Kültür bakanlığı yardımı alacak topluluklar geçtiğimiz gün bakanlık sitesinden yapılan açıklamayla kamuoyuna duyuruldu. Ancak geçtiğimiz sene ve daha uzun bir süredir bakanlık yardımı alan bazı tiyatro kurumları bu sene listede yer almadılar. Medyada bu toplulukların Gezi sürecine destek veren kurumlar oldukları ve hükümet tarafından ceza olarak bu sene yardım alacak gruplar arasında gösterilmedikleri yaygın görüşü oluşturuyor. Nitekim bazı gruplar, durumu protesto eden kamuoyu açıklamaları bile yapmaya başladı. (Konuyla ilgili haberlere özel tiyatrolara devlet desteği başlıklı dosyadan ulaşabilirsiniz.)
Öncelikle bu bir iddia. Ortada bakanlık tarafından yapılmış herhangi bir açıklama yok. Yardım almayanların gerekçeleriyse henüz açıklanmadı. İlerleyen günlerde bu konuda bir gelişme olacağı kesin. Öte yandan iddianın gerçekliğine dair hükümet tarafından yaratılan güçlü bir atmosfer olduğunu da belirtelim. Gezi sonrası hayatın pek çok alanında yaratılan cadı avı bunlardan biri örneğin. Ne var ki şunu da söylemeden geçmemek gerekiyor: Bu iddia bir yönüyle sorunlu bir algıyı da inşa ediyor. Evet, fon alamayan gruplara bakıldığında Gezi olaylarında ön plana çıkan gruplara fon desteği verilmediği yönünde yorum yapılabilir.Ama yardım almaya hak kazananlar arasında Gezi’ye aktif katılmış birçok grup ve sanatçının olduğu da söylenebilir. Bu ikircikli durumu görmezden gelerek bir söylem kurmak da zor. Tiyatro toplulukları bu durumu dikkate alarak bir söylem kuracak mı, hep birlikte göreceğiz.
Tiyatro gruplarının devlet karşısında “muhtaç” veya “aciz” bir konumda olmaması, vatandaşın vergileriyle oluşan bütçeden sanatçılara verilen payın dağıtımında demokratik bir modelin inşasını gerektiriyor. Her şeyden önce bugüne kadar bakanlık yardımı konusunda halihazırda düzgün bir işleyişin olmadığının itiraf edilmesi gerekiyor. Örneğin bakanlık ve seçici kurul hangi kriterleri baz alarak bazı gruplara yardım yapıyor ya da yapmıyor? Bu sorunun yanıtı verilmeden düzgün bir tartışma ve tavrın örgütlenemeyeceği açık değil mi?
1 Yorum
Tiyatrolara bakanlık desteği zaten tartışmalı ve çarpıklıklara konu olduğu bilinen bir gerçekti. Önemli olan bir şekilde yardımı alabilmekti. Alan alır, alamayan avucunu yalardı.
Hükümetin tiyatrolara dönük politikasının 2011 yılından sonra değiştiğini ve seküler tiyatro çevrelerini Atatürkçü, solcu, liberal, özgürlükçü vs. dinlemeden baskı altına aldığı biliniyor. Ertuğrul Günay’ın bakanlıktan gitmesinin anlamı da buydu.
Gezi direnişi tiyatrocuları aşacak şekilde bir karşılaşmaya neden oldu. Gezi direnişine destek veren sanatçıları içeren bir kara liste oluşturuldu. Bu çeşitli web sitelerinde yayınlandı. Özel tiyatrolar alanına da bir darbe vurulması beklenmesi gereken bir şeydi ve bekleniyordu. Beklenen oldu.
Darbenin kısmi olması bu gerçeği değiştirmez. Zaten hükümet istese de toplu cezalandırmaya gidemez. O konuda eli zayıf. AB ile ilişkiler filan var. Aşamalı yapar. Yıllardır yaşanan bu. Bu şekilde seküler tiyatroyu tasfiye programını işletir.
Tiyatrocuların bu gidişat karşısında birlikte davranamaması, apolitik ve örgütsüz bir davranması, dayanışma ve karşılıklı saygı duygusunun yeterince olmaması, dar alanda kısa paslaşmalara çokça prim vermesi vs. hükümetin Türk-İslam ideolojisini dayalı saldırganlığı karşısında tutulmaya yol açıyor.
Ne yapılması lazım sorusunu ciddiyetle sordukları ve biraz da Gezi ruhunu imdada çağırdıkları takdirde, bir çıkış yolu bulabilirler düşüncesindeyim.
Yapılması gereken belli:
Şu anda devletten alamadıklarını halktan almak için örgütlensinler. Şu aşamada Kültür Bakanlığı yardımını alamamak bir şans, alınmışsa kabul etmek büyük bir hatadır.