Mimesis Çeviri / Dans izleyicileri, izledikleri dans ile kinestetik empati kurarlar. Otururken bile seyrettikleri hareketlere katıldıklarını hisseder ve dansın hissettirdiği duyguları deneyimlerler.
The Watching Dance Project. 2008-2011, Çeviri: Gökhan Gökçen
Bir dans akademisyeni olan Ann Daly şöyle der:
“Dans, temelde görsel unsurlar içermesine rağmen sadece gözlerle değil tüm bedenle algılanan özünde kinestetik bir sanattır.” (Daly 2002)
İzleyiciler ‘hız, çaba ve değişen beden pozisyonları’ gibi hareket algılarını kendi içlerinde ‘tekrar edebilirler.’ (Hagendoorn 2004)
Kinestetik empati kavramı için önemli bir kaynak, Theodor Lipps’in ‘Eşduyum’ teorisidir. Lipps’e (1851-1914) göre izleyici hareket halinde bir bedeni -örneğin bir akrobatı- izlediğinde bir ‘iç mimesis’ deneyimler. Bu esnada izlediği eylemleri kendisi icra ediyormuş gibi hisseder.
Obje ve nesne arasında paylaşılan dinamizm, sanal veya hayali hareket kavramını imler.
Kinestetik empati ve ilgili kavramlar özellikle modernizm bağlamında özel bir anlam kazandılar. Bunlar, algıların sanat çalışmasının hikayesine ya da kahramanına değil, medyumuna (hareket ritmi gibi) doğrudan tepki göstermeleri gerektiği fikrine vurgu yapar.
A.B.D.’de Lipps’in fikirleri etkili bir dans eleştirmeni ve aynı zamanda Mary Wigman ve Martha Graham danslarında bir uzman olan John Martin (1893-1985) tarafından alındı ve geliştirildi.
Martin izleyicinin ‘iç mimesisi’, ’kinestetik sempatisi’ ya da ‘metakinezi’ gibi farklı şekillerde adlandırılan şeyin aslında bir motor deneyim olduğunu ve nöromüsküler sistemdeki duygular ile yakından ilişkili izler -patikalar- bıraktığını öne sürdü. Algısal deneyimin ‘aynı nöromüsküler patikalar üzerindeki geçmiş anıları canlandırma’ ve ‘hareket oluşturma ve hazırlama’ etkisi de olabilir. (Martin 1939)
Son zamanlarda, Martin’in kinestetik empati teorisi ‘farklılıkları inkar ettiği’ (Foster 1998) ve ‘kişisel olanı evrenselleştirdiği ve rasyonel olmayanı merkeze koyduğu’ (Franko 2002) iddiasıyla eleştirildi.
Ancak, Foster dans öğrenenlerin taklit süreci ile öğrendiğini ve benzerlikler kadar farklılıkları da deneyimlediğini, çünkü hareket eden iki kişinin aynı olmadığını iddia etti. Aynı şekilde, kinestetik empati hem benzerlikleri hem de farklılıkların farkındalığına neden olur… Aynı zamanda kültürel normlara direnç gösteren hareket biçimlerini deneyimleme yollarını da açabilir.
Dans, gerçekten bütün beden ile deneyimlenen kinestetik bir sanat olduğu için, dansın algılanmasında kinestetik empatinin rolünü tekrar değerlendirmek büyük önem kazanıyor. Bu konuyu araştırmak için uygun bir zaman, çünkü nörolojideki son çalışmalara göre “dansı seyreden izleyicinin bir şekilde sanal olarak dansa eşlik ettiği” söylenebilir. (Hagendoorn 2004).
Aşağıda beden, mekan ve mevcut ortamın ilişkisi ve kendi çalışması hakkında, koreograf Adesola Akinleye’den bir alıntı var:
“… çalışmamın kendisi kadar izleyicinin onu nasıl gördüğü de aynı oranda önemlidir. Dans izlenirken bir şahit olma durumu oluşur, ki bu sayede izleyiciyi katabilmeyi umuyorum, fakat herkes aynı şeye ‘şahit’ olmayabilir.”
“Dansı seyreden kişi fiziksel hareketlerin hiç birini yapmaz ama performansı alımlarken ritmi kendi bedenindeymişçesine deneyimler. Koreografi ile fiziksel ortamın sınırları ve dönemeçlerine dikkat çevrildiğinde, izleyiciler izledikleri danstaki hareketler ile aynı manada dansı inşa etmeyi deneyimlemeye başlar.”
“Koreografinin, izleyicinin bedenin mekandaki estetiğine dair kendi duygulanımını fark etmesi süreci ile ilişkili olarak çalıştığını görüyorum. Çalışmalarımda dans eden bedenler işlerini bitirdiğinde de canlılığın devam etmesini hedefliyorum; yani dansın bir iz bırakmasını. “
Akinleye, A., GEOGRAPHY OF THE BODY, DanceUK News, Issue 70, Autumn 2008, p.21.