Mimesis Söyleşi – Odtü Tiyatro Şenliği ’14, Odtü Oyuncuları’nın sergilediği Brecht’in “Mezbahaların Kutsal Johanna’sı” oyunu ile açılış yaptı. ODTÜ oyuncularından Utku Kara ile oyun ve şenlik üzerine yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz. [Söyleşi: Elif Karaman, Burçin Yıldırım]
Brecht’in “Mezbahaların Kutsal Johanna’sı” adlı oyununu oynama fikri nasıl oluştu?
Bizim her sene yararlandığımız ve içinde pek çok farklı oyun bulunan bir havuzumuz var. Bu sene, Brecht ya da Aristofanes olabilir diye düşünmüştük. Brecht metinlerinin sağlam olması bizi cezbetti ve kadro da Brecht oynama konusunda istekliydi. Kalabalık bir topluluk olduğumuz için kadroyu ikame etme kaygısı da ön plandaydı; aslında temel olarak Johanna’yı seçmemizin nedeni bunlar. Ama bir yandan da bu kadro kaygısının bizi çok zorladığını ve önümüzdeki senelerde bundan vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Brecht’i yorumlarken nasıl bir yol izlediniz?
Aslında bu sene yeni bir şey denedik. Genelde bizim toplulukta, belli şeyler sabit olsa da seneden seneye değişen bir oyun çalışma tarzı oluyor. Ama bazı şeyleri bu şekilde el yordamıyla bulmaktan yorulmuşuz. Biz de oyun sürecinde farklı bir yöntem uygulayalım dedik. Mike Alfreds’in Different Every Night adlı kitabını okuduk. Bu kitapta, Alfreds bir yöntem sunuyor ve oyun çalışma sürecinde 3 farklı noktaya dikkat çekiyor: Metin, karakter ve oyunun geçtiği dünya. Bu üç noktayla, tüm oyun süreci boyunca her prova günü uğraşacak şekilde bir çalışma yapılmasını öneriyor. Biz özellikle metin kısmını bu yöntemden yararlanarak ilerlettik. Fakat bir yandan da metin çok uzun olduğu için oyun çalışmaları öngördüğümüzden daha yavaş ilerlemeye başladı. O yüzden belli bir süre sonra biz kendi bildiğimiz yönteme dönmüş olduk. Ama bir yandan da Alfreds’in yöntemini önümüzdeki senelerde oturtmaya çalışacağız. Bizim gibi köklü toplulukların zaten belli bir çalışma yöntemi oluyor ama özellikle yeni kurulmaya çalışan amatör tiyatro grupları için oldukça faydalı olabilecek bir kitap. Bunun dışında ekstra bir eğitim araştırma çalışması yapılmadı, daha çok metni anlamaya çalışarak ilerledik.
Oyun kadronun büyük bir kısmı topluluğa yeni katılmış üyelerden oluşuyor. Nasıl bir eğitim süreci geçirdiniz?
Her sene uyguladığımız belli bir eğitim çalışması modeli var. Gelen grubun durumuna göre bazı çalışmaları ekleyerek/çıkartarak aynı çalışmayı uyguluyoruz. Elbette bazen yeni çalışmalar da oluyor ama bunlar genelde atölye çalışması şeklinde oluyor. Sonuç olarak yaklaşık 2-3 ay süren bir temel oyunculuk çalışması yürüyor. Aralık ayında oyunu seçtikten sonra, Şubat tatilinin dönüşünde dramaturji çalışmalarının da bitmesiyle sahne üstüne geçildi. Fakat ben bunun değişmesi gerektiği kanısındayım çünkü 2 hafta masa başı çalışması yaptıktan sonra dramaturjiyi tamamen bir kenara atmak işleri çok zorlaştırıyor.
Peki eğitim-araştırma ve dramaturji çalışmalarının kadronun geneline yayıldığını söyleyebilir miyiz? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim öngördüğümden daha fazla olduğu söylenebilir. Zaten her zaman bu bir ölçüde gerçekleşir ve bunun gerçekleşmesi için de insanların bireysel çalışmaları çok önemlidir. Az önce bahsettiğim çalışma yönteminden kaynaklı olarak da aslında oyuncuları bireysel çalışmaları için zorladık. Ama dramaturjinin kadroya yayılmasında metnin Brecht metni olmasının bir katkısı olduğunu sanmıyorum. Oyunun enteresan bir konusu var, Brecht’in pek çok metninde olduğu gibi, kapitalizm ve onun din ile ilişkisi aslında çok merkezde duruyor. En temel tartışmalarımız bu eksende ilerledi tabii ki.
Oyunu nasıl bir dramaturjik yorumla sahnelemeyi tercih ettiniz? Sonuçta metin uzun bir metin ve siz belli kısaltmalar yapmak zorunda kalmışsınız. Bunun yanı sıra yaptığınız değişiklikler nelerdi? Hangi vurgu noktalarını ön plana çıkardınız?
