Özgür Eren
Kardeş Türküler, BGST’nin basın bildirisini facebook hesabından paylaşınca açıklamanın altına ilginç yorumlar geldi. Bildiride seküler tiyatro çevrelerini hedef alan tasfiye sürecini Türk-İslam faşizminin ayak sesleri olarak niteliyor BGST. Aynı zamanda belediyelere ve halkımıza bir çağrıda bulunuyor. Yerel yönetimlerden, halkın tiyatrosuna sahip çıkmasına fırsat vermeleri isteniyor. Özel tiyatroların devletten alamadığı desteği halktan alabilmesinin en anlamlı yolu oyunlarını oynamak ve seyirciye izletebilmek. Kardeş Türküler’in facebook sayfasına gelen birkaç yorumda da “İslam” ile “faşizm”in birarada kullanılmasına dönük tepkiler mevcut. Hatta bu tabirden rahatsız olarak bir BGST projesi olan Kardeş Türküleri takip etmeyi ve dinlemeyi bırakacağını söyleyen de olmuş.
BGST’nin açıklamasını “mütedeyyin” kesime hakaret olarak görmek ya da göstermek bir çarpıtma olur. Çünkü Türk-İslam faşizmi tespiti dini inancın kendisinin değil, ideolojik olarak Türk’lüğü ve İslam’lığı ön planda tutmayan her kesimi baskı altında tutan bir zihniyetin ifadesidir. Peki Kardeş Türküleri severek dinleyenler arasında bile bazılarının şaşkınlıkla karşıladığı bu tespit ne kadar doğru? Olgular üzerinden bir bakalım. Tiyatro alanına odaklanalım.
Şubat 2010 – Provakasyonlar Sonucu Bir Sahne Kapatılıyor
Vakit gazetesi’nde yer alan hedef gösterme amaçlı bir haberde Kumbaracı 50’de sahnelenecek olan “Yala ama Yutma” oyunun “ahlaksız” olduğu şu sözlerle iddia edildi: “Beyoğlu’nda önümüzdeki günlerde sözde ‘Sanat için sanat’ anlayışı adına ahlaksız bir tiyatro sergilenecek. ‘Kumbaracı 50’ tiyatrosu tarafından sergilenecek ahlaksız oyunda bir meleğin kendini porno film setinde insan olarak bulması konu edilecek.”
Kumbaracı 50, Vakit Gazetesi’nin sahnede oynanacak Yala ama Yutma oyunu üzerine başlattığı provokasyonun ardından, ruhsat işlemleri tamamlanmak üzereyken, yangın merdiveninin olmadığı gerekçesiyle kapatıldı. Kısa bir süre sonra da yeniden açıldı.
Nisan 2010 – Kürtçe Tiyatroya Yasak / “Laz Marks”taki Fıkra Davalık Oluyor
Bir ilke imza atan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Batman’ın ilk Kürtçe müzik grubu ve tek Kürtçe Tiyatro gurubu üyelerine 5 yıl boyunca etkinliklere katılma yasağı getirdi. Batman Kültür Sanat Festivali, Newroz kutlaması ve basın açıklamalarına müzik aletleriyle katıldıkları için haklarında “Gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet” iddiasıyla Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılan BKM Müzik ve Tiyatro Grubu üyelerine sanat yapma yasağı getirildi.
Yılmaz Okumuş’un yazdığı Haldun Açıksözlü’nün sergilediği “Laz Marks” oyununa İdil ve Cizre’de salon tahsisi yapılmayarak engelleme yapıldı. Bu oyunda Başbakan’a hakaret edildiği iddiasıyla Açıksözlü’ye dava açıldı.
Haziran 2010 – Bir Üniversite Tiyatrosu Kapatılıyor
Celal Bayar Üniversitesi’nde Danışman Öğretim Görevlisi’nin istifa etmesi gerekçesiyle tiyatro kulübünün (Celal Bayar Üniversitesi İktisat Oyuncuları) çalışmaları durduruldu. Grup dört yıl önce Gogol’ün Müfettiş oyununu sahnelerken kullandıkları argo bir kelime nedeniyle okul yönetimiyle aralarının açıldığını, bundan sonra da altyapı konusunda ve idari anlamda sürekli karşılarına engeller çıkarıldığını belirtmişti.
