Birgül Yeşiloğlu Güler
“Bilindik” bir temadan yola çıkarak, “bilindik” bir çatışma üzerine kurgulanan “tanıdık bir aksiyon planını” sıra dışı yönelişle ele almak ve(ya) ona evrensel bir boyut kazandırabilmek “başarılı oyun metninin” en önemli özelliklerinden biridir. Hele bir de söz konusu “başarılı oyun metnine” eşlik eden, “güçlü bir oyunculuk” ve “etkileyici bir reji çalışması” da varsa, değmeyin tiyatro seyircisinin keyfine… Bu keyfin adresi Bursa Devlet Tiyatrosu’nda Mustafa Kurt rejisiyle sahnelenen Eric-Emmanuel Schmitt’in “Karı Koca Arasında Ufak Tefek Cinayetler ”adlı oyunu… 2014’ün ilk günlerinde seyrettiğim oyun, on beş yıllık bir evliliğin çatırdayan ama çökmeyen çatısı altında geçiyor. Oyuna ait reji ve oyunculuk yorumlarına girilmeden önce yazar hakkında kısa bir bilgi tazelemesi yapılması gerektiği kanaatindeyim; Eric-Emmanuel Schmitt 1960 yılında Fransa’da doğmuş bir yazar… Felsefe eğitiminden sonra, roman ve oyun yazarlığı yapmış. İlk oyunu 1991 yılında Fransa’da sahnelenen yazarın oyunları birçok dille çevrilip yaklaşık otuz beş ülkede oynanmış. Bu ülkelerden biri de Türkiye… Devlet Tiyatroları Sahneleri ve Kenter Tiyatrosu’nda oyunları sahnelenen yazara -ülkemizde- ilgi halen devam etmekte… Moliere ve Fransız Akademisi Tiyatro Büyük Ödülü’nü kazanan yazar, 1997’de yazmaya başladığı ve 2011’de yayınlanan “Mösyö İbrahim ve Kur’an’ın Çiçekleri” adlı üçlemesiyle Fransız Akademisi Büyük Ödülü’nü aldığı bilinmekte… Schmitt, genellikle iki kişilik oyunlarıyla tanınıyor ve çoğunlukla bu oyunlarında aşk ve sevgi teması üzerinde duruyor. “Âşık olduğumuz kendimiz midir yoksa karşımızdaki midir?” sorusunu sahneye taşıyor oyunlarında… Aynı çatı altında bedenleri birlikte yaşayan ama ruhları birlikte olmayanları ele alıyor oyun kişi olarak… Oyunlarında Jen Paul Belmando ve Alain Delon gibi ünlü isimlerin başrol oynadığı da biliniyor ayrıca…
Oyunun konusuna gelince; oyun, geçirdiği bir ev kazası sonucunda belleğini yitiren Gilles’in hastaneden taburcu olup evine gelmesiyle başlar. Gilles’i eve karısı Lisa getirir. Ressam olan Lisa, polisiye roman yazarı kocasının hafızasını yerine getirmek için geçmişten ve anılarından bahseder serim bölümde… Lisa’nın tedirginliği ve mutsuzluğu seyircinin gözünden kaçmayacak kadar belirgindir bu arada… Oyunun aksiyon gelişimi on beş yıllık evli olan -ve mutsuz olduklarını düşündüğümüz, hissettiğimiz- bu entelektüel aileyi tanımakla ilerliyor. İlk asal düğüm noktası; Gilles’in aslında kaza sonucunda değil de karısı Lisa tarafından kafasına vurulan bir heykelle hafızasını kaybettiği gerçeği üzerine oturtulmuş. Bir kadın kocasını neden öldürmek ister? Can alıcı bu sorunun yanıtı “oyun içinde oyun tekniğiyle” seyirciye anlatılır gelişme bölümünde… Lisa bir zamanlar aşkla bağlı olduğu sevdiği adamı, kocasını öldürmek istemiştir. Ortada bilindik -ancak bir o kadar da trajik- bir öykü vardır! Kocası Gilles’in ilgisizliği, umarsızlığı, evlilik kurumunun getirdiği mülkiyet duygusu Lisa’yı yıllar içinde -beklenen- yalnızlığa ve umutsuzluğa sürüklemiştir. Aşamadığı, çözümleyemediği sorunlar Lisa’yı alkol