[Erdogan Mitrani’nin 25 Aralık tarihli Şalom Gazetesi’nde yayınlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]
Kasım ayında DOT, sanat yönetmenliğini Murat Daltaban’ın yaptığı, 2013/2014 tiyatro sezonu boyunca sahnelenecek olan, ‘Theatre Uncut / Makas Oyunları’ adlı projeye başladı.
‘Makas Oyunları’, 2010 yılında Britanya’da Emma Callander ve Hannah Price tarafından, seyirciyi dünyada olup bitenler hakkında düşündürmek, tartıştırmak ve tepki vermesini sağlamak amacıyla tasarlanmış bir kısa oyun yazım ve okuma projesi.
‘Theatre Uncut’ sanat yönetmenleri Callander ve Price, oyun yazarlarının, içinde bulundukları mevcut politik durumlara cevaben yepyeni kısa oyunlar yazmalarını istemişler.
Çalışmalar ilk olarak 2011’de Edinburgh Uluslararası Tiyatro Festivali’nde yapılan okumalarla başlamış. Bu metinler daha sonra, sınırlı bir süre boyunca herhangi bir yerde oynanmak üzere, isteyen herkesin kullanımına sunulmuş.
2011’de ünlü İngiliz ve İskoç oyun yazarlarıyla başlayan projede, 2012 ve 2013’te Amerika, Arjantin, İspanya, Yunanistan, Suriye, İzlanda ve Mısır’dan oyun yazarları da oyunlarıyla yer almış, oyunlar 3000’in üzerinde oyuncu tarafından 4 kıtada 17 ülkede sahnelenmiş.
2008-2009 sezonunda Mark Ravenhill’in 18 kısa oyundan oluşan ‘Vur, Yağmala, Yeniden’ adlı 10 saatlik dev epik çalışmasının tamamını 36 kişilik bir kadroyla sahneye koymuş olan DOT, ‘Theatre Uncut’ ile ‘Vur, Yağmala, Yeniden’in de ötesine geçecek bir çalışmaya girişiyor ; ‘Theatre Uncut’ bitmiş bir proje değil, devam etmekte olan bir süreç. Şu sıralarda DOT’da ‘Makas Oyunları I’ adıyla sahnelenmekte olan ilk dört oyunun ardından, 15 Ocak 2014’de ‘Makas Oyunları II’, ardından da III. ve IV. seçkiler gelecek; yazılmış oyunlar sahnelenmeye devam ederken, projenin İstanbul ayağında tamamlanacak ve yazılacak yeni kısa oyunlar ‘Theatre Uncut İstanbul’ kapsamında, sahnelenmiş olanlara eklenecek. Büyük bir olasılıkla, DOT’un 2009 sezonunun sonunda yapmış olduğu gibi, Haziran 2014’de, proje bütün oyunların aynı gün ard arda sahneleneceği ‘Theatre Uncut’ günleriyle sona erecek.
Makas Oyunları I’de dört oyun
‘Makas Oyunları I’de üç İngiliz ve bir İskoçyalı yazarın oyunlarını izliyoruz. Oyunları Pınar Töre, Ece Dizdar, Tuğrul Tülek, Serkan Salihoğlu, Su Olgaç, Elvin Aydoğdu, Gizem Erdem, Esin Harvey, Özgehan Özturan ve Melisa Kesmez’in oluşturduğu Dot Çeviri Ekibi tercüme etmiş. Çeviri sanıldığından da çok daha ciddi bir iştir. Amaç bir metnin bir başka dilde karşılığını aramak değil, o metni, duygularını, düşündüklerini ve düşündürdüklerini, tadını aynen koruyarak başka bir dilde yeniden yazmaktır. Bu sebeple DOT, mevcut çevirileri olsa bile, sahneledikleri oyunları özgün metninden kendileri çevirerek, hem orijinaline sadık kalmayı hem de kendilerini en iyi ifade edecekleri şekilde dilimize kazandırmayı prensip edinmiş bir topluluk.
Dekor tasarımı Yeşim Bakırküre’nin. Farklı seviyelerde plexiglas düzlemlerle onları birleştiren yatay ve düşey metal iskelelerden oluşan, soyut ama her türlü ortamı çağrıştırabilecek çok işlevsel bir çalışma. Sanırım bütün ‘Makas Oyunları’ bu mekânda sahnelenecek.