Temmuz 2010 – ÖKM’nin Kapatılması / “Tayyip Blues” da Davalık
İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi (ÖKM) rektörlük tarafından herhangi bir resmi açıklama yapılmadan kapatıldı.
Yine Temmuz ayında Çatalca Belediyesi tarafından düzenlenen Erguvan Şenlikleri’nde sahne alan Beyoğlu Kumpanya, “Tayyip Blues” adını verdikleri şarkıyı söyledi. Şarkı sözlerinin arasında yer alan “İşportacısın Tayyip” bölümü 3’ü mezun 16 üniversite öğrencisi amatör tiyatrocuyu mahkemelik yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı aracılığıyla yaptığı şikayet üzerine başlatılan soruşturma o gün sahne alan 16 kişi için 2 yıla kadar hapis istemli “Başbakan’a hakaret” davasına dönüştü. Öğrenciler 2011’in Haziran ayında beraat ettiler.
Mayıs 2011 – İsrailli Sanatçılara Tehtid / Sokak Tiyatrosuna Gözaltı
Uluslararası Devlet Tiyatroları Antalya Tiyatro Festivali’ne davet edilen İsrailli Cameri Tiyatrosu ve Uluslararası Akbank Caz Festivali’ne çağrılan İsrailli İtimar Erez (Adama Ensemble) kendilerine yönelik tehditkâr açıklamalar yüzünden Türkiye programlarını iptal etmek zorunda kaldı.
İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı, oynadığı bir sokak oyunu nedeniyle, “Halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla gözaltında ifade verdi.
Kasım 2011 – Şehir Tiyatrosuna Genel Ahlak Ayarı / Bartın’da Çocuklara Tiyatro Yok
Yeni Akit Gazetesi İBBŞT’nin “Mutfak Söyleşileri” oyununu şu sözlerle“ahlaksız” ilan etti: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen ‘Mutfak Söyleşileri’ isimli tiyatro gösterisinde ahlak sınırlarını zorlayan ifade ve görüntüler yer alıyor. Mutfak Söyleşileri isimli oyun kırmızı noktalı filmleri aratmıyor. Belediye salonlarında sahnelenen ve 16 yaşından küçüklerin izlemesi sakıncalı olan bir saatlik gösteride oyuncuların ellerinden içki, ağızlarından ise küfür eksik olmuyor. 16 yaş yasağı olan gösteriyi onlarca çocuk da izliyor.”
Bartın’da tiyatrocular son 5 senedir yerel idarecilerin tavrından dolayı çocuk tiyatrosu oynayamadıkları şikayetini gündeme getirince Milli Eğitim Müdürü tarafından herkesin ortasında aşağılandılar. Müdür, “Biz çocuklara tiyatro miyatro istemiyoruz” dedi.
Aralık 2011 – Fransa’ya Boykottan Moliere de Nasibini Alıyor / Sanatçılar da Terörist olabilir
Fransız meclisinin Ermeni soykırımıyla ilgili yasayı kabulünün ardından Yenibosna Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’nde ‘Moliere Efendi’ adlı oyun sergilenemedi. Oyunlarını Türkiye’nin çeşitli okullarında sahneleyen Tiyatro Boğaziçi’ni temsilen, yönetimin daveti üzerine okula giden İlker Yasin Keskin’in anlatımına göre Müdür Abdi Erdoğan önce sahne için kira istedi, sonra bir velinin “Moliere istemeyebilir öğrencilerimiz” uyarısıyla Fransa’ya boykot konusundaki hassasiyete dikkat çekerek oyundan vazgeçti.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, “terör”ün sadece “dağda, bayırda, sokakta, arka sokaklarda” olmadığını ifade ederek hedef genişletti: “Terör örgütünü, yaptığı resmin tuvaline, yazdığı makalesine, fıkra ve şiirlerine, sanatına yansıtarak destek verenler de var.” Bunun üzerine sanatçılar tepkilerini İdris Naim Şahin’e yazdıkları bir mektupla dile getirdiler.