Oyunun öyküsü iki ana karakter olan Johanna ve Mauler üzerinden akıyor. Oyunda 3 temel odak var diyebiliriz: Johanna ve kara hasır şapkalılar, Mauler ve fabrikatörler, ve işçiler. Oyun boyunca Johanna’nın bu odaklar arasındaki yolculuğuna tanıklık ediyoruz. Fabrikatörler arasında sürekli bir pazarlık dönüyor ve onların kendi aralarındaki bir nevi “tepişmeleri” yüzünden işçilerin başına iş açılıyor. 70.000 işçinin işsiz kalmasının, borsadaki çok basit bir oyun yüzünden gerçekleşebildiğini görüyoruz aslında. Johanna da bu odaklar arasında gidip geliyor. Yani kısacası metinde geçeni anlamaya, analiz etmeye çalıştık elimizden geldiğince. Metin uzun ve iyi bir çevirisi yok, o yüzden daha çok İngilizce metin üzerinden gittiğimiz yerler de oldu. Bir yandan bizim topluluğun eski üyelerinden birinin çevirdiği bir metin var ama o da çok yorum katılmış bir metin olduğu için kullanmayı tercih etmedik. Dolayısıyla hem metni anlama süreci hem de anladığımız şeyi sahneleme süreci oldukça zorlu geçti. Brecht metinlerinde zaten bu sorunu hep yaşıyoruz, Kafkas Tebeşir Dairesi’nde de böyle olmuştu. Brecht, metni çok iyi yazdığı ve gereksiz hiçbir yer olmadığı için kesip biçmek çok zor oluyor. Ama bir yandan da kısaltma yapmak zorunda oluyoruz ve bu bizi zorluyor. Her sahneyi hakkını vererek oynamak da gerekiyor tabii. Şu an oyunun özellikle ikinci perdesinde eksiklikleri var, birkaç sahneyi tekrar eklemek istiyoruz çünkü Mauler karakterinin çelişkisi anlaşılmıyor.
ODTÜ Şenlik ’14 başladı. Şenlik nasıl planlanıyor anlatır mısınız?
Her sene işletilen bir şenlik süreci var aslında. Gruptaki herkes belli bir iş bölümü dahilinde şenlikle ilgileniyor. Başvurular geliyor, bu başvurular tek tek değerlendirilerek bir programa oturtuluyor. Sonuçta bir tarih aralığı var, bu göz önünde bulundurularak grup sayısı belirleniyor ve mecburen bir eleme yapmak gerekiyor. Bu değerlendirme yapılırken de metin, grubun yaklaşımı, kişi sayısı ve oyunun süresi göz önünde bulunduruluyor. Bütün bu teknik ve sanatsal detaylar önemli, dolayısıyla belli kriterler çizmekte zorlanıyoruz elbette.
Üniversite tiyatroları oyun sergileyecek sahneden yoksun bırakılma ve telif başta olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıya kalıyor. ODTÜ’de durum nedir?
Biz senelerdir Mimarlık Amfisi’nde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Geçmişten bugüne doğru baktığımızda bu amfiyi kullandığımız gün sayısının düştüğünü görebiliyoruz. Çünkü ODTÜ’deki diğer gruplar, var olan diğer sahneleri alamayınca burayı almak istiyorlar. Üniversite yönetiminin bize karşı olumsuz bir tavrı olduğunu düşünmüyorum fakat zaman zaman yaşadığımız salon sıkıntısı, diğer salonların topluluklara verilmemesinden kaynaklanıyor. Henüz bıçak kemiğe dayanmadı diyebiliriz aslında. Öyle bir durum olursa da, yani diğer salonlar tamamen grupların elinden alınırsa biz toplanarak o salonu geri alırız. ODTÜ öğrencileri böyle bir durumda destek vermekten kaçınmaz. Amatör tiyatroların örgütlenmesi meselesine gelirsek, ben kişisel olarak bu tarz örgütlenmelerin içinde bulundum daha önce, fakat nedenini bilemediğim bir şekilde bir türlü o örgütlülük tutmadı. Birkaç toplantıdan sonra dağıldık. Belki de doğru bir zemin kurulamadı, belki de ihtiyaçtan doğan bir örgütlülük kurulamadı. Genelde bu örgütlülük sadece açıklama yapma düzeyinde kaldı ve yaşanan sorunlara müdahale edemedik, kendimizi gösteremedik.
Bu sene Brecht oynuyorsunuz yani telife tabi bir oyun sergiliyorsunuz, herhangi bir telif talebi ile karşılaştınız mı? Bu konuda ODTÜ Oyuncuları’nın görüşü nedir?
Telif konusunda ise; biz bütçemizi okuldan sağlıyoruz, ya da sağdan soldan para topluyoruz. Dolayısıyla, bir refleks olarak bilet satmıyoruz, satmak da istemiyoruz. Bazen bu durum topluluk içinde bir tabuya ve ezbere dönüşebiliyor tabi, bu nedenle her sene tartışıyoruz. İleride mecbur kalır mıyız bilemiyorum ama şu an öyle bir durum yok. Dolayısıyla bilet satmadığımız için telif talebi ile karşılaşmadık. Ben bu telif konusunun hukuksal boyutuna çok hakim değilim fakat bu işten para kazanmayan, kar amacı gütmeyen topluluktan telif talep etmek biraz garip geliyor. Açıkçası hiç böyle bir şey yaşamadığımız için uzak geliyor bu konu bize; tam kavrayamıyoruz. Bu konuda ne yapılabilir, nasıl karşı çıkabilir gibi sorular üzerine çok kafa yormadığımız için pek de bir yorum yapamıyorum.