Mehmet K. Özel
şimdiki zaman
ariane mnouchkine-théatre du soleil’in 1980’lerin ilk yarısında sahneledikleri shakespeare üçlemesi (2. richard, 12. gece ve 4. henry) hala konuşulur. japon kabuki tiyatrosu etkisindeki bu yapımlar o dönemde dünyada çeyrek milyon seyirciye ulaşmış.
mnouchkine’nin tekrar shakespeare’e dönmesi heyecanla bekleniyormuş; geçen yılın sonlarında kulislerde “macbeth”in adı geçmeye başlamış. prömiyer önce shakespeare’in doğum/ölüm günü kabul edilen 23 nisan olarak saptanmış, bir hafta ertelenmiş. ön gösterimlerde önce seyirciler izlemiş oyunu, sonra eleştirmenler ve 30 nisan 2014’de yaratım süreci biten “macbeth, une tragédie de william shakespeare, comme ell est jouée au théatre du soleil (macbeth, william shakespeare’in bir trajedisi, théatre du soleil’de oynandığı şekliyle)” 2 mayıs – 13 temmuz 2014 tarihleri arasında cartoucherie’de 64 kere sahnelenmiş ve şimdiden 32.444 seyirciye ulaşmış.
ben de 28-29 haziran tarihlerinde hayatımda ilk defa canlı olarak bir ariane mnouchkine-théatre du soleil yapımı izleme şansını yarattım kendime. işte yapım hakkındaki görüşlerim:
mnouchkine-théatre du soleil’in “macbeth”‘i günümüzde geçiyor. helikopter sesleri, dizüstü bilgisayar, çelik yelek, televizyon habercilerinin kameraları-mikrofonları, düz ekran televizyonlar ve diğer eşyalar yaşadığımız zamanı işaret ediyor; ancak spesifik olarak bir ülke, bir “başkan” veya “başbakan” adres gösterilmemiş sanki.
oyunu beraber seyrettiğim paris’li arkadaşlarıma macbeth’in vücut dilinde sarkozy’e gönderme var mı diye sordum; çok fazla televizyon izlemedikleri için kesin bir cevap veremeyeceklerini söylediler. sarkozy’den belki iz var, belki yok, ama kesin olan şu ki, mnouchkine “macbeth”i günümüze taşıyarak macbeth karakterini dünya üzerindeki bütün çağdaş tiranların/zorbaların simgesi haline getirmiş. mnouchkine’in “macbeth” yorumu politik ve ahlaki!
cadılar
çağdaşlaştırılmış “macbeth”te cadılara ne oldu peki derseniz; cadılar arkaik kostümler içerisindeler. mnouchkine oyunu çağdaşlaştırırken cadıları arkaik bırakarak insanlığın kadim geçmişine referans vermiş; sanki macbeth ile doğaüstü güçler arasındaki ilişki üzerinden bütün zamanları, geçmiş ile şimdiyi birleştirmiş.
macbeth ile banquo’nun cadılarla ilk karşılaşmalarında; hemen bu sahne öncesinde bedenleriyle dolaşan cadılar, bu sahnede sahne mekanının ortasındaki küçük bir tepe (rengiyle ve formuyla avustralya’daki uluru kızıl kutsal kayasına çok benziyordu) üzerine yerleştirilen üç devasa taşlaşmış başa dönüşüyorlar.
ister istemez; aklıma önce nemrut dağı’ndaki tanrı başları, sonra da nuri bilge ceylan’ın “bir zamanlar anadolu’da” filminde şimşekle anlık aydınlanan tepenin yamacındaki devasa taş baş heykeli geliyor. (malum, nbc türkiye dışında en çok fransa’da biliniyor ve tutuluyor; daha cannes’da ödül almadan “kış uykusu”nun 6 ağustos’ta fransa’da gösterime gireceği duyurulmuştu örneğin. dolayısıyla mnouchkine’in “bir zamanlar anadolu’da”yı izlemiş olma ihtimali yüksek.)
ikinci perdedeki hekate ile cadıların buluşma sahnesinde müzik olarak türkiye topraklarından bir ezginin kullanılması da, mnouchkine’in kadimliği vurgularken referansını anadolu topraklarından almış olabileceği hissimi kuvvetlendirdi.
