Mimesis Çeviri / Balerin mi olmak istiyorsun? Sorun değil. Ama koreograf olma hayali olan kızlar camdan engeli göze almalı…
Guardian. 28 Nisan 2013, Çeviri: Banu Açıkdeniz
Zıplamadan önce bak. Jasmin Vardimon Topluluğu Sadler’s Well’deki Justita gösterisi öncesi provada.
Ulus olarak pek çok koreografa sahibiz. Matthew Bourne, Akram Khan, Wayne McGregor, Liam Scarlett, Christopher Wheeldon… liste uzayıp gidiyor. Hepsi oldukça beğeni toplayan, dünya çapında isimler, biletleri yıllar öncesinden tükeniyor. Peki neden kadın meslektaşları görünür olmak için mücadele ediyorlar? Britanya dansı, Ninette de Valois ve Marie Rambert gibi kadınlar tarafından kurulmuşken ve erkeklerden çok daha fazla sayıda kadın istihdam ediliyorken neden üst düzey kadın koreograflar yok?
Bir kadının, Kraliyet Operası’nda (Royal Opera House) bir baş eseri sahneye koymakla görevlendirilmesinden bu yana tam 14 yıl geçti. Eğer bu durum, Devlet Tiyatrosu’ndaki (National Theatre) oyun yazarları ya da Tate’deki oyuncular için geçerli olsaydı rezalet çıkardı. Fakat Britanya dansının bayrağını taşıyan kurumda yaşanan bu ihmalkarlık kamuoyunun gözünden kaçtı. Aynen Kraliyet Balesi (Royal Ballet) ve National Gallery’nin ortak projesi Metamorphosis: Titian 2012’de olduğu gibi. Projede yer alan 15 sanatçı ve koreograftan hiç biri kadın değildi. Projenin, feminen gücün tezahürü olan tanrıça Diana’yı konu aldığı düşünüldüğünde de ironik bir karardır bu.
Tarihsel olarak Martha Graham, Pina Bausch gibi öncü koreograflar tarafından şekillendirilen bir alan olan çağdaş dansta bile, erkekler kadınlardan çok daha ön plandalar. Birleşik Krallık’ta Fleur Darkin, Shobana Jeyasingh, Charlotte Vincent ve yıllardır sabırla kariyer yapmaya çalışan daha pek çok kadın koreograf var. Fakat neredeyse her zaman büyük işleri erkek meslektaşları alıyor, hatta zaman zaman kendilerinden daha deneyimsiz olanlar bile… Edinburg’lu koreograf Janis Claxton, “Zanaatimiz üzerine uğraşıp didinirken sadece küçük fırsatlara erişebilen bizler için erkeklere, aslında henüz hazır olmadıkları fırsatlar sunulduğunu izlemek bir kabustu” diyor. “Kadınlar mesleği bırakıyorlar çünkü erkek meslektaşlarına sunulan destek onlara verilmiyor, sürekli olarak bu insafsız cinsiyet eşitsizliğine zorlanmak gerçekten çileden çıkarıcı.”
Balede kadın koreograflar gerçekten az sayıdadır ve bu durumda bale okullarının az da olsa payı vardır. Erkek çocuklar başlangıçtan itibaren kendilerini birey olarak görürler, kızlarsa vazgeçilmez olmadıklarını, her an başka biriyle değiştirilebileceklerini hızlıca öğrenirler ve sonuç olarak “uyum sağlamak” (1) için fazlaca kaygılı hale gelirler.
Kraliyet Balesi’nden bir solist “Ben öğrenciyken, en büyük övgü size ‘iyi bir kız’ olduğunuzun söylenmesiydi.” Bu durum, sadık ve uysal corps de balet(2) dansçılarında işe yarasa da, yaratıcı kariyerleri konusunda proaktif olmak isteyen genç kadınları teşvik etmiyordu. Profesyonel bale kumpanyalarında, erkek meslektaşlarına nazaran daha ağır iş yüküyle ve daha büyük bir rekabetin getirdiği stresle karşılaşan kadınların pek azı koreograflığı düşünebilecek enerji ve hevese sahip oluyorlar (pointe (3) çalışması ile ilgili zorunluluklarından bahsetmeye bile gerek yok).
