Mahrem-Alevilik-Tuncel Kurtiz Usta

Pinterest LinkedIn Tumblr +

tkurtiz[Ayşe Acar’ın yazısını paylaşıyoruz.] Kültür ve inanç kodlarını okuyamamak gibi temel bir sorunumuz var. Üstelik Anadolu gibi kültürlerin ve inançların Aşure misali bir kazanda tat verdiği bir coğrafyada. Özellikle bazı tarihçiler, tarihi vakaları köşelerine taşıyan yazarlar, gazeteciler, gazeteler, televizyonlar ne yazık ki memleketi tanımıyoruz. Ne acı…

BBC’nin ünlü bir belgesel serisi vardır; Around the World in 80 Faiths/ 80 İnanışla Devriâlem. Türkiye ayağında danışmanlık yaptığım bir proje. Proje esnasında BBC ekibinin Anadolu inanç kodlarını okumada bu kadar yetkin ve hassas olduklarını gördüğümde çok şaşırmıştım. Oysa onlar ‘gerçek’ ne ise onu aktarmak için olması gerekenin bu olduğunu söylüyorlardı. Bizden daha iyi inanç/kültür kodları okuyabiliyor olmaları benim için daha da acı…

Kazdağları uzunca bir süredir siyanürle altın arayan, bu sebeple ormanı talan edenlere karşı savaş veriyor. Fakat gündeme Tahtakuşlar Köyü ‘yobaz mıdır değil midir?’ sorunsalı ile geldi. Tuncel Kurtiz ustanın nerede toprağa verileceği konusu müthiş bir haber kirliliği ile tartışıldı. Ola ki Tahtakuşlar Köyü ‘köy mezarlığında ustaya yer vermeyecekse Alevi olamazlar!’ noktasına kadar getirildi konu.

Twitter’da Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi içerikli tweetler havada uçuştu. Kültür/inanç kodları konusunu en önce bilmesi gerekenlerden biri olarak Eski Kültür Bakanımız Sayın Günay ‘vah olsun!’ deyip ‘yobaz’ ilan etti köyü.

Köy mezarlığına ustanın kabul edilmeyişi yanlış bir haber de olabilir, doğru da. Sorun bu habere olan yaklaşımımızda. İnanç kodlarını okumayı bilmeden acele davranıp hata yapıyoruz. Bazen Mahrem nedir bilmiyoruz.

Evimize bir misafir geldiğinde eğer yeni tanıyorsak salonumuzda ağırlarız. Şayet biraz arkadaşlığımız varsa mutfağımıza girmesi bize yanlış gelmez. Fakat yatak odamıza yalnızca eşimizi, yâr diye kıymet verdiğimizi almayı uygun buluruz. Orası bizim mahremimizdir.

Kâbe’ye Hıristiyanlar, Yahudiler, başka inançtan insanlar giremiyor. Yalnızca Müslümanlar girebiliyor. Kâbe, beytullahtır. Beyt, ev demek. Mahrem anlamında kullanılır. İhram-mahrem- haram kelime kökleri aynıdır. İslam geleneği Kâbe’yi kendi mahremi olarak görür. Biz ‘olur mu öyle anlamsız şey, nerede insanlık, açın sınırları herkes gelsin’ diyebiliriz. Fakat orası belli ritüellerin uygulandığı mahrem bir evdir. Bu talebimizle hem orayı kendine mahrem bilenlere haksızlık eder hem ritüeli bilmeyeni zorda bırakabiliriz.

Bu mahremiyet, bir anlamda sınırlama yalnız dinler için geçerli değildir. Kurumsal tüm yapılarda da vardır. Örneğin, üniversitelerde. Hukuk fakültesinde okuyan bir öğrenci ‘ben Hukuktan sıkıldım şimdi yan binadaki Tıp fakültesine devam edeceğim artık’ diyemez. Bu durumu aklımızla makul bulmayız.

Bunun gerçekleşmesi için bir yöntem vardır, onu gerçekleştirmekle mükellefizdir. Dini terminoloji – pratikte hakiki bir Müslümanlık var/yok konularına hiç girmiyorum- makul değil anlamında haram kelimesini kullanır, yasak. Biri ilkesini toplum yaşamını organize eden akıl/adalet üzerinden alır. Diğeri ilkesini esasında yine rasyonel zemini olan iman üzerinden alır.