Şişman Adam
‘Makas Oyunları I’in ilk oyunu ‘The Fat Man / Şişman Adam’, durmaksızın yalan söyleyen ve her krizden bir şekilde paçayı kurtaran ‘şişman adam kapitalizm’in ve onun dev cüssesine karşı durmanın hikâyesi…
İngiliz yazar Anders Lustgarten’in çalışması bir oyundan çok, İbrahim Selim’in canlandırdığı yazarın alter-ego’sunun, Yunanistan’daki krizden yola çıkarak, kapitalizmin sömürü mekanizmasını çok keyifli bir şekilde açıkladığı ve bizleri “kapitalizmin köpek balığına benzer, atak, jilet gibi ama göbekli şişman adamını s…ye” çağıran bir manifesto. Tek kişilik oyunu, geçen yıl ‘Altın Ejderha / Der Goldene Drache’yi başarıyla yorumlamış olan Serkan Salihoğlu yönetmiş. Yönetmen, kendi tasarladığı videoyla İbrahim Selim’i çok etkileyici bir şekilde eşleştirmiş.
Bazı Şeyler Çok Saçma
DOT’da 2011’de izlediğimiz ‘Orphans / Öksüzler’den tanıdığımız Denis Kelly, ‘Bazı Şeyler Çok Saçma / Things that Make No Sense’de dikenli bir konuya, güvenliğin polisçe sağlanmasıyla, adaletin sağlanması arasındaki giderek artan kopukluğa eğiliyor. Bir kadının, bütün itirazlarını gülümseyerek göz ardı eden iki polis memuru tarafından işlemediği bir suçtan cezalandırıldığı bu kısa ama çarpıcı skeçi, ‘Orphans’ı da yönetmiş olan Tuğrul Tülek sahneye koyuyor. Herkesin suçlu olduğu bir dünyada, henüz doğmamış çocukların bile cinayete teşebbüsten yargılanabildiği sorgu odasında Deniz Türkali, Pınar Töre, Enis Arıkan var.
Pankart
Serkan Salihoğlu, Mark Ravenhill’in, öğrenci direnişlerine bir saygı duruşu niteliğindeki ‘Pankart / A Bigger Banner’ oyununu da sahneye koyuyor. Ravenhill, zamanda bir geriye kaydırma yaparak, günümüzde üniversitede oturma eylemi yapan genç bir çiftle onların 1950’lerdeki akranlarını buluşturuyor ve devrim mücadelesinin dünü ile bugününü karşılaştırıyor. Devrim koca bir hayalden ibaret midir? Bunca zamanda bir yol alınabilmiş midir? Ve “daha iyi bir dünya”yı ümit etmek mümkün müdür? Elvin Aydoğdu, Su Olgaç, Tuğçe Altuğ ve Can Şıkyıldız yorumluyorlar.
Hassas
Murat Daltaban, David Grieg’in ‘Hassas / Fragile’ oyununu hem yönetiyor hem de Tuğrul Tülek’le değişimli olarak oynuyor(muş). Ama Murat Daltaban, çok iyi bir oyuncu olmasına karşın, her zamanki alçak gönüllülüğüyle sahneyi, gerçekten olağanüstü bir oyun çıkaran Tuğrul’a bırakmayı yeğliyor.
“Fragile”, şehirdeki akıl hastanelerinin bütçelerinde kesintiler yapıldığı, kliniklerin kapandığı bir dönemde zihinsel sağlık sorunları olan Jack ile gece penceresine tırmandığı terapisti Caroline arasında tasasızca başlayan, ancak en çok kaybedecek olanların ve iş hayatları daha da karmaşık ve darmadağın hale geleceklerin sorunlarına eğildikçe giderek gerginleşen bir tartışma. Jack’i Tuğrul Tülek canlandırıyor da, bütçe kısıntısı ikinci bir oyuncuya olanak tanımıyor. Peki, bu tek kişilik oyunda Caroline’i kim canlandıracak diye sorarsanız, bunu da oyunu izlediğinizde öğreneceksiniz. ‘Makas Oyunları I’, ilk değerlendirmede, çok iyi sahnelenmiş, müthiş iyi oynanmış, keyifle izlenen eğlenceli bir seyirlik. Ama satır aralarında öyle sert bir eleştiri var ki, oyundan tokat yemiş gibi çıkıyorsunuz. Bir de ne İngiltere’si, ne İskoçya’sı! Anlaşılan bütün dünyanın dibi çıkmış! Oyunun her anı sanki bizim ülkemizde geçiyor!
