Fikri Buber
Üniversite tiyatroları son zamanlarda –özellikle son bir iki yılda- çok fazla sorunla boğuşmak durumunda bırakılıyorlar. Bundan birkaç ay öncesine kadar Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın yaşadığı telif sorununu tartışıyorduk.1 En son İstanbul Üniversitesinde bulunan sahnenin büroya dönüştürülmek istenmesi kamuoyunda epey yer buldu kendine.2 Bu olay olmadan önce İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki, aslında tam olarak tiyatro sahnesi diyemeyeceğimiz fakat okulda kalan son ‘sahne benzeri’ yapının da yıkılacağını öğrenmiştik.
Bu süreçlerle ilgili birçok şey yazıldı, çizildi. İTÜ özelinde eylemler yapıldı, meselenin kamusallaşması için pek çok mecraya başvuruldu. Benzer şekilde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Tiyatro Topluluğu ve ÖKM Sahnesi yoğun bir uğraşıyla sahne sorunlarının kamusallaşması için eylemlilik içerisindeler.3 Benim bu olaylarla ilgili dikkati çekmek istediğim, iki sürecin de ortak yanları olduğunu düşündüğüm, iki başat nokta var. Bir tanesi artık üniversitelerin neoliberal politikaların iyice etkisi altına girmesiyle beraber gelen öğrenci faaliyetlerinin kapitalist düzenin içine sokulmaya çalışılması ve bunun dışında kalmaya çalışan kulüplerin önüne zorlukların çıkarılması. İlk nokta ile beraber düşünülmesi gereken ikinci nokta ise şu; bu politikalara ayak uydurmaya çalışan okul yönetimlerinin okulla ilgili verdikleri herhangi bir kararın sürecini duyurmaktan özenle imtina etmesi ve bu kararlarla ilgili üniversite bileşenlerinin hiçbir şekilde görüşünü almaması; yani kısaca süreçlerin anti-demokratikliği.
Bu iki nokta ile ilgili yakın dönemde yaşanan olayları incelemek bize daha çok veri sağlayacaktır diye düşünüyorum. İstanbul Üniversitesi’ndeki olayda, bahsi geçen sahne yıkılıp yerine ‘büro’ yapılması düşünülüyor.4 Bir sahnenin yıkılıp yerine bir ‘ofis’ yapılması ve bunun çok temel bir ihtiyaç olduğunun okul yöneticileri tarafından sürekli tekrarlanması ‘sermaye-okul el ele’ denklemine büyük bir uyum sağlıyor. Okul yönetimi öğrenci ihtiyaçlarını gözetmesi gereken yerde okulun ‘ofis’ ihtiyacını gözetiyor. Üstelik tiyatro kulüplerine çalışmaları için herhangi bir alternatif yer gösterme ihtiyacına girmeden. İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi özelinde gözlemlediğimiz önemli bir süreç de 2010 yılında gerçekleşmişti. 2010 yazında (zamanlama manidar; yönetim üniversitelerin kapandığı bir zamanı tercih ediyor) Öğrenci Kültür Merkezi binası, içindeki 15 civarındaki kulübün akıbeti düşünülmeksizin Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi’ne tahsis edilmiş5, tiyatro salonu kapatılmamış ancak diğer kulüplerin toplanma ve çalışma alanları ellerinden alınmıştı. Bu nokta önemli çünkü okul sadece kulüplerin çalışma mekânlarını ellerinden alıyor gibi gözükse de alternatif çalışma mekânı önermediği için bu olay aynı zamanda kulüplerin faaliyetlerinin sonlanacağı anlamına da geliyor ya da okul böyle düşünüyor diyelim ne de olsa üniversite tiyatroları ‘kapıdan kovulup bacadan girme’ durumuna karşı bağışıklıkları fazla gelişmiş yapılar. Bu olaylarla ilgili öğrendiğimiz bir diğer şey ise şu: Bu sahnede yıllardır çalışma yapan kulüpler sahnenin büroya dönüştürüleceğini ‘tesadüfen’ güvenlik amirinin bu olayı ağzından kaçırması sonucu öğrenebiliyorlar. Bu da ister istemez o malum soruyu akla getiriyor: Neden bu işler gizli yapılmaya çalışılıyor? Madem olay ortaya çıktıktan sonra okul yöneticileri tarafından bu olayı haklılaştırmak için bazı argümanlar atılıyor ortaya (bkz. Rektör Yunus Söylet ’in konu ile ilgili tweetleri) ve bunlar ateşli bir şekilde savunuluyor/öğrencilerle tartışılıyor; neden öncesinde bu yola başvurulmuyor? Neden bu proje ilk olarak okul yönetiminin aklına geldiğinde öğrencilerle bir tartışmaya-fikir alışverişine gidilmiyor? Aslında cevap basit. Çünkü okul yöneticileri kendi argümanlarının haksızlığını biliyor. Okulda kültür-sanat faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için kritik öneme sahip bir sahnenin ofise çevrilmesini hiçbir şekilde öğrencilerin gözünde meşrulaştıramayacaklarının farkındalar ve bu yüzden kapalı kapılar ardında bu süreçleri işletmeyi tercih ediyorlar.