Kentli insan Alevilik ve Alevilerle kentlerde karşılaştı doğal olarak. Kentte gördüğü Aleviliği referans alıyor. Her yerde Cemlerin kentte rahatlıkla girebildiği Cemler gibi olduğunu, tüm Alevi dernek yöneticilerinin de Alevi önderi olduğunu düşünüyor. Oysa Alevilik Anadolu’nun Alevi köylerinde yaşanır ve önderleri de kameralar önüne çıkmayan Mürşit Ocakları Dedeleridir. Bireyi, toplumu ilgilendiren her konuyu Aleviler Mürşit Dedelere sormakla mükelleftir. Dede ise o toplumu Ehlibeyt çizgisinde kıyamete kadar taşımakla sorumlu olduğunu söyler. Dede Talipten, Talip de Dede’den rızalık alarak yol alır. (Dedeler; Mürşit/Pir/Rehber Ocakları olarak 3 gruptur ve tüm Dedelere de Dedelik eden Mürşit Ocakları Dedeleridir.)

Gelelim Tahtakuşlar Köyüne. Alevi geleneğinin yüzlerce yıldır bozulmadan bugüne gelmesini sağlayan bugünkü halkalarından olan Tahtakuşlar Köyü, Kazdağlarındaki 9 Tahtacı Alevi köyünden biridir. Geleneği bozuluma uğratmadan getiren yalnızca Tahtacılar değildir elbette. Tek tek yöreleri yazmamıza gerek yok. Tahtakuşlar Köyünde bir Cem’e girmek için Alevi olmanız yetmez.

Musahibinizin olması gerekir. Müsahip, evli iki çiftin yol kardeşliğine verilen isimdir. Müsahip aileler birbirinin maddi manevi sorumluluğunu alırlar. Ancak sorumluluk alabilen insanlar yetişkin sayılır, Alevi olarak kabul edilir ve Cem’e alınırlar.

Müsahip olmak demek, kardeş aileniz herhangi bir hata yaptığında onunla birlikte cezaya razı olmak demektir. Ceza işlenen suça göre orantılıdır. Suç kapsamında temel düstur ‘eline beline diline’ sahip olmaktır. Ola ki basit bir suç ise, diyelim eşinize onu inciten bir söz söylediniz ve bu Cem’de Dede huzurunda eşiniz tarafından şikâyet olarak dile getirildi. Bu durumda iki aile birden suçlu bulunur. Ceza, örneğin bir çocuğun okutulması olabilir, ya da köyün maddi bir ihtiyacının karşılanması olabilir. Ola ki hırsızlık yaptınız ve bu Cem’de açıklandı, Dede’nin vereceği karara göre o ocaktan dışlanabilirsiniz. Buna, düşkün olmak denir. Düşkünler Ocağına 7 yıl hizmetle mükellef kılınırsınız, siz aileniz ve müsahip olduğunuz ailenin tamamı düşkün kabul edilir. Dışlandığınız ocaktan hiç kimse cezanız tamamlanıncaya kadar sizinle konuşmaz, konuşamaz. Bu Alevi köylerindeki mahrem kurallara yalnızca bir örnektir.

Alevilikte Cem esastır. Fakat Cem’de ki kuralların tüm yaşama alanına nüfuz etmesi gerekir. Zaten Cem’de sorgulanan yaşamın bizzat kendisindeki eylemlerin Ehlibeyte, Onun edebine uygun olup olmadığıdır. Ehlibeyt, ev halkı demektir. Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin. Bu beş kutsal kişi Mahremdir. Ev Halkıdır.

