Sacit Hadi Akdede
Giriş
John Ruskin 19. Yüzyıl’da yaşamış bir İngiliz sanat eleştirmenidir. Sanat eleştirileri yazmanın yanında sanat koleksiyonculuğu, sanat öğretmenliği de yapmıştır. Ayrıca suluboya resimler yaparak sanatçı tarafını da göstermiştir. Sanatın birçok dalına ilişkin yazılar yazmanın yanında sosyal bilimler alanında da yazılar yazmış ve düşünceler üretmiştir. Ruskin’in 1857 yılında, Manchester’da verdiği iki uzun seminer daha sonra “sanatın politik ekonomisi” başlığı altında kitaplaştırılmıştır. Manchester o yıllarda kapitalizmin ve piyasa ekonomisinin merkezi konumundadır. Bu şehir aynı zamanda o yıllarda büyük bir yoksulluk ve ekonomik depresyonun da merkezidir. Bu ekonomik durgunluk ve yoksulluk ortamında, Manchester şehri 1857 yılında “Birleşik Krallığın Sanat Hazineleri” başlıklı sanat faaliyetleri düzenlemiştir. Bu faaliyetlerin çoğunu çeşitli sanat sergileri oluşturmuştur. Bu sanat sergilerini 1857 yılının Mayıs ayından Ekim ayına kadar bir milyon kişi izlemiştir. Diğer bir ifadeyle oldukça popüler ve ziyaretçisi bol bir sanat faaliyeti olmuştur. Bu sanat faaliyetleri sırasında, Ruskin sanat hakkında konuşma yapmak amacıyla davet edilmiştir. Ruskin bu daveti kabul etmiş ve iki uzun konuşma /seminer yapmıştır. Bu iki uzun seminer beklenenin aksine sanatın estetik boyutu yerine sanatın ekonomisi ve politikası hakkında olmuştur ve yukarıda da belirtildiği gibi “sanatın politik ekonomisi” başlığı ile kitap olarak basılmıştır. Sanatın politik ekonomisi terimi tarihte belki de ilk kez burada kullanılmıştır. Benim araştırmalarıma göre daha önce “sanatın politik ekonomisi” terimine rastlanmamıştır. Politik ekonomi terimi elbette daha önceki yıllarda hem klasik hem de Marksist iktisatçılar veya sosyal bilimciler tarafından kullanılmaktaydı. Bu uzun seminerler daha sonraki yıllarda yeniden basılmıştır. Sonraki yılların baskılarında kitabın başlığı değişmiştir. Daha sonraki baskılarda kitabın başlığı “Her Zaman Neşe” (A joy for ever) alt başlığı ise “Ve Piyasadaki Fiyatı” (And Its Price in the Market) olmuştur. Alt başlıkta fiyat ve piyasa kavramlarının geçmesi Ruskin’i iktisatçı yapmasa da seminerlerinde sanatın ekonomisine ilişkin belirttiği bazı noktalar bugünkü hem neo klasik hem de heteredoks iktisatçılar için faydalı olabilir. Bu yazıda neo-klasik kültürel ekonomistlerin en önemlilerinden David Throsby’nin, John Ruskin’in görüşlerini özetlediği ve yorumladığı makalesi (Throsby, 2011) üzerinden, hem Ruskin’in hem de neo klasik iktisatçıların sanatın politik ekonomisine ilişkin görüşlerini inceleyeceğiz. Throsby’nin (2011) bu makalesi sanatın politik ekonomisi hakkında yazılmış ender neo-klasik kültürel ekonomi makalelerinden biridir.
Throsby’nin (2011) belirtiği gibi, Ruskin’in konuşması sanat eserlerinin üretimi, dağıtımı ve tüketiminin değer zincir (value chain) üzerineydi. Dört temel aşamadan söz etmekteydi:
Keşif aşaması: Burada yaratıcı özün kaynağının bulunması söz konusudur. Bu bir fikir olabilir veya yeni bir sanatçı da olabilir.
Uygulama aşaması: Bu aşama üretimle ilgili aşamadır. Özellikle emeğin yönetimini ima eder
Birikim aşaması: Sanat eserinin alım satımı ve korunması aşamasıdır.
Ve son olarak
Dağıtım aşamasıdır: Bu aşama da sanat eserine ulaşım, sanat tüketiminde adalet, talep ve tüketim aşamalarını içerir.
Ruskin her aşamada devlete görevler yükler. Devlet Ruskin’in politik ekonomi anlayışında önemli bir yere sahiptir. Şimdi Ruskin’deki ana konuları teker teker inceleyelim.