Ve kağıtları kendi aleyhlerine karılmış halde bulanlar. Vanessa Fenton’ı ele alalım. Kraliyet Balesi 2001 yılından beri Kraliyet Opera Evi’nin Clore stüdyosunda Alastair Marriott, Liam Scarlett, Jonathan Watkins ve Fenton gibi kumpanyanın genç dansçıları tarafından hazırlanan işlerin sergilenmesi için koreografi akşamları düzenliyordu. Bu akşamlardan birinde, yapıcı tavsiyelerde bulunabileceklerini hissettikleri genç bir koreografı seçmeleri için eleştirmenleri davet etmişlerdi; ben Fenton’ı seçtim. Erkeklerin hazırladıkları daha nizami çalışmaların aksine Fenton dolambaçlıydı, garip kostümler içindeydi ve tam olarak netleşmemiş fikirlerle doluydu. Koreografiyle uğraşmasının ve bir corps de ballet dansçısı olarak çalışmasının yanı sıra, aynı zamanda Middlesex Universitesi’nde İngiliz edebiyatı bölümünde okuyordu.
Fenton’la haberleşmeye devam ettik. Fikirleri üzerine konuştuk; bir sonraki sene, lisans derecesini aldıktan sonra, RD Laing’in şiirlerini telefon mesajları olarak yeniden kurgulayan Knots adlı bir bale hazırladı. Sadece koreografik olarak değil entelektüel olarak da oldukça hünerli olan bu iş, Fenton’ın gelecek vadeden bir sanatçı olarak öne çıkmasını sağladı.
“Koreograf olmak istiyordum,” demişti bana. “Gerçekten, Kraliyet Balesi’nin yönetmeni olmak istiyordum. Kumpanyayı seviyordum, onlar için her şeyi yapardım.”
Fakat bunlar gerçekleşmedi. Fenton’ın edebi çalışmaları hocalarının kafasını karıştırıyordu: “Bana, ‘Bunu neden yapmak isteyesin ki?’ diye soruyorlardı”. Erkek meslektaşlarının koreografileri ciddiye alınırken (Marriott, Scarlett ve Watkins Kraliyet Opera Evi ana sahnesinde görevler alacaklardı), Fenton’ın çarpık ve sofistike çalışmalarının stüdyo performanslarının ötesine geçmesine hiçbir zaman izin verilmiyordu. “Görüp görebileceğim tek şey yönetmenin başımı sıvazlamasıydı-‘Aferin, akıllı kız’- o kadar”. Yavaş yavaş Fenton hiçbir zaman bir çıkış yapamayacağını fark etti. “Diğer herkesin bir şans yakalayabildiğini gördükçe kahroldum. Bana tek bir şans bile verilmedi. Ve bu benim kalbimi kırdı.”
Fenton Kraliyet Balesi’nden ayrıldı, geriye baktığında şunu fark etti; yeteneğine rağmen ana sahnede görev almak gibi bir umudu hiçbir zaman olmamıştı. Aslında olabilirdi kabul ediyor, “zordu… Ben Pamuk Prenses değildim”. Kumpanyadaki erkekler için zorlanmak affedilebilir bir şeyken – “Şöyle derler, ‘O biraz bağımsız bir tip”- bir kadın için affedilmezdi. “Bir kadının özgürce düşünmesinde tiksindirici bir şeyler vardı sanki. Belli belirsiz bir iğrenme söz konusuydu. Nasıl cüret eder? “
Covent Garden’ın ana sahnesinin kapıları yüzüne kapanan bir başka genç ve hırslı koreograf ise Cathy Marston. Üretken bir dans yapımcısı olan Cathy Marston’ın Ibsen’in Hayaletler oyununun tümü üzerinden geliştirdiği uyarlama, Kraliyet Opera Evi’nin Linbury stüdyosunda 2005 yılında çok kısıtlı bir bütçeyle sahnelendi; Kenneth MacMillan’ın 1978’de sahneye koyduğu Mayerling’den beri burada izlenen en iyi yeni öykülü balelerden biriydi. Birkaç sene evvel Marston, o dönem Kraliyet Balesi’nin yönetmeni olan Anthony Dowell ile görüşmüş, ve kendisini bir karakter dansçısı olarak kumpanyaya almalarını istemiş. Bu, koreografların bale kumpanyaları içinde çalışmalarına imkân tanıyan geleneksel bir düzenlemedir, fakat Dowell kesin bir dille bunun sadece erkekler için geçerli olduğunu belirtmiş. Marston’ın 2002’de bir Bağımsız Bale Grubu forumunda anlattığı gibi: “Temel olarak şunu söyledi, ‘Hayatım, bir koreograf olarak seni almayı çok isterdim ama biliyorsun sen bir kızsın. Senin yaşındaki kadınlar için karakter bölümlerimiz yok.”