bağımlısı yapmıştır. Alışkanlıklar ve zaman, Lisa ve Gilles’ı aynı çatı altında yaşayan iki yabancıya dönüştürmüştür. Lisa için evlilikleri tükenmek sürecindedir. Oysa Gilles hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmektedir. Gilles’in eve geç geldiği sıradan bir gecede karı koca arasında tartışma çıkar. Alkolünde etkisiyle tartışma Lisa için kıskançlık krizine dönüşür, kavga çıkar. Arbede sırasında Lisa, Gilles’in başına bir heykelcikle vurarak önce bayılmasına, sonra hafızasını yitirmesine neden olur. Gilles başına aldığı darbe nedeniyle kısa süreli bir hafıza kaybı yaşasa da sonrasında her şeyi anımsar ama bunu Lisa’ya söylemez. Karısının onu öldürecek kadar kızgın olmasını anlamamaktadır. “Ne yapmış olabilirim ki, karım bana bu kadar öfke duyabilir?” sorusu Gilles’i bu oyuna sürüklemiştir. Oyun bir süre sonra Gilles için keyifli bir hal almaya başlar. Söz konusu bu oyun çiftin arasındaki buzların erimesine ve karı-kocanın iletişime geçmesine neden olur. Geçmişi anımsayan -hatta “oyun içinde oyun” tekniğiyle geçmişi tekrar yaşayan- Lisa ve Gilles, flört zamanlarını aşkla yâd ederler. Aralarındaki aşk ve tutku tekrar alevlenmiştir. Finalde Gilles aradığı yanıtı bulmuştur. Lisa neden alkolik olmuştur ve ve Gilles’e -onu öldürecek kadar- derin bir öfke beslemektedir? Yanıt tüm çıplaklığıyla ortada durmaktadır; Lisa’yı ve evliliklerini yıkan şey Gilles’in yaptığı her hangi “bir şeyler” değil, tam tersine “hiçbir şey” yapmamasıdır! “Nasıl olsa evliyiz”, “nasıl olsa bunca yıllık düzen bozulmaz”, “nasıl olsa onu kaybetme riskim yok” rehavetinin yarattığı -sinsi bir- yanılsama ve mülkiyet duygusu seneler içinde Lisa’nın Gilles’ten kopmasına ve yalnızlaşmasına neden olmuştur. Öyleyse çözüm daha iyi ve daha sağlıklı bir iletişim için “bir şeyler” yapmaktır. Bu amaç ve niyette birleşen çift, mutlu sonla oyunu bitirirler.
“Karı Koca Arasında Ufak Tefek Cinayetler ”oyununda yazar Eric-Emmanuel Schmitt ve yönetmen Mustafa Kurt “aşk ve şiddet” teması altında başarılı ve etkileyici bir kesişme yaşamışlar… Aşk ve şiddet! Uyumsuz gibi görünen bu iki kavram aslında -bilindiği üzere- üçüncü sayfa gazete haberlerinin vazgeçilmez iki karşıtlığı ve birlikteliğidir. Oyunu seyrederken ister istemez -her seyirci gibi benim de- belleğimde aşka ve içinde barındırdığı şiddete yönelik anlamlar ve(ya) anlamsızlıklar dolaştı durdu. “Karı Koca Arasında Ufak Tefek Cinayetler” oyunu aşk ve şiddet dair düşünmeme neden oldu. Aşkı ve şiddeti usumda evirip çevirmemim kaçılmaz bir hal aldığı bir anda, son günlerde elimden düşüremediğim bir şiir kitabını -ki adı Hurufat’tır- ve içindeki bir dizelere gitti ruhum…“Niye bir tek kanla öğretilir ki aşkın imkânsızlığı?” diye soruyordu Semih Çelenk bu kitabında… Yazar Eric-Emmanuel Schmitt ve rejisör Mustafa Kurt tam da bu dizelerde olduğu gibi; “kanamalı bir aşkın -kanayarak- kan aramasını” anlatıyordu sahnede…
“Silinip gidiyor aşk, en hançer sillelerle içimizden
Kanamalı bir aşk kan arıyor kendine, kanayarak…
İzler kayboluyor. İzler, yüzler ve yüzlerle yüzler…
Niye bir tek kanla öğretilir ki aşkın imkânsızlığı?”
