Mimesis Söyleşi / Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) bu sene Bir Yolculuk Hikayesi adlı dans-müzik gösterisi ile seyirci karşısına çıkıyor. Gösteri, 14 Mayıs Çarşamba ve 16 Mayıs Cuma günü saat 20.00’da Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi’nde son kez sahnelenecek. Kulüp üyeleri ile gösterinin hazırlık süreci ve içeriği hakkında konuştuk…
Bu sene sahnelediğiniz gösterinizin adı Bir Yolculuk Hikâyesi. Bu gösteriyi izlerken nasıl bir yolculuğa çıkmış olacağız? Üsküp ve Diyarbakır bölgelerinin dans ve müzik formlarını araştırma ve sahneye taşıma fikri nasıl oluştu?
Bir Yolculuk Hikâyesi, Diyarbakır ve Üsküp’te yaptığımız alan çalışmasında tanıklık ettiğimiz, bir parçası olduğumuz hikâyelerin dans ve müzikle buluşmasının öyküsüdür. Bundan iki yıl önce bu bölgelerde araştırma yapmaya karar verirken, yaşadığımız coğrafyada Balkanlı ve Ortadoğulu kimliklerimizin buluşması fikriyle yola çıktık. Çalışmalarımızı yaparken de bu iki şehrin bulundukları coğrafyalarda önemli merkezler olduğunu gördük. İki şehir de birbirini andıran acılardan, yıkımlardan geçmiş olduğu kadar birbirinden çok farklı hikâyeler de barındırıyordu. Müzik malzemesi olarak incesaz enstrümanlarıyla icra edilen Diyarbakır Musikisi ile Üsküp’te görülen Čalgija şehir müziklerinde gördüğümüz benzerlik ve dansta da Diyarbakır’daki Keşeo ve Üsküp’teki Teškoto Oro bizim için sahneleme anlamında bağlayıcı bir çıkış noktasıydı. Geçen yılki gösterimiz Bahar’da bu iki bölgeyi buluşturmakla yetinmiştik, Bir Yolculuk Hikâyesi’nde ise onların nasıl buluşacağı sorusuna da yanıt oluşturmaya çalıştık. Halkların kalıcı barışının, birbirlerinin dertlerine tanıklık etmesiyle, birbirini dinlemesiyle geleceğini Güney Afrika’daki “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları” örneklerinde de gördük. Gösteride de buluşmayı, dinlemeyi, uzlaşmayı dansla müzikle vermeye çalıştık. Çünkü gidip gördüğümüzde de, anlatıların yanında dansta da müzikte de ortaklıklar ve buluşma anları vardı. İşte bu yolculuk bu farklı anlatıların buluştuğu, karşılaştığı ve bizim de onlarla yüzleştiğimiz bir barışabilme hikâyesidir. Yani Bir Yolculuk Hikâyesi’nde bu çalışmalar süresinde yaşadıklarımızı, tanıklarımızı anlatmaya çalışıyoruz.
Gösterinin temel dramaturjisi nasıl şekillendi? Ulaştığınız noktalarda dans ve müzik repertuarınızı sahnede nasıl yorumladınız?
Üsküp ve Diyarbakır’da dinlediğimiz hikâyelerin bunları bizzat yaşayanlardan dinlemeyi, gösteride de bu hikâyeleri ve kendi tanıklıklarımızı anlatmayı, dolayısıyla ortak bir zemin ve dil kurmayı hedefledik. Bu anlamda dinlediğimiz hikâyeleri hatırladık ve proje grubunun ilk şekillendiği dönemde okumalar ve tartışmalar yaptık. Alex Boraine’ nin “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu Güney Afrika Deneyimi” kitabından bir kaç bölüm okumuş birbirini dinleme, anlama buluşma hakkında tartışma yapmıştık. Gösterinin temel dramaturjisi de burada şekillendi. Bu anlamda karşımıza çıkan en önemli gerçeklik, olası bir barış için kurulan zeminde geçmişi hatırlamanın, yaşanmış mağduriyetlerle yüzleşmenin ve yaşananlara bütün toplumun tanıklık etmesinin oldukça önemli olduğuydu. Sahnede iki bölge de birbirlerinin hikâyelerine yani yaşamlarına, bu yaşam alanlarının dönüşümüne ve bu değişime gösterdikleri tepkilere tanıklık ediyor. Gösterinin sonunda da iki bölgenin hem kendilerinin hem de birbirlerinin dansları ve müzikleriyle de eğlenebildiklerini görüyoruz.