Marston, kadınların yaratıcılık iddiası söz konusu olduğunda bir tür çifte standardın oluştuğuna işaret ederek Fenton’ın söylediklerini tekrarlıyor. “Yirmili yaşlarında ‘küstah’ ya da ‘şımarık’ bir koreograf olabilirsin, fakat erkekler 30 yaşından sonra bile hala bu şekilde bir yolunu bulabiliyorken kadınlar için bu çok daha zordur. Zamanla bir ‘flört’e dönüşmeye başlarlar, arkasından çok daha kötü etiketler gelir ya da tam tersi, ‘sıkıcı’ olurlar. Erkeklere kıyasla kadın koreografların ilişkileri çok daha az kabul görür – bu karşılaşılan fırsatlarla ilgili değildir fakat bundan bağımsız olduğu da söylenemez. Deneyimlerime dayanarak söylüyorum, [ilişkiler] kesinlikle erkek koreografların güçlerini kullanma, istismar etme ve güç elde etme yollarından biri.”
Britanya bale tarihinin iç bunaltıcı bir şekilde kanıtladığı şey, kadınların bale okullarını yönetebildiği ve bale kumpanyalarının idarecileri ve yönetmenleri olabildikleri ancak nadiren koreografinin yüksek makamına davet edildikleridir. Sorumluluk almalarına izin verildiği söylenebilir ama yaratıcı gücü ellerine almalarına izin verilmez. Son yıllarda üretilen çalışmaların bir kısmı unutulacak, bir kısmı ise hafızalara kazınacak, ancak neredeyse tümü -oldukça dikkat çekici bir biçimde- erkeklerin imzasını taşıyacak.
Koreograf Susan Crow bunun kendi kendini besleyen bir durum olup olmadığını sorguluyor. “Bu alanda yıllarca eril bir bakış açısıyla çalışılmış olması koreografiye ilişkin belli kaidelerin içselleştirilmesini ve beğeninin belli bir fizikselliğe koşullanmasını da beraberinde getirmiş olabilir mi?” Birleşik Krallık’taki bale severlerin pek de böyle düşündüğünü sanmıyorum. Sorun McGregor, Scarlett, Wheeldon ve meslektaşlarının (4) çalışmalarının iyi ya da parlak olmaması ile ilgili değil; sorun bunun ortada oynanan tek oyun olması.
Monica Mason’ın ardından geçen sene Kraliyet Balesi yönetmenliğini üstlenen Kevin O’Hare bu meseleye duyarlı. “Kadınların bu alanda tutunamadıkları gerçeğini inkar etmek mümkün değil” diyor ve uluslararası üne sahip bir kadın koreografa gelecekte çalışmak üzere bir teklif götürdüğünü de ekliyor. O’Hare kumpanya içinde “Çaba sarf edeceğim ve kadınların ilerleyebileceği yollar yaratacağım” diyor. Bu cesaret verici, İskoç Balesi (Scottish Ballet) yöneticisi Christopher Hampson’ın 2013 sezonu için Crystal Pite, Kristen McNally ve Helen Pickett gibi üç kadın koreografın eserlerini seçtiği haberi de öyle. Geçtiğimiz yıl İskoç Balesi, koreografisi Annabelle Lopez Ochoa tarafından hazırlanan Arzu Tramvayı’nı sahneledi. Bu prodüksiyon South Bank Sky Arts ödülünü ve Ulusal Dans (National Dance) ödüllerinde en iyi klasik koreografi ödülünü aldı.
