Amatör Tiyatro: Sohbeti İlerletmenin Vakti Gelmedi Mi?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Katılımcı sanatı tasvir edebilmemiz için yeni kelimelere ihtiyacımız var, diyor Shipra Ogra; varlığından haberdarız fakat tam olarak içeriği nedir?

Guardian. 4 Temmuz 2013, Çeviri: Dilşad Sağlam

Rehearsals for Grandchildren of the Blitz

Grandchildren of the Blitz oyununun provaları.  London Bubble, insanları bir araya getirerek onları üretmeye, tiyatroya aktif olarak katılmaya ve bundan zevk almaya yönlendirmeyi amaçlıyor.  Fotoğraf: London Bubble

Lyn Gardner’ın amatör tiyatro üzerine son blog yazısında bıraktığı yerden devam edeceğim: “Titanik’i profesyoneller yaptı ancak [Nuh’un] gemisini inşa edenler amatörlerdi.” Amatörlük, gönüllülük, birliktelik, katılımcılık: başka bir alanda bir devrim yapabilecek potansiyele sahip dört kelime; ancak sanat alanında profesyonellerin sözüm ona kudretinin altında konumlandırılıyorlar.

İçinde yer aldığı toplulukla [ing-Community] beraber, topluluk için tiyatro yapan bir kumpanyadaki bir profesyonel olarak (bu oyunlar yalnızca bir-iki yılda bir yaptığımız özel projeler değil)  yukarıda değinmiş olduğum yazıdan dolayı hem heyecanlanıyor hem de hayal kırıklığına uğruyorum.

Heyecanlıyım çünkü, amatör sanat aktivitelerine düzenli olarak katılan 9.4 milyon kişinin meydana getirdiği harika ama fazla tanınmayan çalışmaları aydınlığa kavuşturma fırsatı doğmuş durumda.  Heyecanlıyım çünkü; bu konu hakkında ne kadar çok konuşursak konuyu o kadar daha iyi açıklayabiliriz ve konuya dair kavramları geliştirebiliriz. Heyecanlıyım çünkü; bu tür bloglar profesyonel performanslar ve sanatçılar hakkındaki bloglardan daha fazla yorum alıyor.

Fakat çalışmaların pratikte ilerlemesine rağmen tartışmaların tıkanıp kalmış olmasından dolayı hayal kırıklığına uğradığımı da itiraf etmeliyim. Hayal kırıklığına uğradım çünkü; Lyn blogundaki yazıda Chesil Tiyatrosu’na değinerek başlamasına rağmen küçük grupların gücüne kısaca parmak basıp hızlıca bir topluluğa dayanmayan veya katılımcı bir ortama sahip olma iddiasında olmayan büyük organizasyonlara geçiyor. Hayal kırıklığına uğruyorum çünkü; halen daha, insanların artık sanatı yeni, daha aktif ve dışavurumcu yöntemlerle icra etmeye yöneldiklerini görmezden geliyoruz, Üstelik bu durum sanata katılımın pratikteki anlamını yeniden yazıyor.

Topluluk sanatlarıyla veya bu alanda çalışan herkes bu tür bir blogun sunmuş olduğu, katılımcı sanatın dayanak noktasını teşkil eden değerleri destekleyen bu olanağı takdirle karşılıyor. Ancak yine de, yoruma dayalı bir yöntemden daha ileri götürerek tartışmayı ilerletme görevi bizlere düşüyor. Birkaç ay önce katılmış olduğum Young Vic Directors Forumu’nda tartışmanın ana sorusu şuydu: “zaten tüm tiyatrolar topluluk tiyatrosu olmamalı mı?”

London Bubble Tiyatrosu’nun websitesindeki blogumda bahsettiğim bu tartışmaya yer verdim ancak önemli bir soru cevapsız kaldı: tiyatronun geniş  deryası içinde toplum tiyatrosunun doğru, değerli ve kabul edilen konumu ne olmalı?  Mesele artık topluluk tiyatrosunun varlığını kabullenmek değil, tam olarak ne hakkında olduğunu kavrayabilmektir.

Peki, nedir tam olarak? London Bubble Tiyatrosu’nun “insanları bir şeyler üretmek, katılımcı olmak ve tiyatrodan zevk almak için bir araya getirme” misyonuna bakılırsa aslında bizim yaptığımız iş de tam olarak konunun katılımcılık noktasına denk geliyor. Yaptığımız işi ifade edecek bir dil geliştirmekte zorlandığımız anlar oldu. Ancak karşılaştığımız bu zorluk bizi James Irvine Vakfı’nın makalesindeki gibi katılımcılık hakkındaki düşünce biçimini çok güzel ifade eden ve bunun karşılığında bize kendi kelime haznemizi geliştirmemiz için yardım eden makalelere yönlendirdi. Eğer bir an olsun bile topluluk tiyatrosunun kendi çıtasını aşamayacağını düşündüyseniz, lütfen okumaya devam edin.

Yakın zamanda geride bıraktığımız Creativity, Wellbeing and Open Bubble [Yaratıcılık, Mutluluk ve Açık Tiyatro] haftasında, Jonathan Petherbridge (Bubble Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni) bu kuşaklararası çalışmamızın “yerel [ing-vernacular] tiyatro” olarak tasvir edilebileceğini belirtti.  Aynı terime mimarlık alanında “zamanla gelişerek içinde var olduğu çevresel, kültürel, teknolojik ve tarihi ortamı yansıtan bölgesel ihtiyaçlar, yapım malzemeleri ve yerel geleneklere dayanan” anlamı atfediliyor.

Jonathan, bu düşünceyi yerel taban hareketine bağlayarak yeni topluluklar kurma ve yeni stratejiler bulma ihtiyacı bağlamında değerlendiriyor. Başka bir zaman, bizler de, besin analojilerini kendi tiyatro yapma sürecimizi açıklamada kullanmıştık: yem arama, hazırlanma, malzemeleri düzenleme, pişirme ve en sonunda ziyafet.

Arama aşaması görseller, bulgular ve imgeleri bir araya getirmeyi kapsıyor; hazırlanma süreci katılımcılara malzemeleri işleyerek daha yeni şeyler keşfetmelerine yardımcı oluyor; yazarlar, tasarımcılar ve müzisyenler ise sahne düzenleme sürecinde materyalleri bir araya getirenler ve oyuncularla yakın ilişkide çalışıyor ve tarifin yazılmasının sorumluluğunu alıyorlar; provada ise keşfedilen tüm malzemeler pişiriliyor, davetiyeler gönderiliyor ve insanlar ziyafet için bir araya geliyorlar. Son aşamada ise temizliği bizler yapıyoruz – diğer bir deyişle “değerlendirme” – ve bir sonraki adımın ne olacağını tartışıyoruz.

Demek oluyor ki, katılımcı tiyatrodan bahsettiğimizde asıl olarak üzerinde durmamız gereken noktalar şunlar olacaktır: böyle bir çalışmayı meydana getiren zengin sanatsal süreç; bu sürecin olgunlaşmasına katkıda bulunan son derece yetenekli sanatçılar; ürün, üretici ve tüketici arasında söz konusu sürecin geliştirdiği olağanüstü ilişki ve müdahil olan herkese sunulan keyif ve mutluluk. Böylece, bizler de yeni ve daha heyecan verici bir iletişim kurma yolunda adım atabiliriz.

Paylaş.

Yanıtla