamızı sağlayan Robin Williams’ın ölümü ile de bir mesaj verdiğine inanarak… Veya inanmak isteyerek…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Filiz Coşkuner

Yanıtla