Üstün Akmen
Kültür ve Turizm Bakanlığının, özel tiyatroların projelerine yönelik yapılan destek listesinde, geçen yıllar destek alan tiyatrolardan bazılarına yer verilmezken, adı sanı duyulmayan kimileri listeye dâhil edildi. İşin esası destekten men edilen tiyatro grupları, zannım o ki “Gezi eylemlerine destek verdikleri ve katıldıkları” gerekçesiyle “tu kaka” ilan edildi.
Gel gelelim Bakanım, Kültür Nazırım öyle demedi.
Bu yıl Bakanlıktan yardım alamayanlara gönderilen resmi yazılarda “Bakanlıktan yardım alamama” gerekçeleri “düzenli perde açmıyor”, “Türk tiyatrosunun geleneğini yaşatmıyor”, “Türk oyun yazarlarına öncelik vermiyor”, “yurt içi turneler düzenleyerek Anadolu’ya sanat götürmüyor” olarak gösterildi.
“Ucube”
Aslına bakarsanız Mehmet Aksoy’un “İnsanlık” yontusu değil, ama Kültür ve Turizm Bakanlığınca yerel yönetimlerin, derneklerin, vakıfların ve özel tiyatroların projelerine yapılacak yardımlara ilişkin yönetmeliği ucubeydi.
Proje bazında verilen yardımların hangi kurumlara ve ne kıstaslarla verileceği net değildi. Bakanım Cefakâr’ımın gösterdiği gerekçelerse palavradan öte geçemedi.
Zira Ömer’im Çelik’im, bir kültür ürünü olarak uygarlığın göstergelerinden olan tiyatroyu kamu yararı kavramı içerisinde düşünememekteydi.
Oysa ortak iyiliğin sağlanmasında devlet kamunun eğitim, sağlık gibi gereksinimlerini karşıladığı gibi kültür ve onun bir parçası olan tiyatro gereksinimini de bal gibi karşılamak zorunda değil miydi?
Üstelik kamu yararına yönelik bu görevler, toplum bireylerinden toplanan vergilerle yerine getirildiğine göre, tıpkı eğitimde fırsat eşitliği ilkesi gibi sanat ürünlerinin ve tiyatronun halka açılmasında da fırsat eşitliği ilkesi göz ardı edilebilir miydi?
Bakanım Çelik Yüreklim
Neyse ne, Bakanım Çelik Yüreklim’in kafası, devlet yardımının amacının ulusal kültür ve çağdaş anlayışa uygun etkinlikleriyle kültür ve sanatımıza hizmette bulunan ve gelişmekte olan özel tiyatroların projelerine destek vererek tiyatro sanatının yaygınlaşıp sevilmesini sağlamak olduğuna kafası basmadı.
Desteğin yerli oyun yazarlarını özendirmek, oynanan oyunların kalitesini yükseltmek ve bu yolla da Türk tiyatrosunun gelişmesini ve tanıtılmasını desteklemek amaçlı olduğuna inanmadı.
Bu yıl, destek listesinden aforozlanan tiyatroların bu özellikleri yıllardır taşıyan gruplar olduğunu gözünün ardına taktı.
Sonra listeyi önüne aldı, 9. maddeye göre söz konusu tiyatroların “projeleri kültür sanat ve turizm değerlerini yaşatıcı, yayıcı, tanıtıcı, destekleyici olma niteliğine ve yeterliliğine sahip değil” kararına vardı.
Güya bu tiyatrolar, sezon içinde yeterli sayıda perde açmıyorlarmış.
Güya Türk tiyatrosunun geleneğini yaşatmıyorlarmış.
Güya Türk oyun yazarlarına öncelik vermiyor ve yurt içi turneler düzenleyerek Anadolu’ya sanat götürmüyorlarmış.
Bakanım Adanalım, attı da attı.
SSS’yi Tanımıyor
Alıştık artık, topluma düpedüz bilinçli olarak yalan söyleniyor.
Tamam, destek almak “ebedi bir hak” olamaz, ama Ömer’ime sormak isterim: Acaba bu yıl destek alamayan tiyatroların hangisi ulusal kültür ve çağdaş anlayışa uygun etkinlikleriyle kültür ve sanatımıza hizmette bulunmamakta?
Biliyorum ki Bakanım Civanım, bunu açıklayamaz.
Sadece Bakanım değil, kurul üyeleri de açıklayamaz, çünkü kurul üyeleri de destek verdikleri ya da vermedikleri grupların hiçbirini tanımaz.
Destekte “Gezi”nin rolü yoksa o halde bu yıla kadar destek alan tiyatro gruplarını “yaşatıcı, yayıcı, tanıtıcı, destekleyici olma niteliğine ve yeterliliğine sahip olmadıkları” gerekçesiyle listeden çıkaramaz.
Çıkaramadığı gibi, Kültür Nazırım Ömer’im, sanki ardı ardına tiyatro salonları açıyormuş gibi, sanki tiyatroları yıllardır kullandıkları salonlardan atmıyormuş gibi, bu grupları “sezon içinde yeterli sayıda oyun oynamıyorlar” diye suçlayamaz.
“Türk tiyatrosunun geleneğini yaşatmıyorlar” diyerek saçmalayamaz.
“Türk oyun yazarlarına öncelik vermiyorlar”, “Yurt içi turneler düzenleyerek Anadolu’ya sanat götürmüyorlar” diye zırvalayamaz, çünkü örneğin Samsun Sanat Tiyatrosunun yılda tam yüz yirmi gün yurt içinde turne yaptığından, kurulduğundan beri repertuarına tek yabancı eser almadığından Kültür Bakanı olarak haberi bulunmadığını bilse bile açıklayamaz.
Değersiz Kurul
Diğer taraftan, Değerlendirme Komisyonunun (Refik Erduran’ı, Turgay Nar’ı, Semih Çelenk’i tenzih etmek isterim, ama) bana göre hiçbir değeri yoktur.
Semih Çelenk’in: “Bu komisyondan istifa etmemi isteyen, bekleyen, öneren meslektaşlarıma anımsatmak isterim ki, ‘Değerlendirme Komisyonu üyeliği 1 (bir) gün sürmektedir. Sürekliliği yoktur. Bundan ötürü de şu an üyesi olmadığım, hatta kendisi de var olmayan bir komisyondan ne benim ne de başka bir üyenin ‘istifa’ etmesi mümkündür” mealindeki sözlerini külliyen yanlış ve yakışıksız olarak değerlendiriyorum.
Yararlandırmamaya karşı olan üyenin karşı çıkışını “ilgili komisyonun toplantısı sırasında, hem sözlü olarak ayrıntılı bir biçimde hem de kullandığı karşı oyla ortaya koyması” yetmemekte, kanımca pılısını pırtısını toplayıp toplantıyı terk etmesi gerekmekte.
Bir gerçek daha var: Çok merak ediyorum yahu; bu ülkenin aydınları dillerini, medya mensupları kalemlerini bir yerlerine sokarak acaba daha ne beklemekte?