Not: Henüz “tiyatrolara bakanlık desteksizliği” sorununu hazmetmeye çalışırken, medyada Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara, “Genel ahlak kurallarına uygun” oyun sahnelemeleri için protokol imzalaması zorunluluğu getirdiği iddia edildi. Birkaç hafta önce, “yardımın kesilmesinin Gezi protestolarıyla bağlantılı olduğu iddiaları” için “eğer doğruysa çok talihsiz bir ifade” yorumunu yapmıştım. Bu son iddia “eğer doğruysa daha da talihsiz bir ifade”. Ben hukukçu değilim ama Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, bazı ilgililerin kendi ahlak anlayışlarını ‘genel ahlak’ diyerek bir sanat eserine dayatmanın yönetmeliklere, anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu söylüyor.
İşin sanatsal yanına bakarsak bu yol, başta oyunlarında her türlü “ahlâksızlığın” sergilendiği Shakespeare olmak üzere klasiklerin büyük bir bölümünü sakıncalı görmeye doğru bir gidişin ve beraberinde getireceği “kraldan çok kralcılığın” önünü açar. Şimdiden Şehir Tiyatroları’nda Aristophanes’in Lysistrata’sı ‘Kadınlar Savaşa Giderse’ alt başlığı ile ahlâki bakımdan oldukça arındırılarak (ve de tabii ki içi boşaltılarak) sahnelenmeye başladı bile!
Yukarıdaki satırları yeni yazmıştım ki, gerçekten de tiyatrolara destek verilmesinde ‘genel ahlak kuralları’nın bir kriter oluşturduğunu kabul eden bir resmi açıklama yansıdı! Meğer onyıllardır Marx ve Nazım’a takmış olan Genco Erkal, kemale ermiş yaşından utanmadan ahlâk kurallarına aykırı tiyatro yapıyormuş! Altıdan Sonra Tiyatro, AST, destAR, Boğaziçi Gösteri Sanatları, Ortaoyuncular, Duru Tiyatro, Oyun Atölyesi de öyle. Ya Nedim Saban’a ne demeli! 20 yılı aşkındır Tiyatro Kare’de Türk Tiyatrosu’nun en önemli oyuncularını, dünya tiyatrosunun en önemli oyunlarında seyirciyle buluştururken, rahmetli Macide Tanır’a, Pekcan Koşar’a Çiğdem Selışık’a, Rüçhan Çalışkur’a sahneye çıkma olanakları sunarken, sayısız Afife Jale, Sadri Alışık, Direklerarası ödülleri kazanır ve kazandırırken aslında ahlâksızlık yapıyormuş da farkında değilmişiz!
Bu arda DOT’’un bakanlıktan destek almadığı haberine bir açıklık getirmek gerekiyor. Bazı yazılanların aksine, DOT’a Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2013-2014 sezonu için ödenek verilmiş ancak DOT, aşağıdaki gerekçeyle bakanlığın verdiği ödeneği kabul etmemiştir:
“Ödeneğin, her aşamasında yaşanan büyük belirsizlikler, Türk Tiyatrosu’nun sürekli üretimde bulunan kıymetli isimlerinin ansızın ve hiç bir açıklama yapılmadan ödenek dışı kalmaları ve devlet yardımının protokolünde yer alan sanat üretim sürecini denetleyici ve kısıtlayıcı yeni düzenlemeler nedenleriyle, kabul edilemez olduğunu düşünmekteyiz. Bir kültür sanat fonunun içerik denetleyici ve belirsiz cezai şartlar barındıran kontratlarla kurumlara veriliyor olması, söz konusu fonun çağdaş ve eşitlikçi olması fikrine ve sanatın bağımsız olması ilkesine terstir.”
Her neyse! Tiyatrolar destekli de olsa, desteksiz de olsa, oyun sergilemeye devam ediyorlar. Hazır bir de sahnelerimizi lubunyalar basmışken (lubunyalar gelecek yazımızda!) hepinize (ahlâk kurallarına uygun olmasa bile) keyifli seyirler dilerim.