Kültürel sermaye ve sanat birikimi
Ruskin’in sanat hakkındaki görüşlerinin iki boyutu vardır (Ruskin’de sanat genellikle resim sanatı olarak algılanmıştır). İlk olarak, Ruskin’e göre sanat uzun süre dayanan bir store of value (değer taşıyıcısı veya koruyucusu) olarak tanımlanmış ve dolayısıyla da ya kişiler ya da en genel biçimiyle toplum tarafından desteklenmelidir. İkinci olarak da sanatın değeri sadece parasal terimlerle temsil edilemez. Sanat eserlerinin fiyatları, onların gerçek değerlerine ilişkin yanıltıcı fikirler verir.
Birinci boyut günümüz neo-klasik kültürel ekonomi literatüründe “kültürel sermaye” olarak adlandırılmaktadır. Neo klasik kültürel ekonomistler tarafından yapılan kültürel sermaye tanımı, bu sermaye türünün diğer fiziksel, doğal ve beşeri sermayeden farklı bir boyutuna işaret eder. Kültürel sermaye yukarıda sayılan diğer sermaye türlerinden farklı olarak ticari değer yanında bir kültürel değere sahiptir. Resim tabloları, tarihi binalar gibi dayanaklı kültürel sermaye malları yanında şarkılar, edebiyat ürünleri, geleneksel öyküler gibi fiziksel olmayan (intangible) kültürel sermaye ürünleri birer store of value (değer korucuyu ve taşıyıcı) olarak tanımlanır. Günümüz neo-klasik kültürel ekonomi literatüründe de sanat kültürel sermaye değeri taşımaktadır. Kültürel sermaye ticari değerin yanında bir de kültürel değer taşımaktadır. Kültürel sermaye diğer sermaye mallarının sahip olduğu bütün özelliklere sahiptir: kültürel sermaye de aşınır (depreciation), kültürel sermayenin yenilenmesi için de yatırım ve onarım harcamalarına gerek vardır. Kültürel sermayenin diğer sermaye mallarından bir farkı vardır. Kültürel sermaye malları ticari değerlerine ek olarak bir de kültürel değere sahiptir.
Throsby’e göre Ruskin’in sanatı bir uzun dönemli değer koruyucusu ya da taşıyıcısı olarak görmesinin nedeni, “geçmişin hazinelerini (sanatsal ve kültürel değerlerini) gelecek kuşaklara taşımaktır”. Ruskin, her jenerasyonunun geçmiş jenerasyonlardan devraldığı mirasın önemini “Sanatın Politik Ekonomisi” adlı kitabının “Birikim” (accumulation) başlıklı bölümünde özellikle belirtir. Kısaca şöyle vurgular: “… her jenerasyona sadece kendi sahip oldukları yetmeyecektir. Kendi aklı ve bilgeliği (wisdom) yetmeyecektir, kendinden daha önceki jenerasyonların akıl ve bilegeliğine ihtiyacı vardır. Ve her jenerasyonun kendinden sonrakiler için yapması gereken de oldukça açıktır. (…) Bizler, yaşadığımız ve çalıştığımız sürece, bizden sonra gelenleri düşünmeliyiz. “ Ruskin bu yargıya, bugünkü neo-klasik iktisadın nesiller arası etkin kaynak aktarımı sorunsalından (intertemporal efficiency) varmaz. Ruskin için bu etik değerler gereğidir. Ruskin nesiller arasındaki bu sorumluluğu sanata, şiire, müziğe uygulamaktadır. Bu kültürel birikim (accumulation) babadan oğula geçerek artmaktadır.
Ruskin’de ekonomik değer ve kültürel değer arasındaki ayrım.
Ruskin bir sanat eserinin değerinin nasıl ölçülmesi gerektiği konusunda dönemin kafa karışıklığından etkilenmiştir. Bir sanat eserinin maliyeti ve gerçek değeri hakkındaki tartışmalara katılmış ve bu konuda fikir üretmiştir. Ruskin sanat eserinin alım-satım fiyatının o sanat eserinin gerçek değeri olmadığını vurgulamaktadır. Ya da alım satım değerinin bir sanat eserinin değerini anlamak için yetersiz kalacağını vurgulamaktadır.
