[Tilda Tezman’ın Radikal’de yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.] Şu sıralar dünyanın en prestijli tiyatro festivali Avignon’da sahnelenen ‘Shakespeare’in Sofrası’, (Le Banquet Shakespeare) son yıllarda yapılmış en etkileyici Shakespeare derlemesi.
Shakespeare’in zihninde, her zaman, bir Henry, bir Richard, art arda tahta çıkan krallar, taçlarını kaybedenler ve başlarına taç giydirilen hep aynı adı taşıyan krallar mevcuttur… Sanki aynı ihtirasın peşinden koşan hep aynı karakterler… Shakespeare, oyunlarını felsefi bir şema şeklinde kurgular; bu şemanın üstüne bir model kondurur, bu model ise bütün insanlığa mal edilebilen cinstendir.
‘Shakespeare’in Sofrasında’da (Le Banquet Shakespeare), Shakespeare’in eserlerindeki ana temaların tümünü bulabiliyoruz: Sürgün, deliliğin eşiğindeki çılgınlık, gece, karanlık, maddeler arası kafa karışıklığı, çamur, kan: Hep organik. Zaten Shakespeare’in kendisi organik. Sürekli olarak organiğin ta içindeyiz; bu organiğin derinliğinde tehlikeli bir yolculuğa çıkıyoruz. Bir hayalet trende gidermişçesine…
Jan Kott’un yazdığı ‘Çağdaşımız Shakespeare’ eserini, Ezéquiel Garcia-Romeu ‘Shakespeare’in Sofrası’ uyarlamış; ince bir işçilik, tam bir mücevher zanaatkarı ayarında. Jan Kott (1914-2001), Polonya tiyatrosunun en ünlü eleştirmeni ve tiyatro yazarı. ‘Çağdaşımız Shakespeare’i 1962 yılında yazdı. Kral Lear üstüne Shakespeare ve Beckett benzerliklerindeki vurgulamalarıyla ünlendi.
Şiirsel bir sahne ve kuklalar
Jan Kott’un teksti ders vermeden Shakespeare’in eserinin içinden geçen bir yol. Trajedilerindeki karakterlerin hemen hepsiyle karşılaşmak mümkün. Ama sonuçta her şey Lear’in büyük yalnızlığına ve deliliğine çıkıyor. Shakespeare’in büyük mekanizması garip ve zalimce altüst oluyor: Krallar, kendi görüntülerini Lear’de alt üst edilmiş buluyorlar ve geriye dönüşü olmayan karanlık bir dehlizde kayboluyorlar. Jan Kott bizi, cinayet mekanizması analizinden kollarında ölü kızını tutan insanın her şeyden arınmış çıplak haline götürüyor. Kott’un buyurduğu gibi: “Lear’den sonra her şey biter. Başka bir yeni kral yok. Sahne tıpatıp dünyada olduğu gibi bomboş kalır.”
‘Shakespeare’in Sofrası’nda seyirci görebileceği en şiirsel, en etkileyici sahne düzenlemelerinden birine tanık oluyor. Ezéquiel Garcia-Romeu ve Christophe Avril, kuklaları büyük ustalıkla hareket ettiriyorlar. Afrika kökenli Odile Sankara, etkileyici sesi, olağanüstü vücut diliyle mükemmel bir anlatıcı; bir destana imza atıyor.
Sankara, çok az aydınlatılmış bir sıraya oturmuş. Bu sıra yuvarlak bir mekanizmanın kenarına iliştirilmiş. Uzun zamandır orada, karanlığa alışmış. O mekân, kendi mekânı; Shakespeare’in ‘küresine’ benzeyen yuvarlak bir tiyatro ya da sanki bir müzenin sirki. Shakespeare’in karakterleri, cinayet mahallini yani küçük ahşap tiyatronun sahnesini tekrardan ziyarete geliyorlar. Eserdeki ihtişam, minyatür kuklaların ağızlarında hayat buluyor. Bir tarafta, toprakla dolu torbadaki kafatası; başka tarafta yüzü belirsiz bir yaratığın başına konulmak istenen taç: Sahneler oynanmıyor, anlatılıyor. Anlatılanlar zehirlerin, katliamların, devrilen saltanatların hikâyeleri. Katiller, önümüzde! Yiyecek içecek servis ediyorlar. Bardaklarımıza zehir katmışlar mıdır?
‘Tiyatro fabrikatörü’
Odile Sankara hikâyeci, efsaneleri aktaran gezici bir ‘troubadour’. Bu kadın tekstin mekanizmasında aktif rolde: Eski ahşap tiyatrosunun kumandaları elinin altında; öyle ki mini minnacık karakterlerin ve hayaletlerin avına çıkıyor; onları gece daldıkları derin uykularından uyandırıyor. Kralların trajik ölümlerinin hikâyesini anlatıyor. Odile, öfkeden sessizliğe, cinayetten çılgınlığa doğru yol alıyor.
Oyunu sahneye koyan, 1961 Buenos Aires doğumlu Ezéquiel Garcia-Romeu, tiyatrodaki farklı dokunuşları arayan, çocuklar için sahneye koyduğu operalarla ünlenmiş, Avignon Festivali’nin vazgeçilmezi, Robert Lepage ile kurduğu drama sanatında yeni teknolojilerle deneysel tiyatronun ustalarındandır. Ona ‘tiyatro fabrikatörü’ deniyor.
‘Shakespeare’in Sofrası’, 14. ve 15. yy. İngilteresinde, iktidar mücadelesinin tarihi akışını da ortaya çıkarıyor. Her trajedide tarih bir çember çizip başa dönüyor. Tekrarlanan çemberler, birbirini takip eden saltanatlar… Her saltanatta, hükümdarın cinayet listesi yer almakta… Bütün krallar, oyunda aslında tek bir kral. Her biri içinde II. Henry, III. Richard, Hamlet, Macbeth, Lear’i barındırıyor.