Talimhane Tiyatrosunun Yeni Yeri ve “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi” Oyununun Eleştirisi
Savaş Aykılıç
Talimhane Tiyatrosu Artık Şişli’de
Talimhane Tiyatrosu’na en son Elmadağ’daki yerlerinde gitmiştim. Şimdi Şişli Abide-i Hürriyet Cd. Black Out Sahnesi’ne taşınmışlar. Geçenlerde yakın dostum Güneş Yakın (kendiliğinden espri doğdu ben özellikle yapmadım, yaptıktan sonra fark ettim!) ile çok eski ve yakın dostum Mehmet Ergen’e uğramıştık. O da sağ olsun bize bu yeri gezdirdi, tanıttı.
Burası Burger King’in karşı köşesinde, Black Out İş Merkezi içinde küçük bir tiyatro. Üç tarafı sandalyelerle çevrili dikdörtgen bir sahnesi olan, oyuna göre sandalye sayısı ve yerleri mobil olan, kabaca (oyununa göre) elli-yüz kişi alabilen bir tiyatro. Ayrıca üst katta ondan biraz daha küçük, bir çeşit “Cep Tiyatrosu Sahnesi” daha var.
Her şeyden önce bu yeni yer eskisinden çok daha merkezi bir yerde. Dört bir yandan bu sahneye varmanız çok kolay. Biz önce Şişli Cevahir’e geldik, oradan tarif üzerine, Cevahir’in Taksim yönüne giden ışıklardan, Günay Restoran’ın tam önünden yolun karşısına geçtik, Cumhuriyet Gazetesi’nin önünden geçerek yolun sonunda karşımızda Black Out belirdi.
Talimhane Tiyatrosunun telefonu: 0212 238 85 09-0533 927 20 70.
İstanbul’da Vodvil Geleneğinden Genç Tiyatro Akımı “İn Your Face” Oyunlarına
Eskiden, 30 yıl filan önce, biz tiyatroya yeni başladığımızda (Mehmet Ergen ve diğer arkadaşlarımızla), 1984 yıllarında, İstanbul’da özel tiyatrolardan (içinden yüzlerce özel tiyatro çıkan) Dormen Tiyatrosu (Feriköy), Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu (Şişli), Hadi Çaman Tiyatrosu (Nişantaşı), Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu (yerlerini unuttum, ya hep geziciydiler ya da Şişli’de bir yerlerde, sanırım Bomonti taraflarında), sonra Kadıköy’de Tevfik Gelenbe, Enis Fosforoğlu Tiyatrosu (hala var), Kenterler (Harbiye) vb. pek çok özel “Bulvar Tiyatrosu” vardı.
Bulvar Tiyatroları, adı üstünde, kentin en işlek bulvarlarında yer alan, kentli seyircilere hafif komediler oynar. Bizim Bulvar Tiyatrolarımız da dünyadaki benzerleri gibi, Scrip tarzı, bol bol kapıların açılıp kapandığı, içinde fars türü kaba düşme kalkmalar, dolaplara saklanmalar, cinsel içerikli espriler olan oyunlar oynarlardı.
Bunlar bazen çeviri ama çoğu da uyarlama oyunlardı. Uyarlama konusu bizde Ahmet Vefik Paşa ile başlar hala da devam eder. (Bu akşam Talimhane Tiyatrosunda izlediğimiz de bir uyarlama ama vodvil değil.)
Sonra İstanbul otuz yıl içinde Türkiye ile birlikte sosyal ekonomik politik değişimler ve dönüşümler geçirdi, birkaç milyonluk kent on beş milyona dayandı. Kır kente aktı, hala da akmaya devam ediyor. Seyirci profili değişti. Eski İstanbul halkının bir bölümü daha huzurlu semtlere, tatil yörelerine göçtü, kısaca ne o eski İstanbul seyircisi kaldı ne o vodviller…
Sözüm günümüzde vodvil oynayanlara değil, onlara saygım sonsuz, ben vodvilin ülkemizdeki altın çağlarından söz ediyorum. Benim bebekliğime denk gelen asıl 70’li yıllarına yetişemediysem de bol bol o dönem tiyatro dergileri okudum. 70’li yıllar sinemada da tiyatroda da altın çağlarmış…
Şimdi yeni bir seyirci portresi, yeni bir tiyatro akımı var. Gençler Taksim’de, Sıraselviler’de, Beyoğlu’nda, Şişli’de deli gibi tiyatro yapıyor ve deli gibi harıl harıl kendi seyircilerini yetiştiriyorlar. Gezi Gençliği gibi, iyi eğitim almış, dil bilen, dünyayı takip eden, sanat ve tiyatro takipçisi, kültürlü, doğaya duyarlı, insan (ve kadın ve hayvan vb.) haklarına saygılı, bilinçli bir nesil geliyor. Tiyatro üreticisi ile ve tiyatro tüketicisi ile…
Yeni nesil kalite arıyor, birikim arıyor, dünya ile rekabet edebilecek nitelikte işler, eserler, romanlar, filmler, tiyatrolar, oyunlar arıyor. (İşte artık sözü Talimhane Tiyatrosuna bağlayabilirim.)
