Mesut Örs
İkinci yılında da dolu salonlara oynamaya devam eden Kadınlar, Aşklar, Şarkılar geçtiğimiz haftalarda “dalya” dedi ve en son da ONUR HAFTASI etkinlikleri kapsamında İstanbul’da sahnelendi.
“Bizim kızların hepsi aşktan öldü. Ölmeyenler de aşktan ölecek. Kimini gerçekten aşığı öldürdü, kimi de onu ararken yol üstünde heba oldu.”
Bakmayın “bizim kızlar” dediğine, bizim kızlar dahil hepimizi anlatıyor aslında o. Uzakta, bilinmeyen bir yerde değil, yanımızda, yöremizde, sokağımızda, evimizde ve ta içimizde olandan bahsediyor.
Bir yandan Aşk yüzyılı bitti, Aşkın ömrü üç yıldır, Aslında aşk da yok diye kitaplar okuyoruz, “amaan aşk mı kaldı canım artık, o eskidenmiş” diye muhabbetler ediyoruz ama bir yandan da hepimiz aşktan öldük işte. Ölmeyenlerimiz de aşktan ölecek. Kimimiz bunu kendi dünyasında kimselere göstermeden yaşarken, kimimiz de sokak ortasında, herkesin gözünün önünde yaşıyor. Bunun için sürekli bir savaş vermek zorunda kalarak.
Oysa sevgi, aşk, cinsellik insanın doğasında nefes gibi var olan şeylerdir. Nefes alıp verme doğallığında yaşanması gerekir bunların. Ancak içinde hapsolduğumuz ekonomik ve sosyal koşullar insanın insani yönlerini güdükleştirip yok ediyor ve bırakalım insan doğasının insani sosyal gereklerini yaşamayı, canlı kalabilmek için gereken hava, su gibi ihtiyaçlar bile gittikçe ulaşılması daha zor metalar haline geliyor. Daha doğmadan belirlenip dayatılan toplumsal roller ve ekonomik zorunluluklar içinde insan, bir yandan yaşamını sürdürmeye çalışırken bir yandan duygularıyla, kişiliğiyle, cinselliğiyle, sosyal kimliğiyle kendini var edebilmenin savaşını vermek zorunda kalıyor. Ve çoğumuz bir yerden sonra bu savaştan yorulup sadece bir şekilde yaşamı sürdürebilme çizgisinde tüketiyoruz ömrümüzü.
Kendini kendi doğası içinde ifade etmeyi bu kadar engelleyen toplumsal ve ekonomik sistem, erkek egemen yapısıyla özellikle kadınlar üzerinde ölümcül derecede ağır bir baskı aracına dönüşüyor ve bu baskı trans kadınlar üzerinde daha da ağırlaşarak artıyor. Öyle ki; sesini duyurabilmenin tek yolu çığlık atmak, yaşamını sürdürebilmenin yolu bedenini satmak oluyor çoğu zaman. Kanayan yerlerini şarkılarla sarmalayıp her daim ölüm cebinde yaşamayı öğreniyorsun. Kadınlar, Aşklar, Şarkılar; işte böyle bir yaşamayı anlatıyor. Böyle yaşadığımızı…
İkinci yılında yine dolu salonlara oynamaya devam eden bir oyun Kadınlar, Aşklar, Şarkılar. Şamil Yılmaz’ın yazıp Serdest Vural’ın yönettiği tek kişilik oyunda Ahmet Melih Yılmaz trans kadın karakterler üzerinden yaşadığımız hayatı canlandırıyor bize. Trans kadınların hikayeleri genellikle ya “işte onlar da insan” gibi küçümseyici yaklaşımlar temelinde acındırma tarzında ya da espri malzemesi olarak kullanılır. Bu konuyu ele alıp da bu yaklaşımları aşabilen sanat eserleri sınırlı sayıdadır. Bu oyun da bunlardan biri. Yaşanan acıları malzeme yapıp, yapış yapış dramatik bir şekle sokmadan, aynı zamanda yaşanan gerçekleri de hafifletmeden dengeyi tutturuyor.
Bunda öncelikle oyun metninin ve yönetiminin başarısını belirtmek gerekir. Şamil Yılmaz; yaşanan meseleleri aşırıya kaçmadan sade ve basit olarak farklı karakterlerin öyküleriyle vermiş ve aynı zamanda oyuncuya alan yaratıp seyircinin da katılımına açık bir kurgu oluşturmuş. Oyunun yönetiminde de Serdest Vural’ın farklı karakterleri ve şarkıları aralarında hiç sarkma, aksama olmadan birbirine geçiren, oyuncuya inisiyatif veren bir oyun örgüsünü başarıyla sağladığını görüyoruz.
Oyunculukta da Ahmet Melih Yılmaz; ayrı ayrı öyküleri canlandırmasından şarkıları yorumlamasına, ara geçişlerden seyirciyle diyaloglarına kadar dikkati sürekli canlı tutan, tempoyu iyi ayarlayan, sesini dozunda kullanan güçlü bir performans sergiliyor. Az önce el çırparak bir Yıldız Tilbe şarkısına eşlik eden bir seyirci biraz sonra boğazında bir şeyler düğümlenmiş öylece sahneye bakarken bulabiliyor kendini. Ya da tam tersi. Aynı günlük yaşantımızda olduğu gibi. Orada seyirciyle oyun arasındaki mesafe kalkıyor. Oyun aynaya dönüşüyor, kendini buluyor. Zaten bir yerde “Sen bu hikâyenin senin için yaşandığını bilmeden geldin buraya.” diyor oyuncu. “Ben bu hikâyeyi sana yaptım. Ben bu hikâyeyi senin için yaşadım. Ben bu hikâyeyi sana öldüm.”
Gidip bizim için yaşanmış bu hikayeyi görelim. Belki kendimizi de görürüz.
Kadınlar, Aşklar, Şarkılar
Yazan: Şamil Yılmaz
Yöneten: Serdest Vural
Oynayan: Ahmet Melih Yılmaz
Işık Tasarım: Umut Eser
Işık: Oğulcan Arman Uslu
Müzik: Berk Baykut
Mail : mekansahne@gmail.com
Rez: 0555 205 79 01
* Bu yazı 18.06.2014 tarihinde Evrensel Gazetesi’nde ve KAOS GL’de yayımlanmıştır.