hançer
çağdaşlaştırılmış “macbeth”te tipik ve baskın “macbeth” imge ve kavramlarından hiçbirine yer verilmemiş. söz konusu mnouchkine olunca tipik veya geleneksel bir shakespeare-macbeth yapımı beklentisine girmenin abes olacağı zaten baştan belliydi, ancak yine de “macbeth” denince ilk akla gelen imgelerden/kavramlardan hançer, ele bulaşmış kanın yıkanması, gece ve uyku gibilerinin bile bu yapımda hissedilir derecede yer bulmaması şaşırtmadı değil beni.
kırmızı
diğer -çok çiğnenmiş- imge ve kavramlardan ilerlemese de mnocuhkine yorumunda kırmızı’yı bolca kullanıyor:
hemen oyunun başında cadıların zeminde kırmızı at kıllarından oluşturdukları çember, kral duncan’ın macbeth’lerin şatosuna geldiğinde leydi macbeth’in duncan’ın ayakları altına kırmızı güllerden bir yol sermesi; hemen ardındaki macbeth-banquo-fleance sahnesinde yerdeki kırmızı gül çizgisinin kuvvetlendirilmesi ve bu sahnenin devamında macbeth’in cinayeti işlemekten kuşku duyduğu iç konuşmasını kırmızı güllerin üzerinde yapması; ikinci perdede macbeth’in banquo’nun katillerine direktif verdikten sonra karısıyla konuştuğu sahnede omzuna aldığı kırmızı şal, macduff’ın ailesinin katledilmesi sahnesinde ise kırmızı lekeli beyaz çarşaflar..
leydi macbeth
malum, leydi macbeth’in “erkek” tarafına shakespeare metninde bir-iki defa değinir. mnouchkine de bu referansın üzerine gidiyor sanki.
oyunda leydi macbeth’in seyirciye ilk defa göründüğü sahne şöyle: bir figür seyirci tribünlerinin içinden/altından sahneye bağlanan köprü üzerinde seyircilere arkası dönük sahneye doğru yürür. gerek siyah pantalon-beyaz gömlekten oluşan kıyafeti gerekse de kısa saçları ilk anda, gördüğümüzün bir kadın mı yoksa erkek mi olduğunun ayırdına net olarak varmamızı engeller. protagonistin elinde bir şey (mektup) vardır ama bir süre konuşmadan ilerler, dolayısıyla sesini de duymayız.
mnouchkine o cinsiyet belirsizliğinin gerilimini havada tutmak ister gibidir. figür ne zaman konuşmaya başlar, arkasını dönmese de, onun kadın ve “leydi macbeth” olduğunu anlarız.
leydi macbeth’in kıyafetleri sondaki delilik/mektup sahnesine kadar erkeksi kalmaya devam eder.. bu sahnede ise gecelikle ve su dolu bir küvetin içinde savunmasız ve kırılgandır.
siyah at ile beyaz at
mnouchkine’in “macbeth”inin beni en çok etkileyen sahnesi macbeth’in kral duncan’ı öldürmesinin hemen ardından leydi macbeth ile karşılaştıkları sahneydi. oyunun özgün metninde şatonun avlularından biri olarak belirlenmiş bu sahneyi mnouchkine bir ahıra; sadece, birbirlerinden biraz uzak konumlanmış bölmelerinde huzursuzca tepinen siyah bir at ile beyaz bir atın bulunduğu bir ahıra taşımış.
cartoucherie’deki fuayenin duvarlarını kaplayan çeşitli kültürlerden “macbeth” film-tiyatro afişlerinin arasında eugene delacroix’nın “bir ahırda kavga eden arap atları” adlı tablosunun da bulunuyor olması, mnouchkine’in siyah ile beyaz atlar üzerine etraflıca düşündüğünün göstergesi.
bölmelerinde tepinen siyah at ile beyaz at imgesi bu görsel referansın ötesinde anlamlar da içeriyor kanımca.