Ruskin’e göre sanatsal ürünlerin içkin (intrinsic) bir değeri vardır. Diğer bir ifadeyle, sanat ürünü sanat ürünü olması dolaysıyla sanatsal bir değer taşır. Bu estetik değerdir. Başka bir deyişle, sanat ürünlerinin içkin değeri estetik değerine atfedilen bir kavramdır. Bunun yanında Ruskin malların genel olarak iki değerinin olduğunu belirtir: değişim değeri ve içkin değeri. Bu değer fiyattan bağımsızdır. Ruskin’e göre malların yararlı olması (usefulness) ve “hayat verici”(life-availing) olmaları içkin değeri oluşturur ve bu değer fiyattan bağımsızdır. Bu değerin ortaya çıkabilmesi için valiant consumer (sanata hazır izleyici) gerekmektedir. Ruskin, klasik iktisatçıların değişim değeri ve kullanım değeri ayrımının farkındadır. Bunun yanında kendi terminolojisinde içkin değer kavramını kullanmıştır. Örneğin bir sanat eseri faydalı olmayabilir, sanat eserinin buna rağmen estetik olmasından kaynaklanan bir içkin değeri vardır. Buna karşılık, insan hayatı için oldukça faydalı sanat eseri olmayan bir malın içkin değeri de estetik olmasından değil faydalı olmasından kaynaklanmaktadır. Buna rağmen değişim değeri (fiyat) bu faydalılığı ve estetik değeri tam olarak temsil etmeyebilir.
Throsby’nin Gregory Moore’ dan (2005, 499) aktardığı gibi Ruskin’in “Bir ürünün değeri ne tam olarak tüketici isteği (naked desires of the consumers) ne de ürünün içinde cisimleşmiş emek miktarıyla ölçülür” diye bir cümlesi vardır.
Ruskin zamanından beri kültürel ürünlerin “ikili” değer yapıları çeşitli yazarlar ve disiplinler tarafından dile getirilmiştir. Modern kültürel ekonomi de kültürel ürünlerin ikili yapılarından söz etmektedir. Bunlar bir kültürel ürünün ekonomik değer ve kültürel değeridir. Ekonomik değeri genellikle fiyat ile ölçülürken, kültürel değerini ölçecek bir birim bulunamamıştır. Bunlar genellikle bir kültürel ürünün estetik değeri, tarihi değeri, manevi değeri gibi terimlerle ifade edilmektedir. Bu değerler Ruskin’de içkin değere denk gelen kavramlardır. Görüldüğü gibi kültürel değer kavramı henüz standart bir ölçüye sahip değildir ve bu durum bu kavramın çok tartışmaya açık bir kavram olduğunu göstermektedir.
Sanatçının rolü
Ruskin göre sanatçının rolü, okulda öğrenmeye aç bir öğrenci, mesleğini çok iyi öğrenen genç bir adam, kendini iyi yetiştirmiş bir usta olmaktır. Sanatçıların emek piyasası hakkında Ruskin’de çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Modern kültürel ekonomi sanatçıların emek piyasasını çeşitli şekiller altında çalışmıştır. Sanatçıların bir kısmı birden fazla işte çalışır, bir kısmı çeşitli risk hesabı ve yönetimi yapar, bir kısmı yıldız olmanın rantını yer, bir kısmı doğrusal olmayan (non lineer) inişli çıkışlı kariyer yollarında ilerler.
Buna karşın Ruskin, sanatsal pratik ve sanatçılara ilişkin başka birçok şey söyler. Örneğin sanatçı olunmaz sanatçı doğulur der. Eğer sanatçı doğulursa, o zaman pahalı sanat eğitimleri sanat dehaları çıkaracak diye bir çıkarımda bulunmak zorlaşacaktır. Ruskin’e göre toplumun yapabileceği en önemli şey sanat ortamlarının yaratılmasıdır. Buna elbette ki sanatçıların eğitimi de dahildir. Ruskin ayrıca sanatçılar için gerekli olan en temel ihtiyacı, onların yaşamlarını sürdürebilecek kadar para kazanmalarını sağlayacak çalışma ortamlarının sağlanması olarak tanımlamıştır. Ruskin’in sanatçıların motivasyonuna ve özendirici faktörlere ilişkin en önemli gözlemlerinden biri şudur: Sadece para için çalışan sanatçı kötü sanat üretir. Ruskin’e göre çok iyi bir sanat eseri, sanatçının sevdiği konuda konsantre olması sonucu üretilir; sanatçının bu iş için para alıp almaması önemli değildir. Buna karşın sanatçının gösteriş amaçlı ya da çok fiziksel emek harcayacak kadar büyük resimler yapması, eğer konuyu sevmiyorsa ve konsantre değilse, ne kadar para alırsa alsın güzel, iyi ve sanatsal olmayacaktır. Ruskin, deha sanatçının finansal olarak cahil olacağını söylemektedir.