Şubat 2012 – İskender Pala’dan Ahlak Bekçiliği
İskender Pala, yazdığı bir yazıda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın “Günlük Müstehcen Sırlar” adlı oyununu genel ahlaka uymadığı savıyla hedef gösterdi: “Eğer bu oyunun amacı seyirciye teşhircilik hakkında hayat dersi vermek ise buna devlet parasıyla bayağılıktan başka ne denir?”. Ayrıca şu sözlerle de kurumsal olarak şehir tiyatrolarını hedef tahtasına koyuyordu: “İBBŞT oyunlarında yüzde 80 cinsel sululuk ve müstehcenlik var”.
Nisan 2012 – Provokasyonlar Sonuç Veriyor: Şehir Tiyatrolarına Darbe
Şehir Tiyatrolarında bir yönetmelik değişikliği yapılarak tiyatrocu olmayan bürokratların tiyatro yönetimine gelmelerinin yolu açıldı. Bu yönetmelik değişikliğinin ardından Ayşenil Şamlıoğlu İBBŞT yönetiminden alındı. Tiyatrolar bu yönetmelik değişikliğini 151 saat süren bir Tiyatro Maratonu’yla protesto etti.
Haziran 2012 – Bu Aristophanes de Çok Müstehcen Canım
Kültür Bakanlığı`nın Türkiye´nin farklı şehirlerinde il ve ilçe kütüphanelerine dağıttığı Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi, Elazığ İl Halk Kütüphanesi tarafından müstehcen içerikli olduğu gerekçesi ile iade edildi. Müstehcen bulunan şey ise dergi içindeki bilimsel bir makalede yer alan M.Ö. 5. YY’a ait görsellerdi.
Aralık 2012 – Ülkücülerin Protestosundan Sonra Oyun Gösterimden Kaldırıldı
Şehir Tiyatroları’nın oyunlarından Vasıf Öngören’in yazdığı Zengin Mutfağı, ikinci gösteriminde bozkurt işareti yapan iki seyircinin müdahalesine maruz kaldı. Saldırganlar seyirciler tarafından protesto edildi. Ve salonu terk ettiler. Oyun sadece üç hafta oynandıktan sonra gösterimden kaldırıldı.
Ocak 2013 – Kültür Bakanı Değişiyor / Grup Yorum Baskınında Tiyatroculara da Tutuklama
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay görevden alınarak yerine Ömer Çelik getirildi. Ömer Çelik’in ilk icraatı üst düzey bürokratların istifasını almak oldu. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin dışında tüm bürokratlar istifasını verdi.
İdil Kültür Merkezi’ne yapılan baskında, İdil Tiyatro Atölyesi’nden iki oyuncu “ihtimaller ve gizli tanıkların ifadeleri” nedeniyle tutuklandılar.
Şubat 2013 – Amatör Tiyatrolar Telifle Boğuşuyor / DT’ye de Genel Ahlak Ayarı / Manyas’ta Sürülen Bir Lise Müdürü
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın Sezuan’ın İyi İnsanı oyunu için ONK ajans tarafından telif ücreti talep edilmesinin ardından amatör tiyatro grupları bu ve benzeri telif uygulamalarını tartışmaya açtılar. Farklı gruplardan gelen bilgiler, telif uygulamalarının son yıllarda arttığını gösteriyordu. Amatör tiyatro alanını daraltan bu neoliberal yaklaşımın ise tiyatrocular arasında giderek daha fazla meşruiyet kazandığı ortaya çıktı.
İhlas Haber Ajansından Emin Genç, yayınladığı haberde DT’de oynanan “Çirkin” adlı oyunu sapıklık olarak niteliyordu: “Oyunda anne ile oğlu arasında yaşanan ensest ilişki çok doğal ve sıradan gösterilirken grup seks de mizah kılıfı altında sunuluyor.” Bu haberi İstanbul DT Müdürlüğü ve TEB Başkanı Üstün Akmen açıklama yaparak kınadılar.