Kullandığımız dans ve müziklere gelince de öncelikle geçen seneki repertuarımızı genişlettik. Doğu’da Diyarbakır merkezli repertuara, Diyarbakır-Elazığ-Urfa incesaz hattı olarak tanımlanan yerden bir Harput/Elazığ parçası koyduk; Üsküp merkezli Balkan sahnesinde ise Anadolu coğrafyasına daha yakın yerlerden de parçalar seçtik. Eğitim dönemi boyunca bu repertuarın deşifrasyonu ve icralarının geliştirilmesi için uğraştık. Gösteri döneminde ise bunların yanı sıra en önemli motivasyonlarımızdan biri iki bölgeden elimizdeki dans ve müziği gerçek anlamda aynı sahnede buluşturmaktı. Finale doğru atışmaların olduğu ve karşılıklı dans edilen sahnede kullanılan Halparkê ve Šopska Petorka dans-müzik formları bu anlamda temel materyallerimiz oldular. Bu iki form için yaptığımız deşifrasyon çalışmalarının ardından dansçı ve müzisyen kadro olarak ortak bir şekilde bunları yorumlamaya, iç içe geçirmeye ve aynı dans müzik sahnesinde birlikte icra etmeye ve buluşturmaya çalıştık. Finaldeki Jemi Mledur O ve Hoy Nar-Wer Baranê şarkıları da aynı motivasyonla üretildi.
Müzik repertuarınızı nasıl oluşturdunuz?
Bahar’da dans ve müzik repertuarını oluştururken özellikle alan çalışmalarını merkeze aldığımız için, Üsküp ve Diyarbakır olarak kısıtlamaya çalışmıştık. Ancak bu gösteride yine Üsküp/Makedonya ve Diyarbakır’dan çok uzaklaşmadan; benzer müzik duyuşlarının olduğu Harput, Tekirdağ, Sason, Mariwan gibi merkezlerden de müzikleri kullanmaya çalıştık. Ancak özellikle Doğu bölümündeki köçeklerin çıktığı ve sonlara doğru birlikte dans edilen yerlerdeki müzikler,geleneksel olandan yola çıkarak BÜFK’lü müzisyenler tarafından üretilen yerlerdi.
Gösteride gerçek görüntüler sahnede icra edilen dans ve müzik bölümleri ile nasıl bir ilişki içinde kullanılıyor?
İki bölgeden de hikâyelerin anlatıldığı sahnelerde öncelikle bir müzik ortamı ardından da danslı bir eğlenceye şahit oluyoruz. Bu dinlence ve eğlence ortamlarını oluştururken İncesaz ve Čalgija müzik formları ile Çingene ve Gowend-Köçek dans ve müziklerini kullandık. Sonra ise az önce de dediğimiz gibi dinlediğimiz hikâyelerin öbür yüzüne yani bu yaşam alanlarının değişimine şahit oluyoruz. Bunun için bölgelerde bizzat bizim çektiğimiz ya da yaptığımız taramalarda edindiğimiz görüntüleri kullandık. Bizler bizzat gidip gördüğümüz ve yaşayanlarından dinlediğimiz hakikatlerle sahnede yüzleşmek istedik. Gerçek fotoğrafları kullanmak bu yüzleşmenin etkisini artırıyor. Ama yaşanan mağduriyetlerin yanında bunları yaşayanların bu değişimlere gösterdikleri tepkiler de söz konusu. Görüntülerde de bu yönde bir akış var. Sahnenin sonuna doğru bölgelerin yaşananlara verdikleri tepki, direniş ve yaşamın devamına şahit oluyoruz, yani eğlence ortamının ardından sahnede kalanlar yaşama devam ediyorlar. Görüntüler ardından gelen sahnelerde de buna uygun bir atmosfer kurmaya çalıştık.
Maral Çankaya / Mimesis Söyleşi