platon (eflatun), phaedrus diyalogunda insan ruhunu yorumlarken at arabası alegorisini kullanır. platon çeşitli parçalardan meydana geldiğini ve ancak bu parçaların birbirleriyle doğru bir ilişki içinde olmaları sayesinde erdeme ve düzene kavuşabileceğini savunduğu insan ruhunu biri siyah diğeri beyaz, iki kanatlı-attan ve sürücüden oluşan bir at arabasına benzetir.
beyaz at asil, uysal, yürekli ve atılgandır; rasyonel, ahlaki ve pozitif bir doğası vardır. bedensel hazlar, arzular, irrasyonel istekler ve acılarla ilişkilendirilen iştah sahibi soysuz siyah at ise hırçındır ve daima arabacının talimatlarının aksine hareket eder. bu iki atı farklı yönlere gitmeyecek şekilde, aydınlanmaya doğru yönelten, aklın ve mantığın simgesi ise sürücüdür.
platon, parçaların kendi sınırlarını bilmeleri ve doğal durumlarında olmaları hâlinde ruhta doğruluğun, adaletin, erdemin gerçekleşeceğini savunur.
mnouchkine’in “macbeth”inde; tereddütler içinde gidip gelen, bir an kararlı ve gözü kara bir şekilde vahşi cinayeti işleyebilecek olan, ancak hemen ardındansa pişmanlık ve vicdan azabı duyacak kadar insafa gelen macbeth at arabasının düzeni/dengeyi bir türlü kuramayan sürücüsü müdür; yoksa, beyaz at tereddütler içindeki macbeth’e, siyah at ise cinayet konusunda gözü kara leydi macbeth’e mi tekabül eder?.. o zaman sürücüde cisimlenen akıl ve mantık ne haldedir, kimdedir; dizginler kimin elindedir?..
tiyatro tekniği olarak ise; bu sahnedeki atların gerçek olmadıklarını, ama gerçek boyutlarda olduklarını -ve net bir şekilde fark edilemeyen (edilmesi istenmeyen) 2-3 kuklacı tarafından ustaca “canlandırıldıklarını” belirtmeden geçmek istemem..
sahne
“macbeth”de 40 oyuncu görev alıyor; her an “oynamıyorlar”, sahne geçişlerinde dekorları ve aksesuarları da değiştiriyorlar. kalabalık bir kadro olduğu için kurulup sökülme işi hızlı ve çabuk gerçekleştiriliyor.
hiçbir sahnede birbirinin aynı dekor kullanılmıyor ve her sahne için en küçük detayına kadar farklı dekorlar getirilip kuruluyor. halısından sehpalarına, servis masalarından duvarlarına, sokak lambasından parapetlerine, araba farlarının ışıklarından silah atış poligonuna; o sahne neleri gerektiriyorsa getirilip kuruluyor. belli ki bütün o duvarlar, aksesuarlar mnouchkine için çok önemli. gerçekten de öyle; oyunu iki kere izlediğim için özellikle dikkat ettim, hiçbir aksesuar boşuna taşınmıyor, mutlaka kullanılıyor, hiçbir duvar boş boşuna orada değil, mutlaka bir oyuncunun “mekanına” dönüşüyor, hiçbir parapet boşuna oraya yerleştirilmiyor, arkasında, önünde veya üstünde mutlaka bir “oyun alanı” tanımlıyor ve bu alan oyuncular tarafından kullanılıyor.
bir arkadaşımla, mnouchkine’i ve bir gün sonra seyrettiğim robert wilson’ın paris ulusal operası’ndaki son prodüksiyonu, monteverdi’nin “l’incoronazione di poppea” operasını konuşurken, çok hoş bir karşılaştırma yaptı: “sahne üzerinde wilson fotoğraf çekiyor, mnouchkine film” dedi. gerçekten de öyle; müthiş bir hız, hareket, devinim var sahnede; hem sahnelerin içinde protagonistlerin ve ikincil-üçüncül karakterlerin hareketleri bağlamında hem de sahneler arasındaki dekor değişimleri sırasında.