MEB, Yılmaz Erdoğan’ın “Kadınlık Bizde Kalsın” adlı oyununu öğrencilerine oynatan Manyas Lisesi müdürü Ali Kürşat Özgüler’i “öğrencilerin ahlakını bozduğu” gerekçesiyle sürdü.
Haziran 2013 – Meğer Gezi Olaylarını Mehmet Ali Alabora Planlamış
Gezi olaylarının ardından Oyuncular Sendikası Başkanı ve Mi minör oyununun yönetmeni Mehmet Ali Alabora hakkında bir linç kampanyası düzenlendi. Mi Minör oyunun’da Gezi eylemlerinin provasını yaptığı iddia edildi. Alabora’yla dayanışan sanatçılar geniş çapta bir imza kampanyası başlattı.
Kasım 2013 – Ve Bakanlık Yardımları Açıklandı
Kültür Bakanı Ömer Çelik, yeni sezona imzasını attı. Kültür Bakanlığı’nın yardımları açıklandığında birçok tiyatronun bu yıl liste dışı kaldığı ortaya çıktı. Bu tiyatroların hepsinin gezi eylemlerinde vatandaş olarak yer almış tiyatrocular olması bir tartışmayı beraberinde getirdi. Bu gündem sıcaklığını korurken tiyatrocu Barış Atay, Redhack soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Sebep yine Gezi eylemleriydi.
Bakanlık yardım alan tiyatroları da tehdit etmekten çekinmedi. Yardım protokolüne bu yıl eklenen 14. Maddede, oynanan oyunların genel ahlaka uygunluğu bir zorunluluk haline getiriliyordu. Genel ahlaka uymayan oyunlar için verilen yardım yasal faiziyle birlikte geri alınacaktı.
Aralık 2013 – İTÜ’de Amatör Tiyatro İçin Koridorlar Bile Kapalı / Sıra Devlet Tiyatrolarında…
İTÜ Taşkışla Sahnesi, yeni eğitim öğretim yılında yeni kulüp üyeleriyle tiyatro çalışmalarına başlayacaktı ki her zaman çalışma yaptıkları Habitat Holü’nün bu yıl derslik olacağını öğrendiler. Aynı zamanda İTÜ Kültür Sanat Birliği’nin Oditoryumu’nun öğrenci faaliyetleri binası olacağını öğrendiler. Bu binada tiyatro salonu olup olmayacağı ise meçhul. Ve yine aynı zamanda öğrenciler Maçka kampüsündeki bodrum katında yer alan sahnenin depoya dönüştürüleceği öğrendiler. Bir şirket konferans için kiralamak istediğinde ya da dizi çekimi için başvurulduğunda açılan okul salonları, koridorları amatör tiyatrocuların ihtiyaçları söz konusu olduğunda kapanıyor. Bütün bunlara dur demek için 5 Aralık’ta İTÜ’lü tiyatrocular, öğrenciler ve asistanlar Rektör’ün uygulamalarını protesto eden bir eylem yaptılar.
Aralık ayında Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera Balesi ve Senfoni Orkestraları’nın özelleştirilmesi tartışmalarının da kızıştığına şahit olduk. Henüz netleşmese de İngiltere’deki Arts Council’i örnek alan bir Türkiye Sanat Kurulu’nun kurulması gündemde. Bu konuda bir yasa tasarısının hazırlandığı belirtiliyor. Ancak İngiltere’deki gibi özerk bir kurul olmaktan çok atama usulüyle göreve gelecek olan bu kurulun önceliğinin de milli değerlerin taşıyıcısı olan projelerle yerli yazarları içeren projeler olacağı resmi ağızlardan dillendiriliyor. Ayrıca yukarıdaki gelişmeleri düşündüğümüzde bu kurumun uygulamada sadece belli bir ideolojik söylemi dillendiren tiyatro projelerini destekleyeceğini öngörebiliriz.
Sonuç Olarak
Mimesis Sahne Sanatları Portali’ndeki verilerden hareketle son üç yılın olaylarını sıraladım. Elbette atladıklarım olmuştur. Özellikle amatör tiyatro alanında bahsedilenlerin buz dağının görünen kısmı olduğundan şüphem yok. Ancak bu kadar veri bile devletin son yıllarda üç alanda bir yeniden düzenlemeye gittiğini gösteriyor.