Devletin rolü
Neo-klasik kültürel ekonomide, kültürel mal ve hizmet üretiminde devletin rolü çeşitli açılardan incelenmiştir. Bunlarda birkaçını hemen sıralamak mümkündür. Sanat ürünleri erdemli mallardır ve devlet tarafından desteklenmelidir. Sübvansiyonlar sanatçıların rant peşinde koşmalarının bir sonucudur. Sanatın bazı dalları bebek endüstriler (infant industies) olarak korunmalıdır. Sanat politikası kültürel kaygılarla oluşturulur, ekonomik kaygılarla değil. Bunların yanında, sanata desteğin en önemli gerekçesi ve bu desteği meşrulaştıran en önemli etken, sanatsal malların üretiminde piyasanın çökmesidir. Diğer bir deyişle sanatsal aktiviteler kamu malları üretirler; sanatsal ürünlerin çoğu kamu malı özelliği gösterir. Bundan dolayı, piyasalar bu malları toplum açısından en etkin miktarda üretemeyecektir ve devlet desteği gerekli olacaktır. Bu görüşler neo-klasik kültürel ekonominin zaten vurguladığı görüşlerdir. Burada kısacak bir parantez açıp her sanat ürününün bir kamu malı olmadığını da vurgulamakta yarar vardır.
Ruskin’de devletin rolü öncelikle devlet hakkındaki görüşünün incelenmesiyle daha iyi anlaşılacaktır. Ruskin’e göre devlet, bireylerin, toplumda güvenli bir biçimde yaşama ve ihtiyaçlarını karşılamanın bir bedeli olarak, yönetim haklarını ve kontrolü kendisine devrettiği paternalistik bir kurumdur. Bu oldukça otoriter bir devlet tanımıdır. Bununla birlikte bu tanım Ruskin için politik ekonominin “ilk temel ilkesidir”. Bu tanım devletin yoksulluğu gideren, yurttaşlarının eğitimini üstlenen politikaları aracılığıyla yumuşatılmıştır. Ruskin’e göre devletin sanatı destekleme görevi vardır. Giriş bölümünde vurgulanan dört aşamada da devletin görevi vardır. Keşif bölümünde yaratıcı fikirlerin oluşması ya da yeni sanatçıların ortaya çıkabilmesi için devlet sanat ortamını yaratmada etkin rol üstlenmelidir. Uygulama aşaması sanatçıların organize olması ve sanatçı yönetimi aşamasıdır. Bu aşama aslında sanatçıların emek piyasası ve ilgili sorunlarına yönelik çalışmaların yapıldığı aşamadır. Bu aşamada da Ruskin sanatçıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli kamusal projelerde çalıştırılmaları ve devletin bu konuda öncülük etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Birikim aşaması sanat eserlerinin nesillerden nesillere geçmesi ve korunmasını içerdiği için devlet büyük sanat alımları yapmalı ve bunları müzelerde korumalı ve sergilemelidir. Dağıtım aşamasında ise sanat ürünlerinin sosyal açıdan en dezavantajlı kesimler tarafından da izlenmesinin sağlanmasında devlete önemli görevler düşmektedir. Sergiler ve müzeler açarak, devlet tarafından sanat eğitimi vererek sanata olan talebi arttırmanın yolları devletin rolleri arasında sayılmıştır. Ruskin öncelikle devletin sanatı desteklemesinin önemli olduğunu ve bunun önceliği olduğunu özellikle vurgulamıştır. İki seminerde, devletin sanatı desteklemesinin önceliği özellikle belirtilmiştir. Önerileri arasında, devlet sanat kolleksiyonlarını genişletmeli ve devam ettirmelidir. Devlet kötü sanat zevkini ortadan kaldırmak için eğitime önem vermelidir. Kimyadan yorulan çocuklara güzellikleri nasıl değerlendirmesi gerektiği konusunda estetik dersi verilmesi yeni ufuklar açacaktır. Devlet sanat piyasasına girmeli ve hem Kıta Avrupası’nın hem de Britanya’nın fiyat biçilemeyen sanat eserlerini almalı ve müzeler oluşturmalıdır. Burada fiyatın ne kadar yüksek olması önemli değildir; devlet bu hazineleri toplamalı ve topluma göstermelidir. Ruskin bu türden sanat eserleri dışında, vatandaşlara yaşayan sanatçıların çağdaş eserlerini satın almalarını önermektedir. Dolayısıyla yaşayan sanatçılar para kazanabilsinler ve sanatlarını devam ettirebilsinler. Ruskin kamusal sanat projelerinin çoğalmasını ve bu projelerde genç sanatçıların çalıştırılmasını önermektedir. Okullardaki sınıfların dekore edilmesini böyle bir projeye örnek olarak göstermektedir. Bu büyük bir projedir ve genç sanatçılar bu projede çalışacaktır. Aynı zamanda okul öğrencileri bu dekorasyonlar sırasında bu sanatçıları görüp eğitileceklerdir. Ruskin bu tür projelerin artmasını önermektedir. Bütün bu açıklamalardan da görüldüğü gibi Ruskin’de de devletin sanat müdahalesi sanatın erdemli mal olma özelliğinden kaynaklanmakta ve dolayısıyla etik bir temele dayanmaktadır. Bu haliyle neo-klasik kültürel ekonomi literatüründen çok da farklı değildir. Bu bakımdan, aslında, tam da bu nedenden dolayı en azından Marxist ya da heteredox iktisat açısından, politik ekonominin konusunu fazla işgal etmemelidir.