Yoksa “Hepimiz Dijina” Mıyız
Tıpkı bu akşam izlediğimiz oyunda olduğu gibi ; “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi”…
Esra Bezen Bilgin’in canlandırdığı Ukraynalı hayat kadını Diana ve tek bir sahne ile de olsa ona Türkmenistanlı hayat kadını rolü ile eşlik eden Güliz Gençoğlu bize unutulmaz bir tiyatro ziyafeti yaşattılar.
Konusu broşürde şöyle yazıyor : “İnsan tacirlerinin eline düşüp pasaportları ellerinden alınıp, evlerde kilitli tutularak fuhuşa zorlanan yüzlerce kadından yalnızca biri Dijina. Bize kendini zaman zaman dayanılması güç bir gerçeklik ve ironi ile anlatıyor.”
Cinselliği, şiddeti, kanı, çatışmalı-kavgalı-aksiyonlu sahneleri kullandığı ve bunu özellikle de döneminin hayvan dövüşleri yapılan sirklerle seyirci rekabeti için yaptığı söylenen Shakespeare eleştirilebilir mi bilmiyorum ama ülkemizde Mehmet Ergen ve Mehmet Birkiye gibi tiyatro adamlarının ve yönetmenlerinin başını çektiği “in your face” akımı daha şimdiden bir tartışma başlattı bile sanat dünyasında.
Bu akımı eleştirenler; eleştirdiği söylenen/savlanan ve görünürde gerçekten de böyle yapan, yani eleştirilen cinselliğin, şiddetin ve çatışmanın son kertede amacını aşarak bu cinselliği, şiddeti ve çatışmayı neredeyse birebir canlandırarak bir çeşit meşrulaştırıldığını, hani neredeyse istemeden de olsa aklileştirdiğini ve normalize ettiğini söylüyorlar. (Bkz. Tiyatronun Büyük Yalanı: In Your Face)
Biz de oyundan çıktıktan sonra kendi aramızda Güneş ile oyunu bu açıdan değil ama pek çok açıdan konuştuk ve tartıştık. Oyunculukları çok beğendik. Özellikle Esra Bezen Bilgin’in performansı üzerinde durduk. Birebir Ukraynalı şivesi ve tiplemesi ile yakaladığı başarıyı masaya yatırdık.
Aramızda tartışmalarımız başka bir yazı konusu. Konudan sapmamak için o konuya girmiyorum. Ama sonunda bize bu kadar heyecanla tartıştıran, ufkumuzu açan, söylediği yeni şeylerle algı genişliği yaratan, olaylara başka açıdan da bakmamızı sağlayan, kendimizi ve hayatı sorgulatan bu oyun için emeği geçen herkese teşekkür ettik. İyi ki bu oyunu izlemişiz, bize bu kadar laf ettiriyor, tartıştırıyorsa zaten oyun amacına ulaşmıştır derlerdi ustalarımız, haklıymışlar.
Oyunda asıl başrol (Mafya) Mustafa ise oyunun başından sonuna kadar sahnede hiç görünmüyor! Seyirci onu –Dijina’nın anlattıklarından- zihninde düşlüyor! Bu yüzden olsa gerek hepimizin düşlediği Mustafa’sı farklı. Mustafa, bu oyunda, bir mafya, bir insan kaçakçısı. Daha da geniş, soyut alırsak; gönderme ve çağrışımlarına bakılırsa hepimizi sömüren sistemin, insanı kendine bağımlı kılan, uyuşturucuya alıştıran, eğlendirirken kandıran, kadını hem doğurganlığından yararlanıp çocuk yapan hem de pasaportuna el koyup onu erkeklere pazarlayarak bir seks kölesi, bir orospu, bir fahişe yapan devlet-sistem-kapitalizm-emperyalizm (biri ya da hepsi) ne derseniz deyin, “(Mafya) Mustafa” tüm bunların simgesi/sembolü.
Ne ki işin bu yanı çok da vurgulanmıyor oyunda. Daha çok kahramanın duyguları, acıları, zorlanmaları, gördüğü şiddet, baskı, zulüm, yer yer de komedi üzerinde yoğunlaşıyoruz. Zaten aralardaki espriler ve komedi parçaları olmasa oyun hem yer yer monotonluğa düşebilirdi hem de bu kadar eğlenceli olmazdı.
2014 İstanbul’da yaşayıp da, bir tiyatro sever olarak bu tiyatroyu ve bu oyunu ıskalıyorsanız ne İstanbullu olduğunuzu iddia edin ne de iyi bir sanatsever olduğunuzu.