Mimesis Söyleşi – 19. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenecek Shakespeare performanslardan biri de Baltic Dance Theatre’a (Baltık Dans Tiyatrosu) ait. Klasik baleden, ritmik jimnastiğe ya da sokak dansına kadar farklı alanlardan gelen dansçıları bünyesinde toplayarak yaratıcı ve çağdaş bir hareket tarzının oluşabileceğini vaat eden Baltic Dance Theatre koreograf ve dansçı Izadora Weiss tarafından kuruldu. İlk yıllarında Netherlands Dance Theatre’in ünlü koreograflarından Jiri Kylian’ın koreografilerini sahneleyen Baltic Dance Theatre, son yıllarda sahneye koyduğu ‘‘Bahar Ayini’’ ve ‘‘Romeo & Juliet’’ ile dikkat çekti. Festivale ise ‘‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’’ ile konuk olan topluluğun kurucusu koreograf ve dansçı Izadora Weiss ile yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz.
Bu yıl 19. İstanbul Tiyatro Festivali programında Shakespeare’in doğumunu 450. Yılı olması sebebi ile özel bir Shakespeare vurgusu var. Pekçok yerli ve yabancı gruptan Shakespeare oyunu izledik. Sizin Shakespeare’e dair yaklaşımınız nedir?
Shakespeare Polonya literatürü ve tiyatrosunda çok önemli bir yere sahip çünkü geçmiş komünist düzende onun yazdığı metaforik hikâyeler, dönemin o konuşulamayan gerçekliğini anlatma aracı olmuş. Açık açık konuşamadığımız ama bizi inciten meseleleri Shakespeare’in oyunları aracılığı ile sahneye taşıyorduk. Pekçok kuşak Shakepeare’i yorumladı ve o bir anlamda bizim ulusal sanatçılarımızdan birisi haline geldi. Tiyatroda büyüyen bir çocuk olarak Shakespeare gençliğimin bir parçasıydı diyebilirim.
Peki neden Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı sahneye uyarlamayı tercih ettiniz?
Bir koreograf olarak kendi bale eserlerimde alışılagelmiş klasik bale reperturının dışında çıkmak istediğimi fark etsem de bir gün kendi Romeo ve Juliet yorumumu yaratacağımı biliyordum. Çünkü o gelmiş geçmiş en güzel aşk hikâyesi. Doğru müziğin ve hikâyeyi oturtacağım doğru tarihsel koşulları arıyordum. Prokofiev’in klasik yorumu benim için arkaik kalıyordu. Günümüzde en büyük sorunun aileler arası düşmanlık olmadığını göstermek istiyordum. Genç âşıklar bununla başa çıkmayı artık beceriyorlar. Bence sorun kültürel farklılıkların kabulünde. Farklı kültürden gelen, farklı dinlere mensup insanların aşkı asıl zor olan, hatta çoğu zaman da imkânsız. Bu trajikleşen değerler çatışması Shakespeare’in sanatı ile şiirselleşiyor. Ben de her sahneyi şiirselliği kaybetmeden müzikle uyumlu hale getirmeye çalıştım. Romeo & Juliet’in ardından Shakespare’den bağımsız başka gösterilerde çalıştım. Fakat bir süre sonra Shakespeare’i özlediğimi fark ettim. Bir Yaz Gecesi Rüyası üzerine bir koreografi yaratma arzusundaydım.
Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı hazırlaken Felix Mendelssohn Bartholdy’in oyun için yazdığı meşhur eserini tercih etmemenizin özel bir sebebi var mı?
Performans için uzun süre müzik ararım. Bazen bu arayış bir seneyi bulabilir. Tıpkı Prokofiev gibi Mendelssohn da Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın klasik bale versiyonunu bestelemişti. Ben klasik bale ile ilgilenmiyorum, klasik bale estetiğinin yanlış olduğunu düşünüyorum ve artık öldüğüne inanıyorum. Her zamanki gibi bu çalışmada da her sahne için farklı parça arayışı içerisindeydim
Ve Goran Bregović müziklerini tercih ettiniz. Sizce Goran Bregović müziklerini, Shakespeare’in oyunda yarattığı dünyaya yakın kılan neydi?
Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda üç düzlem vardır: Saray, fantastik düzlem ve halk. Dolayısıyla bu üç düzlemin bir arada olduğu bir gösteride müzikte de belirli farklılıklar bulunmalıdır. Son kertede vardığımız noktada müzik çok çeşitliydi ve tek bir ortak paydası olmayan bir kolaj niteliğindeydi. Bu durum Shakespeare oyununda çok belirgindir, bahsettiğim üç düzlem sonunda karşılaşır ve bir arada yaşamaya başlar. Bregović müziğini tabii ki önceden tanıyor ve seviyordum. Fakat bu kadar çok parçası olduğunu ve klasik Balkan müziğinden farklılaşabilen eserler yaratabildiğini bilmiyordum. Bregović’in bütün parçalarını dinledim ve her sahneye uygun bir parça bulabildim, bulduğum parçalar üç düzleme de uygundu. Sanki Bregović sahneleri izlemiş ve besteleri ona göre bestelemiş gibi bir etki oluşturulduğumuzu düşünüyorum. Ortaya çıkan bu uyum beni çok mutlu ediyor, bence Goran da bizi izleseydi mutlu olurdu diye düşünüyorum.
Baltic Dance Theater dört yıl önce kuruldu, o günden bugüne neler deneyimlediniz? Kadronuz nasıl şekillendi?
Aslında Baltic Dance Theater çok uzun zaman önce, Nederlands Dance Theater’da staj yaparken, bence dünyanın en büyük koreografı olduğunu düşündüğüm Jiri Kylian’in üretim sürecine tanık olduğumda, benim hayallerimde kurulmuştu. Baltic Operahbana Gdańsk’ta böyle bir tiyatro kurma imkânı tanıdığında zor bir yola girdiğimi biliyordum. Bu yol engebeli dağlarda dolaşmak gibi olacaktı çünkü hem lisede ve National Operah Ballet’de (Ulusal Opera ve Bale) edindiğim klasik bale deneyimi hem de insanların insanlık tarihindeki önemli hikâyelerden, gerçek duygulardan, değerleri anlatmaktan kaçındığı çağdaş dans anlayışı ile arama sınır koyuyordum. Bu sınırı koyarken bir ekip olarak dans dünyasında kendimize bir yer edinmek bizim için önemliydi. Bu nedenle soyut ve hislerden uzak modern dans tekniğine karşı çıktım ve müzik ile yakın ilişki kurmayan dans performanslarını garip buldum. Dans müzikten doğar ve aynı zamanda sahnede yaşayan, tüm güzelliği ve dramatik koşulları ile var olan insanı görmemiz gerekir. Bu nedenle dansçılarımı göze çarpan ve müzik yeteneği sahip insanlar arasından seçmeye özen gösteriyorum. Hepsi profesyonel bir eğitim almış olmalı ve karmaşık parçaları icra edebilecek yetkin oyuncular olmalı. Şu anda her yıl yapılan seçmelere Japonya’dan Kanada’ya, dünyanın dört bir yanından 100’ün üzerinde dansçı katılıyor. Yani kumpanyamız uluslararası bir karaktere bürünüyor. Bu farklılıkların bir arada olması açısından önemli.
Peki gelecekte Baltic Dance Theater’ı ne bekliyor?
Gelecek planlarımız aslında çok basit: Üretebildiğimiz kadar çok gösteri üretmek ve bu gösterileri dünyanın dört bir yanında sergilemek.
”Bir Yaz Gecesi Rüyası” 31 Mayıs Cumartesi günü 18:00 ve 20:30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde seyirci ile buluşacak…
Duygu Dalyanoğlu / Mimesis Haber