Bahar Çuhadar
Tiyatronun ahlaklı, edepli, uslu olması gerektiğine dair resmi ve gayriresmi beklentiler yeni değil. Sıkıyönetim dönemlerinde didik didik edilen tekstleri, dönem dönem basılan oyunları, yakılan tiyatroları, derdest edilen oyuncuları falan demiyorum.
İki sene önce ‘Ahlaksız oyundan tahrik dolu mesajlar’ başlığıyla Vakit gazetesince hedef gösterilen Özen Yula’nın yazıp, biriken’in sahneye koyduğu (Oyun o dönem sahnelenememişti) ‘Yala Ama Yutma’yı diyorum.
Bir sene önce Zaman gazetesi yazarı İskender Pala’nın İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahneye konulan, Şilili yazar Marco Antonio de la Para imzalı oyun ‘Günlük Müstehcen Sırlar’ı ‘müstehcenlik’ sergilediği gerekçesiyle belediyenin Kültür Sanat Danışmanı Kenan Işık’a şikâyet etmesini diyorum.
2012 Kasım’ında Yeni Akit gazetesinin; İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen, İzlandalı yazar Vala Thorsdottır’ın ‘Mutfak Söyleşileri’ oyununda oyuncuların elinden viski, ağzından küfür eksik olmadığı, cinsel ilişki sahnelerinin teşhir edildiği gerekçesiyle yetkilileri göreve çağırmasını diyorum.
2013 Şubat’ında İhlas Haber Ajansı’nın; İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen, Alman yazar Marius von Mayenburg imzalı ‘Çirkin’ adlı oyunu, ensest ilişki ve grup seksi ‘mizah kılıfıyla seyirciye sunmakla’ eleştirip, hedef göstermesini diyorum.
Efendim; örneklerde gördüğümüz üzere, tiyatro baya baya ‘ahlaksız’ bir sanat kolu. Gelgelelim tiyatro üretiminde bulunanlar ısrarla ahlaka davet ediliyor. Son dönemde ağırlıklı olarak Şehir ve Devlet Tiyatroları’na çevriliyordu kızgın oklar. “Devletin, halkın parasıyla ahlaksızlık yapamazsınız!” savıyla. Son gelişmeyle tiyatroların üzerinde sallanan parmak biraz daha uzamış oldu. Bir hafta önce Cumhuriyet gazetesinden Selda Güneysu’nun haberiyle öğrendik ki Kültür ve Turizm Bakanlığı özel tiyatrolara yaptığı desteğe getirdiği yeni şartla, ‘genel ahlaka uygun oyun sergilemeyen tiyatrolardan’ ödeneği 15 gün içinde geri istiyor.
Gezi Direnişi’ne destek verdiği aşikâr olan tiyatrolara yardım zaten yoktu. Lakin bakanlık tiyatroların desteği hak etmek için ‘muhalif olmamalarını’ (ya da muhalif kimliklerini ele güne ilan etmemesini) yeterli bulmamış olacak ki ayrıca ‘genel ahlaka’ uygun oyunlar sahnelemelerini de zorunlu hale getiriyor.
Bu sezon destek verilen tiyatrolara gönderilen protokolde, geçen senekinden farklı bir ibare yer alıyor:
‘Yardımın Geri Alınması’ başlığında, Madde 14’ün altında sıralanan beş şıktaki hallerden birinin tespit edilmesi durumunda yardımın 15 gün içinde yasal faizi ile iade edilmesinin talep edileceği belirtiliyor.
14’üncü maddenin ‘e’ bendi ise şöyle diyor:
“Projenin sergilenmesi sırasında, projenin bakanlığa sunulan konusu dışına çıkılarak anayasada belirtilen temel ilkelere, kanunlara, genel ahlaka aykırı hususlara ya da bireyleri ve/veya kurumları ve/veya toplumun bir kesimini rencide edici veya hakaret içeren hususlara yer verildiğinin tespit edilmesi.”
Bilhassa kadınların yaşam tarzına, misal vapurda ne giyeceğine, kiminle yaşayacağına, kaç çocuk yapacağına falan sonsuz ilgi gösteren hükümetimiz, elbette ki seyredeceğimiz oyunların içeriğiyle de ilgileniyor. İyi de insan merak ediyor. ‘Genel ahlak’ maddesinin kriterleri nedir? Bu maddeye göre hangi oyunlar oynanabilir, hangileri oynanamaz?
Okuduğum, izlediğim oyunları düşünüyorum. Antik dönemden günümüze, klasiğinden absürdüne, Almanya’sından Türkiye’sine devlet büyüklerimizin takdir edeceği türde bir ‘genel ahlak’ örneği gösteren yazar bulmakta zorlanıyorum. Shakespeare’inden Brecht’ine, Dario Fo’sundan Goldoni’sine hepsinde evlilik dışı aşk, çocuk, sıradışı anne-oğul ilişkileri, tecavüz, cinayet, hırsızlık, yalan dolan, sistem karşıtı isyankâr tavırlar ne ararsanız var. Vasıf Öngören’in ‘Asiye Nasıl Kurtulur’u genel ahlaka uygun mudur mesela? In-yer-face metinlerini ya da eşcinsellik, aile içi şiddet vs üzerine oyunlar yazan yeni kuşak yerli yazarları sormuyorum bile.
Peki bakanlık destek verdiği oyunları nasıl denetleyecek? Öncesinde tekstleri okudu, denetledi. Tamam. Ama tiyatro dediğin, teksttekinin harfi harfine oynanması değil ki. Her gösterim bir diğerinden farklı geçebilir. Bakanlığın memurları her oyunu izleyecek mi? ‘Muhbir vatandaşlar’ mı girecek devreye? Hedef göstermede ustalık seviyesine gelmiş yayın organlarından ve sosyal medyadan mı destek alınacak?
Diyelim ki gün geldi değil destek alanlar, tüm tiyatro faaliyetleri ‘genel ahlak’ ve benzeri şartlarla bağlandı. Doğası gereği sonsuz bir alegori ve ironi imkânına sahip olan tiyatro eylemiyle ve en yok koşullarda bile sahnede harikalar yaratabilen tiyatrocuların aklıyla nasıl başa çıkılabilecek?
Tiyatroya dair klişe sözlerdendir: Tiyatro yapmak için sadece iki şey gerekir; bir oyuncu, bir de seyirci. Anladınız siz. Bu hafta kalkın bir oyuna gidin. Devlet, şehir, özel, bağımsız, destekli, desteksiz fark etmez. İzlediğiniz oyun ahlakınızı bozuyor mu bozmuyor mu ona da siz karar verirsiniz.