1) Özel tiyatrolar kapitalist rekabetçi koşullarda tutunmakta zorlandıkları ölçüde devletin ve yerel yönetimlerin maddi / altyapı desteğine daha fazla ihtiyaç duyar hale geliyorlar. Bakanlık yardımlarında yapılan ideolojik ayrım ve genel ahlaka uygunluk zorunluluğunun getirilmesi bu alana ciddi bir müdahalede bulunulduğunu gösteriyor. Mesaj net: “Eğer milli değerleri sahiplenmiyorsan ve genel ahlaka uymuyorsan – yani Türk-İslam sentezine yakın durmuyorsan yardım alamazsın. Hatta yönlendirdiğim basın kuruluşları tarafından hedef tahtasına oturtulmaktan kurtulamazsın. Çok sivrilirsen seni hukuk yoluyla da hizaya getirmesini bilirim.”
2) Amatör tiyatroda ise ikili bir süreç işliyor. Devletin amatör tiyatroyu desteklemesi gerektiği unutturularak bu tiyatrolar neoliberal piyasa koşullarında kendilerine fon bulmaya itiliyorlar. Sanatçı telifi gibi aslında amatörlerin ödememesi gereken kalemler onların sırtına yükleniyor. Diğer yandan üniversite yönetimleri ya da yerel idari birimler gerekli kontrolü yapıp muhalif unsurları ayıklama yoluna gidiyorlar. Boğaziçi’nde, Taşkışla’da ya da ÖKM’de olduğu gibi amatör tiyatroların kullandığı salonlar nasıl kar getiren işletmelere dönüştürülür, onun yoluna bakılıyor. Destek verilecekse de tabi ki ideolojik bir süzgecin işlediğine kuşkumuz olmasın.
3) Şehir ve Devlet tiyatroları gibi ödenekli kurumlarda da ikili bir süreç var. Bu kurumların bir dönüşüme, değişime muhtaç olduğu aşikar. Ancak bunun için ademi merkeziyetçi ve halk yararını gözeten, halkın tiyatroya katılımını özendirecek modellerin inşası için uğraşılacağına bambaşka bir yol tutuluyor. Bir yandan medya yoluyla yıpratma ve hedef göserme kampanyaları düzenleniyor. Bakın bu tiyatrolar “bizim” değerlerimizi yansıtmıyor, deniyor. Bizim değerlerimiz ise tabi ki yine Türk-İslam değerleri oluyor. Diğer yandan ise ya Şehir Tiyatrolarında gerçekleşen darbe gibi yönetim mekanizması değiştiriliyor; ya da Türkiye Sanat Kurulu tartışmalarında olduğu gibi merkezi iktidara bağlı ve sanatsal idareyi tek elde tutan modeller geliştiriliyor.
Bütün bunlar aşama aşama uygulanıyor. Ve evet belki de gerçekten hedef 2023. On yıl sonraki Türkiye’nin sanat paradigması halk tarafından değil devlet tarafından baskıyla, yasaklamalarla, hedef göstermelerle belirleniyor. Bunun adı faşizmse eğer, şu duyduklarımız Türk-İslam faşizminin ayak sesleri değil mi?
2 yorum
üniversitelerde ki üniversite faaliyet gruplarının kullandığı tüm salonlar sermayeye pazarlanıp bir daha kullanılmamak üzere kapatılıyor. Hak arayan öğrencilerin okul yönetiminden aldıkları yanıt ise; artık A yada B şirketiyle konuşun muhattap biz değiliz oluyor.
Okul yönetiminin muhatap olarak şirketleri göstermesi artık sosyal devlet algısının tümüyle ortadan kalktığını gösteriyor. İTÜ’de de salon projesine fon buldurmak için öğrencileri şirket şirket dolaşır hale getirmişler. Bu noktada artık öğrencilerin tepki düzeyi önem kazanıyor. İTÜ’deki eylem iyi bir örnek. Geçen sene amatör tiyatroların başlattığı telif tartışması da iyi bir örnekti. Ancak bu konuda bir süredir bir hareketlilik görünmüyor.