Mezarlıklar Alevi köylerinde mahrem yaşam alanlarından yalnızca biridir. O alanlara dünyanın en iyi insanı dahi olsanız dâhil olabilmek için Ehlibeyt edebine ‘İkrar’ verilmiş olması şartı aranır. İkrar söz vermektir. Bu yüzlerce yıllık bir gelenektir ve bazı Alevi köylerinde hala yaşıyor. Tahtakuşlar Köyü onlardan biri. Bu köylerin insanına ‘insanlığın en büyük zalimi’ muamelesini uygun görüp, ‘hayır, biz sizin özel bulduğunuz alanları, inançları falan önemsemeyiz!’ demiş olsak dahi, onların hala kendi özel duyguları, alanları olabilir ve bu geleneklerini yüzlerce yıldır yaşatıp, şimdi siz uygun bulmadınız diye bırakmayabilirler.

Değerli sanatçımız Tuncel Kurtiz’in ve ailesinin bu gelenekten haberi var mıdır bilemiyorum. Alevi Dedeleri ikrar konusunu Alevi geleneği içinde doğanlara hatırlatırlar ve ikrar vermeyen Alevi’yi zaten bu köylerde Cem’e almazlar. Fakat Alevi Geleneği içinde doğmayanlara asla bir dayatma gibi sunmadıkları gibi bu konu o kıymetli insanlarla olan diyaloglarda açılmaz, hem o insanları zorda bırakmak istemezler hem bu durum mahremdir. Fakat geleneğin dışından olan kişi kendi rızası ile ‘ikrar’ vermek isterse buna ‘hayır’ demezler/diyemezler.

Kazdağlarında en az 6 yıldır bir Tahtacı Cem’i görüntülemek için köylerin kapısında yatan bir yönetmen dostum var; Ahmet Yazman, Göbeklitepe belgeselinin yapımcısıdır. Ahmet bir kare görüntü alamadı hala. Alması da mümkün değil, buna adım kadar eminim. Üstelik Ahmet’le köylülerin diyaloğuna da şahit oldum. Ahmet onların artık oğlu olmuş. Ahmet’in ne yediği, iyi beslenip beslenmediği ile bile ilgileniyorlar. Ahmet üzülse tüm köylülerin yüzü düşüyor. Ama Ahmet’i Cem’e almıyorlar. Kuralları, ağır sorumlulukları olan bir gelenek Alevilik.

Hünkar Hace Bektaşi Veli’nin bir sözüdür; ‘Gelme Gelme! Dönme Dönme! Gelenin malını, dönenin canını.’ Mal; ev araba, can; beden zannedilmesin not düşüyorum: mal, mülk bedendir. Yani ‘sen ikrar verdin. Beden değilsin, kadın-erkek değilsin, sen cansın. Gelirsen bedenini bırak cinsiyetsiz gel. Bu yoldan dönersen de canın, yani asıl varlığın, kıymetin gider, bunu da bil’ demektir.

Tahtakuşlar Köyü bağlı olduğu mürşit ocağına sormadan bir karar alamaz, düşkün ilan edilmekten çekinebilirler. Bu köy binlerce yıllık katliamlara rağmen Alevi Geleneğini sağ salim bugünlere getirenlerin bugünkü halkalarındandır. Gelenek bugünlere kadar her türlü eziyete rağmen taşınabildiyse mahremiyeti koruyan, yola ikrarla giren ve her konuyu rızalıkla yürüten bu Alevi köy geleneği sayesinde bunu başardı.

Beklemeden, ola ki rızalık alınmasına dahi izin verilmeden telaş içinde yargılandı Tahtakuşlar Köy halkı. Sanki insan olmak, Hakk’a yürüyen bir can’ı uğurlamak yalnızca kentlilerin akıl edebildiği, kalpte sızı olarak yalnızca kentlilerin taşıdığı bir konuymuş gibi. Ne acı…

İki önemli değer; Tuncel Kurtiz… Turgut Özakman… ruhları şad olsun!

Not: Son dönemlerde bir belgeselci olarak saha çalışmalarımda yeni bir kuşak dikkatimi çekiyor; pozitif bilimleri bilen, önemseyen, teoloji üzerine de okumalar yapan kentli, eğitimli genç bir Alevi kuşak. Aleviliği Mürşit Dedelerinden ve köylerden öğreniyorlar. Alevilik halini kentlerde karakter olarak giyinmek istediklerini ifade ediyorlar.

Gazetesiz

Paylaş.

Yanıtla