Mimesis Çeviri / Dansçılar ve dans üreticileri tarafından sanat formunun sınırları hakkında sorular soruluyor. Heyecan yaratan şey nedir?
Guardian. 27 Kasım 2013, Çeviri: Ömer Ongun
Sorular soran çalışma… Tino Sehgal ve katılımcılar. These Associations gösterisinin lobisi. Fotoğraf: Johny Green
Amerikalı koreograf Yvonne Rainer’in 1965’teki meşhur radikal “No” [Hayır] manifestosuyla geleneksel dans değerlerinin ölümünü duyurmasından bu yana neredeyse yarım yüzyıl geçti.
Rainer’ın şu cümleleri ne tür bir performans veya hareketin dans olarak kabul edileceğinin limitlerini sorgulayan koreograf kuşağının sesi olmuştu: “Gösterişe hayır. Virtüöziteye hayır. Transformasyonlara, büyüye ve inandırmaya hayır. Yıldız figürünün cazibe ve yüceliğine hayır.”
Sorgulayıcı bakış yıllar boyu alelade monoton hareketlerden oluşan minimalist işlerden multimedya dans tiyatrolarına kadar dansın, jestin, metnin ve sahne donanımının eklektik olarak ortaya döküldüğü bir deney dalgasına yol açtı.
Bulanık sınırlar… Yvonne Rainer’ın Choreographing You gösterisi. Fotoğraf: Lawrence Burns
Neticede Rainer’in manifestosu ana akım dans performanslarınca da kullanılıyor, ama onun argümanının altında yatan mücadeleci eğilim kaybolmadı. Mesela, Antje Hildebrand, Bellyflop magazine, tarafından organize edilen yakın zamanlı bir sempozyuma, Koreografinin Sonu başlıklı, koreografinin dans fikrinden ve hatta performanstan ayrılırsa nasıl görüneceği üzerine bir meditasyonu içeren “Provocation” işiyle bir katkı sundu.
Hildebrand, “koreografi” yapılandırılmış bir aktivite formu olarak tanımlandığında kuş sürüsünden, siyasi bir eylemin orkestrasyonuna ya da sosyal iletişim formlarına kadar her şeye uygulanabileceğini tartışıyor. Eğer koreografın zanaatına alan, ritim, zaman ve fiziksel iletişim dahil ise, bu araçlar yaratıcı kullanımların ucu açık çeşitliliğine sunulabilir.
Artarak, eskiden koreograf olarak kategorize edilen sanatçı kesinlikle Hildebrand tarafından önerilen alanlarda çalışıyor. Tino Sehgal, yeni dansta Çözüm mevsimi kapsamında ilk kamusal işlerini The Palace’da sundu. Ama esas olarak tanınması These Associations adlı işle oldu. Bu çalışma, icracıların çeşitli şekillerde koreografik formlarda halk ile etkileşimde bulunduğu onlara hikâyeler anlatıp sorular sorup, onları kışkırtıp kalabalıkla kurnazca yeniden koreografi oluşturduğu Tate’in Turbine Hall’u için yapılan bir grup dinamiği çalışmasıdır.
“İzleyici yok, sadece icracılar”… William Forsythe’ın White Bouncy Castle gösterisi. Fotoğraf: Timur Emek/ Getty Images
1997 yılında, William Forsythe’un Beyaz Şişme Kalesi “izleyicinin olmadığı ve sadece icracıların olduğu” bir koreografi alanı yarattı. Bu alanda izleyiciler zıplıyor, sekiyor ve sallanıyordu.
Fransız koreograf Jerome Bel, performans ve katılımın sürreel ve zekice kurgulanmış alt versiyonları için başlangıç olarak Barthes ve Foucalt’yu çalıştı. Siobhan Davies ise saf danstan, filmin de dahil olduğu ve kendisinin tereddütsüzce koreografi olarak isimlendirdiği daha eklektik görsel sanat projelerine yöneldi. Jonathan Burrows, bestekâr Matteo Fargion ile birlikte, müzik, bilgelik, dans ve güldürü arasında sıkı ve gülünç bir çizgi çektiği “koreografi edilmiş konuşmalar” sunarken, Rosie Kay son projesiyle dansı antropolojik bir çalışma aracı olarak ele alıyor.
Tüm bunlar sınırlarını zorlayan ve kendiyle tartışan bir sanat formunun kanıtlarıdır. Uygulayıcıların dans ve koreografi ile ne kastettiklerini tartışmalarını çok seviyorum. Bunun nereye gidebileceğini bilemiyorum tabii.
Öte yandan, bu tartışmaların içerisinde cevap vermemek için kendimi zor tuttuğum, bazı kutuplaşmış ve hatta tutucu söylemler de ye var. Üstelik bu sadece Hidebrand’ın koreografinin öldüğüne dönük tezinin mantıksal sonucunun beni gereksiz kılabildiği sebebiyle de değil.
Şu anda, dans hiç olmadığı kadar popüler, veya- fon kesintilerinin etkilerine rağmen- hiç olmadığı çeşitlilikte yaratıcı. Dar gruplaşmalar oluşturan yaratıcılıkla ilgili teorilere, Rainer’in “Hayır” manifestosundan, Hidebrand’ın apokaliptik imgelem tartışmasına ve Fransa’da büyüyen Non Danse isimli harekette kadar hepsine karşı temkinliyim. Burrows and Fargion’un mükemmel hokkabazlığının ve Davies’in film yapımı titiz vezninin tadını çıkarmayı isterdim ve bu sadece benim o yetenekleri geleneksel dans-yapımına karşı bir çıkış olarak gördüğümden kaynaklanmıyor. Sade dans adımlarından form, anlam ve güzelliği ortaya çıkaran Mark Morris, Crystal Pite, Wayne McGregor ve diğerlerine göre, o koreografları daha yüksek bir mevkiyi işgal etmiş olarak görmüyorum.
Bir eleştirmen olarak durduğum noktadan, koreografi ölüyor veya ölmüş durumda değil, sadece daha geniş bir spektrumda dolaşıyor.