yapımın genelinde oyunculuklar doğal-gerçekçi tarzda. ancak, -ilginç bir şekilde- dekorların değişimi göstermeci bir şekilde yapılıyor; yani, özellikle figüran oyuncular bedenleriyle “bakın şu anda dekorları değiştiriyoruz, ama bir yandan da üzerimizdeki kostümlere göre değiştirdiğimiz mekandaki rolümüzü de oynuyoruz” halindeler. tam da brecht’in amaçladığı yabancılaştırma efekti böyle işliyor olsa gerek!
bir örnek vermek gerekirse; ikinci perdede, macbeth’in banquo’nun hayaletini gördüğü sahnenin değişiminde bu sahnede rol alan garson ve hizmetçi kılığındaki oyuncular, ellerindeki aksesuarları (tepsileri, bardakları) sahne dışına taşırken abartılı bir şekilde hem taşıdıklarını gösteriyorlar, -ama ilginç bir şekilde- hem de rollerine devam ediyorlar; mesela başgarson diğer hizmetçilere eliyle hadi hadi hızlı hızlı gibisinden bir hareket yapıyor.
mnouchkine geniş ve büyük sahneyi ve kalabalıkların koreografisini ustaca tasarladığı gibi, gereken sahnelerde aza ve öze inmesini de çok iyi biliyor.
örneğin, sonlara doğru, macbeth’in karısının ölümünü de öğrendikten sonra, içinde bulunduğu duruma iyice “sıkıştığı” savaş sahnesinde, mnouchkine onu bir koruganın içine hapsediyor ve macbeth’i seyirciye sadece küçücük pencere deliklerinden gösteriyor; bir protagonistin ruhsal durumu bu kadar yetkin bir şekilde fiziksel mekanın diline tercüme edilebilir.
çember
ilk sahnelerden birinde, macbeth kral duncan’ı öldürmeden önce kuşkular içindeyken, tam da işleyeceği cinayetten vazgeçmeyi düşünürken eğilerek, zemine yayılı kırmızı gülleri kenara itip elleriyle toprağı kazması ile ikinci perdedeki parti sahnesinde fleance’ın babası banquo’nun hayaletini yeraltından/topraktan yukarı çekmesi ve; sondan bir önceki sahnede macduff koruganın üzerinde, macbeth içindeyken macduff’ın elindeki bıçakla tepedeki delikten aşağıya doğru hamleler yaparak, bıçak darbeleriyle macbeth’i öldürmesi mizansenleri birbirleriyle örtüşürler.
savaşın olduğu ve cadıların çıktığı ilk sahnede at kıllarıyla kaplı zeminde; ortadaki tepeyi çevreleyen kırmızı iplerden geniş bir daire ve solda demirden bir haç vardır. cadılar haça çaput bağlarlar.
son sahnede ise zemin yine at kıllarıyla kaplıdır; bu sefer ortada, macbeth’in savaşta içine saklandığı korugan vardır; ve demir haç solda durmaktadır.
mnouchkine’in “macbeth”inde açılan parantezler, çizilen çemberler kapatılır; oyun başladığı yerde biter.
mnocuhkine; sonunda kötüler öldürülseler de, zulüm, zorbalık ve cinayetler hiç bitmeyecek, onların yerine yenileri gelecek, kanla yazılı bu kısır döngü devam edecek mi demek istiyor?..
gelecek zaman
“macbeth” 8 ekim’den itibaren tekrar cartoucherie’de sahnelenmeye başlayacak ve gösterimler 2015 mart’ının sonuna kadar devam edecek. ama büyük bir farkla!
evet, ekim’de cartoucherie’ye “macbeth” izlemeye gidenler, benim yukarıda anlattıklarımın hiçbirini göremeyebilirler! çünkü kulislerde, mnouchkine’in théatre du soleil serüveninde başından beri yanında olan yol arkadaşı, birçok oyunun yazarı hélène cixous’nun yapımı tekrar ele alacağı ve günümüz fransa’sındaki yolsuzluk olaylarına sıkı göndermeler yaparak radikal değişikliklere gideceği söyleniyor. cixous belki mnouchkine’in bizzat bu proje için özel olarak yaptığı -ancak, bazı eleştirmenler tarafından, günümüze uyarlanmış “macbeth”e uyumsuz görülen- eski usul çevirisini ve eski usul abartılı oyunculukları da törpüler, kim bilir..