Değerlendirme
Hemen vurgulanması gereken ilk nokta, Ruskin’de sanat eseri büyük bir çoğunlukla resim sanatını kapsamaktadır. Resim sanatı yanında tarihi binalar ve bazı antika eşyalar da seminerlerin konusuna girmiştir. Bu açıdan bakınca örneğin tiyatro sanatı ya da sahne ve gösteri sanatlarının ve onların ekonomik ve politik sorunları seminerlere konu olmamıştır. Dolayısıyla kitaba sanatın politik ekonomisi başlığından öte resim sanatının politik ve ekonomik yapısı başlığı verilseydi daha iyi olurdu.
Ruskin’in düşüncelerinin hangileri politik ekonominin konusuna girmektedir? Politik ekonomi hem klasik iktisatçılarda hem de heteredoks ve Marxist iktisatçılarda öncelikle bir değer teorisi ve bu teorinin türevi olan toplumsal sınıflar arasında bir gelir dağılımı sorununa işaret eder. Ruskin’de sanat ürünlerinin iki tür değeri olması ( içkin değer ve değişim değeri) politik ekonominin konusuna girmektedir. Bununla birlikte içkin değerin çok iyi tanımlanamamış olması, standart bir ölçüsünün olmaması ve aynı zamanda ortaya çıkabilmesi için sanat eserinden anlayan bireylerin olması gerekliliği teoriyi zayıflatmaktadır. Ayrıca sanat ürünlerinin aynı neo-klasik kültürel ekonomide olduğu gibi erdemli mal sayılması ve bu nedenle devlet desteği verilmesi gerektiği tezi bir değer yargısı taşıdığı için yine teoriyi zayıflatmaktadır.
Ne Ruskin ne de günümüz neo-klasik iktisatçıları, sanatları politiklik derecesine göre sınıflama düşüncesine sahip olmamışlardır. Ayrıca, kültür ve sanat ürünlerinin uzun süre ayakta kalabilmesi veya store of value olabilmesi için arkalarında ekonomik ve politik gücün olması gerektiği gözlemi açık bir dille ve sistematik olarak ifade edilmemiştir. Bu iki noktayı benim bu konuda daha önce yazdığım makalelerde daha ayrıntılı görmek mümkündür, Akdede ( 2013). Günümüz neo-klasik kültürel ekonomi, sanatın kapitalist sistemle eklemlenme biçimleri üzerine kafa yormamaktadır. Bu konuda önemli katkılar ekonomistlerin dışından gelmiştir. Örneğin Noam Chomsky’nin “Rızanın İnşası” (Manufacturing Consent) kavramı ve medya ile sanatın diğer alanlarının birbirine eklemlenme biçimleri günümüz heteredoks iktisatçıları için oldukça verimli bir “sanatın politik ekonomisi” alanı yaratacaktır.
Kaynaklar
Akdede, S.H. 2013, Sanat Üretiminin Politik Ekonomi Açısından Bir Sınıflama Denemesi, İktisat ve Toplum Dergisi, Sayı 28, ilk makale.
Moore, G. 2005. Evangelical Aesthete: Ruskin and the Public Provision of Art. HOPE 37.3:483–508.
Throsby. D. 2011, The Political Economy of Art: Ruskin and Contemporary Cultural Economics, History of Political Economy, Vol. 43, No.2, 275-295