Evlilikte iletişim(sizlik) gibi bilindik bir durumdan yola çıkarak reji yapmak seyirciyi yakalamak açısından rejisöre kolaylık yaşatsa da, bilineni tekrarlamak da bir o kadar risklidir. İşte tam da bu noktada yönetmen Mustafa Kurt’un ustalığı ve sahne deneyimi giriyor devreye… Yönetmen Mustafa Kurt’un Oda Tiyatrosu sahnesine sığdırdığı işlevsel ve başarılı rejisiyle seyirciyi yakalamak da hiç zorlanmadığı gözleniyor. Kurt, oyuna yönelik yaptığı açıklamada aşk ve evlilik kavramlarını üzerine, “kadın ve erkek… Aşk ve evlilik… İnsan yaşamında, bu kavramlar birbirleriyle iç içe geçmiş anlamları barındırır. Günümüzde insanların, ekonomik ve sosyal nedenlerle mutsuz yaşadığı bu dünyada belki de insana tozpembe düşler kurduran bir olgudur aşk… Ancak her kadın-erkek ilişkisinde, olağan sorunların yanı sıra, biraz daha irdeleyerek bakıldığında gerçek bir çatışma su yüzüne çıkar” demekte…
Rejisörün da işaret ettiği söz konusu bu çatışma, dramatik yapının ana iskeletini oluşturuyor. Yönetmen oyundaki bu çatışmaları çok boyutlu olarak irdelerken, birbirine sevgiyle bağlı bir çiftin beklentilerini, mutluluk ve mutsuzluklarını sahneye taşımakta… Gilles ve Lisa’yı “birer savaşçı” olarak tanımlayan Mustafa Kurt; “insanların hayatları boyunca yaptıkları savaş ve çatışmalara inat bu kez de sevgileri, aşkları ve evlikleri için taktik savaşına girdiklerini” söyleyerek rejisinin en önemli yönelişini açıklıyor. Her ikisinde “amaçlarının ortak olduğunu… Bunun da daha mutlu, yalansız samimi bir birliktelik…” olduğunu ekliyor.
“Karı Koca Arasında Ufak Tefek Cinayetler” oyununda dekor da entelektüel bir karı kocanın evleri kullanılmış. Oda Tiyatrosu’nun -küçücük sahnesi- Mustafa Kurt ve dekor tasarımını yapan Sertel Çetiner tarafından ustaca ve işlevsel bir şekilde değerlendirilmiş. Lisa’nın ressamlığına vurgu yapan duvarlardaki tablolar ve Gilles’in yazarlığını teyit eden kitapların bulunduğu kütüphane dekorun olmazsa olmaz parçaları…
Karı-koca arasındaki iletişim(sizlik) üzerine kurulan psikolojik derinliği yüksek olan bu oyunda Demet Oran ve Sinan Demir oynuyor. Her iki oyuncunun da tiyatral açıdan üstün bir başarı gösterdiklerini söylemek yerinde olacaktır. Oyunun sonunda Demet Oran ve Sinan Demir’in gerek beden dili gerekse de mimikleri kullanma açısından seyirciyi etkilediklerini söylemek mümkün… Lisa karakterini oynayan Demet Oran’ın rolünü iyi çözdüğünü ve alt metin açıklamasını ustaca yorumladığı belirtmek gerekiyor. Sinan Demir’in -seyirciyi hem güldüren hem de düşündüren- Gilles karakteri üzerinde fazlaca mesai harcadığı ve başarılı bir çalışma sürecinden geçtiği net bir şekilde anlaşılıyor. Karı-koca olma durumunun yarattığı ayrıcalıklı ve biricikli yapıyı her iki oyuncu da güçlü bir yorumla sahneye taşıyorlar. Oyun boyunca fiziksel aksiyon ve seyirciyi etkileme gücü bir kez bile düşmüyor. İyi bir metin, başarılı bir reji ve usta bir oyunculuk anlayışıyla yola çıkılan “Karı Koca Arasındaki Ufak Tefek Cinayetler “adlı oyun sonrasında, Bursa seyircisi sanatsal tatmin duygusunu yaşamış bir ruhla evine dönüyor. Sözün özü Bursa Devlet Tiyatrosu’nda “Karı Koca Arasındaki Ufak Tefek Cinayetler” oyunu, alkışa değer oyunculuğu ve görülmeye değer rejisinden dolayı gidilmeli ve izlenilmeli diye not düşüyorum tiyatro severlere… Seyrine doyum olmayan “tiyatro” tadındaki oyun -ve başarılı oyuncuları- Bursa Devlet Tiyatrosu’nun Oda Tiyatrosu Sahnesinde sizleri beklemekte… Şimdiden iyi seyirler…