Kadın koreografların bale ya da çağdaş dans alanında erkeklerle eşit konuma gelebilmesi için daha uzun bir yolun kat edilmesi gerekiyor. Dans tarihçisi Lynn Garafola, kadın koreografların açmazı konusunda aydınlatıcı olabilecek bir analiz ortaya koyuyor. Bronislava Nijinska, Isadora Duncan ve Agnes de Mille gibi öncü dans yaratıcılarına bakarak kadınların yeni dans girişimlerinde istisnasız olarak ön saflarda yer aldığını, erkeklerin ise sonradan, eğer proje başarılı olursa adım attıklarını söylüyor. “Nerede daha küçük, daha yeni ya da deneysellik içeren bir kumpanya varsa orada kadın koreografları görürsünüz. Fakat ne zamanki bale kurumsallaşır, orası erkeklerin dünyasına dönüşür.”
Bu durum Birleşik Krallık’taki çağdaş dans için tamamen geçerli. Sadler’s Wells’de birlikte çalışan, tümü koreograf olan 12 kişilik sanatçı grubundan sadece ikisi kadın: Jasmin Vardimon ve Kate Prince. Kadınların gerçekleştirmek istedikleri hayalleri, hevesleri konusunda daha karmaşık olduklarını, konu ilişki ağları oluşturmaya, yükselmeye ve sistem içinde oynamaya geldiğinde ise çok daha az acımasız olduklarını iddia eden bir teori var. Fakat bu doğru olsa bile, bunun kadınların yeterince temsil edilmeyişine katkıda bulunan bir faktörden daha fazlası olduğuna inanmak güç.
İskoç Dans Tiyatrosu’nun (Scottish Dance Theatre) koreografı ve sanat yönetmeni olan Fleur Darkin’in ifadesiyle: “Kadınların başarılarına karşı kurumlar sistematik olarak çifte standart uygular, kurumlardaki bireyler kadın düşmanı olduğu için değil. Bu bir kültürdür, [somutlanabilecek]bir şey değildir.”
Vardimon, Prince ya da Darkin’e koreograflık öneren olmadı; bunun için mücadele etmeleri gerekti. Bu Fenton gibi pek çoklarının geri çekildiği, kana bulandığı, tükendiği bir mücadeledir. “İçimdeki tutkuyu yok ettiler. Herhangi başka bir kurumda olsaydım çok daha fazla değer verilirdi. Neden bana bir şans verilmedi?”
——————————
1 Ç.N. Burada yazar çift anlamlı “to fit in” kelimesini kullanmış. Bir yandan “uyum sağlamak” kast edilirken bir yandan da ”bir kıyafetin içine sığmak” ima edilerek balerinlerin üzerindeki “zayıf olma” baskısına atıfta bulunuluyor.
2 Corps de Ballet: Balede dansçı korosu.
3 Pointe: Bale dansçısının tüm ağırlığını parmak ucunda tutmasını sağlamaya yönelik bir çalışma tekniği.
4 Ç.N. Yazar burada önceki paragraflarda kullandığı “colleague” kelimesi yerine “confrére” kelimesini kullanmış. Kelimenin etimolojik kökeni “erkek kardeşle” olan ortaklığa/meslektaşlığa işaret ediyor: http://en.wiktionary.org/wiki/confr%C3%A8re. Kelime atıfta bulunduğu meslektaşların erkek olduğunu ifade ediyor, cinsiyetsiz bir terimdense özellikle bu terimi tercih ettiğini düşünerek belirtme ihtiyacı duyduk.