İTÜ’deki durum aslında biraz daha vahim. Yaklaşık birkaç yıldır teknokentleriyle, sürekli şantiye halinde olan fakülte yanlarındaki yeni inşa edilen binalarıyla ve en son kulüp odalarının yerine dikilen özel işletme ‘simmit kafesiyle’ piyasa-okul işbirliğini tez elden pekiştirmeye güçlü bir aday olduğunu bağırıyordu zaten İTÜ. Şimdi ise yeni ve çok çılgın bir proje var önümüzde: Okulda kalan tek sahnenin de içinde bulunduğu binanın yıkılıp, 3 sene sonra, yerine başka bir sahneyi de içinde barındıran bir ‘öğrenci merkezinin’ yapımının projesi. Aslında cümlenin de açıkladığı üzere bunun İTÜ için anlamı şu: Okulda bulunan 3 tiyatro kulübü ve çalışmalarını sergileyebilmek için sahneye ihtiyaç duyan birçok kulüp tam 3 seneliğine sahnesiz bırakılacak. Bu zaten başlı başına büyük bir sorunken, bu süreçte de göze çarpan, İTÜ’de özellikle son bir-iki yıldır kronik hale gelmiş anti-demokratik uygulamalar da bu soruna eklemleniyor. İlki Mart’ta yıkılacağı söylenen sahneden bizim birkaç ay önce haberdar olmamız, fakat bu noktada biz kendimizi şanslı addetmeliyiz galiba çünkü biz tesadüf eseri değil de bizzat Kültür Sanat Birliği’nin başkanınden öğrendik bu durumu, lütfetti yani, sağ olsun. Hazır projeden bahsetmişken şundan da bahsedelim; yapılması düşünülen proje ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz- youtube’a yüklenen 52 saniyelik video dışında.6 Bu binanın içine bir sahne yapılacağı söyleniyor fakat sahnenin şekli, şemali ne olacak, projede kulüp odaları nasıl tasarlanacak vs. bu bilgilerin hiçbirine sahip olmadığımız gibi süreç boyunca bir kere dahi görüşümüz alınmadı. Tabi bütün üniversite bileşenleri için en iyisini okul yöneticileri bilir ona şüphe yok, ne de olsa biz gelişen ve değişen ‘piyasa dinamiklerine’ onlar kadar hâkim değiliz. Şimdi okul geçmiş karşımıza ‘bu sahne ve sahnenin bulunduğu bina yıkılacak, 3 sene idare edin, yerine içinde yeni sahnenin de olduğu başka bir bina geliyor’ diyor. Biz bu cümlenin hangi kelimesine güvenelim?
Çok benzer bir süreci şu anda üyesi de olduğum Taşkışla Sahnesi de yaşadı. Bizim yaklaşık yedi yıldır çalışma yerimiz olan Habitat Holü’ne prefabrik sınıf yapılacağını öğrendik. Hem de prova yaptığımız esnada hole inşaat malzemeleri yığılırken. Bu konu ile ilgili Mimesis’le detaylı bir söyleşi de yaptık.7 Bu süreçte de biz hiçbir şekilde hole sınıf yapılacağından haberdar değildik. Ne zaman hole inşaat malzemeleri yığılmaya başlandı ve biz ‘bunlar ne?’ diye sorduk, o zaman öğrendik her şeyi. Ertesi gün dekanla ilk cümlesi ‘isterseniz bütün binayı opera binası yapalım’ son cümlesi ‘bunlarla konuşulmaz’ olan bir ‘görüşme’ yaptık. Ha bir de bu cümlelerin arasında hole sınıf yapım sürecinin demokratikliğinden bahsetti kendisi.
Elbette son zamanlarda üst üste gelen bu mekânsızlaştırma/sahnesizleştirme uygulamalarını üniversite tiyatrolarının diğer problemlerinden farklı bir bağlamda düşünmemek lazım. Üniversite tiyatrolarının birçoğu –en azından yukarıda saydığım kulüpler- herhangi bir sponsor desteği almadan faaliyet yürütmeye çalışıyorlar. Yani faaliyetlerinin giderlerini okul bütçesinden karşılıyorlar. Bu yüzden üniversite tiyatroları için okuldan ödenek almak -her sene daha da çileli hale gelen/getirilen- bürokrasi cehenneminde kaybolmak anlamına geliyor. Okul ödenek konusunda ‘bürokrasiyi canavarlaştırma’ politikasını güderken subliminal bir mesaj –artık pek subliminalliği de kalmadı ya, neyse8– olarak da ‘hadi artık siz de sponsora yönelin’ diyor. Yani okul yönetimleri faaliyetlerini sponsorsuz sürdürmeye çalışan kulüplerin önüne koyabildiği kadar taş koymaktan geri durmuyor. Bu kulüpleri hedef alan mekânsızlaştırma uygulamalarını da bunlardan bağımsız düşünmemek gerekiyor. Aynı şekilde telifi de, bu kulüplerin turne için okuldan otobüs almasının engellenmeye çalışılmasını da ve daha burada sayamayacağım onlarca problemi de.
Bir sürü sorunu olmasına, sürekli faaliyetlerinin engellenmek istenmesine rağmen; üniversite tiyatroları amatör yapılar olarak ‘boylarından büyük işlere burunlarını sokmaya’ sahneden kovulup holde, holden kovulup koridorlarda ve her yerde yabani otlar gibi bitmeye ve çağın dayattığı tüm ezgilere isyan edip kulaklara kendi ezgilerini fısıldamaya devam edeceklerdir.
3– imza.la/sahnedayanismasi4– Konu ile ilgili İÜFFTK ve ÖKM Sahnesi’nin bildirisi: iusahnedayanismasi.blogspot.com.tr/
5– http://www.bianet.org/biamag/egitim/123945-istanbul-universitesi-nde-ogrenciler-kultur-merkezi-ni-kapattirmayacak
6– www.youtube.com/watch?v=6R3gDMc4U-Y
7– mimesis-dergi.org/2013/12/itu-taskisla-sahnesi-yeter-karaca-baska-bir-itu-mumkun/
8 İTÜ’de Kültür ve Sanat Birliği başkanı ile yaptığımız son görüşmede kendisi bizzat bu sene kulüp bütçelerinde ‘kısılmaya’ gitmek zorunda kaldıklarını belirtti.