[Zeynep Altıok Akatlı’nın Kaya İlhan’ın vefatıyla ilgili Odatv’de yayınlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.] “Elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek…” Attila İlhan
Pasparlak bir yıldız daha düştü geçtiğimiz gün.
Kaya İlhan… Türkiye’nin ilk balerini sessiz sedasız ayrıldı dünyamızdan.
Onu tanıma şerefine erişmiş şanslı kişilerden biriydim. Ölümden sonra buluşmalara en çok inanmak istediğim şu günlerde onunla tanışmama vesile olan sevgili annemle karşılaşmasını umdum kötü haberi aldığımda. Ütopik bir hayal diyelim.
Kaya hanımı 1998 yılında annem Füsun Akatlı’nın büyük umut, inanç ve istekle kurduğu Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde tanıdım. Annem bu bölümü kurarken uluslararası düzeyde tüm emsalleri incelemiş, Türkiye’de henüz olmayan bir model uygulamak istemişti. Öyle ki dans, müzik, dövüş sanatları, gibi alanlarda uygulamalı dersleri, temel tiyatro derslerini destekleyecek sekilde planlamıştı. Herbiri alanında çok özel ve deneyimli isimlerle bir ekip kurmuştu. Kimler yoktu ki o ekipte; Engin Uludağ, Ali Taygun, Seçkin Selvi, Engin Cezzar, Sönmez Atasoy, Tijen Par, Yekta Kara, Gürhan Elmalıoğlu, Zeynep Avcı, Nilgün Onat, Yeşim Alıç… Tiyatro dünyasının yurt içi ve dışından son derece değerli isimlerinin konuklukları ile geçen zengin bir 7 yıla emek verilmişti. İşte Kaya hanımı bu ekipte annemin daima müstesna bir yere koyduğu, kendisinden yaşça büyük bu genç hanımdan aldığı ışığı heyecanla anlatmasıyla tanıdım ve hemen ardından da tanışma şansına eriştim.
Kaya hanım hayat doluydu. Yerinde bir an duramayan, anlattıklarını zarif bir dansı andıran hareketlerle ve adeta sahne üzerindeymiş gibi dramatize eden, yaşama bağlılığı ile göz kamaştıran, gözlerindeki ışıkla karşısındakine de yaşama sevinci veren ve büyük hayranlık uyandıran biriydi. İlk derste –ki o zaman 70’lerinde olmalı- uygulamalı dans derslerinin öğretmeni olarak, bu yaşta biriyle karşılaşan ve şaşkınlık yaşayan öğrencilerin bu ilk dersin sonunda kendilerinden utanarak ve büyük hayranlık duymalarına sebep olan bir zenginlikle ayrıldıklarını öğrenmiştim.
Annemin aklına, ilkelerine, emeğine saygısını her fırsatta dile getiren bu zarif hanım, onun kişisel ve akademik tiyatro deneyimine de ufuk açmış, gelişimine destek olmuştu. 2000 yılında annemle Kaya hanımın 2 yıllık ısrarı hatta ısrarın ötesinde gayreti ile, onun yaşamının büyük bir bölümüne tanıklık eden çok sevgiyle can aldığı kenti New York’a gittik. Kaya hanım annem gibi bir sanatçının, düşünürün mutlaka bu şehri, bu şehrin tiyatrosunu, Brodway’i, Off Brodway’i, sokak deneyimini yaşaması gerektiğini vurgulamış ve adeta annemin bu kentle tanışmasını bizden çok istemişti. Ne kadar minnettarım. Annemin de büyük minnetine tanığım. Kaya hanım bu seyahati adeta gün be gün planlamış, kalacak yerimizden gideceğimiz oyunlara kadar seçmiş, düzenlemişti. Sayesinde düşen en parlak yıldızlardan müzik dehası İlhan Mimaroğlu ve sevgili eşi Güngör Mimaroğlu’nu tanıdık. Bize en büyük armağanı da buydu belki. 15 günlük NewYork seyahatimizin en unutulmaz sohbetlerini İlhan beye borçluyuz. Brodway’de Cabaret’I izlememe ve büyülenmeme vesile olan Kaya hanımın üzerimde yarattığı etkinin yüzde birini birinde bırakabilsem keşke…
Türkiye Kaya hanımın Cumhuriyet’in ilk balerini olduğunu ölüm haberiyle öğrendi. Çok geç değil mi?… Bunun utancı ile yazdım. Sevgi saygı ve özlemle anacağım. Daima ve ömrüm oldukça…
“sen beyaz bir kadınsın
karanlıkları dinleyen
uzaktaki
sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
yorgun başını
üşümüş yastığına koyuyor musun
uyuyor musun?” Attila İlhan