Son günlerde hayatın pek çok köşesinden Gezi olayları sonrası yaşanan bir cezalandırma haberi duyuyoruz.
Bir basketbol oyuncusu maç sonrası verdiği bir röportajda NTV spikerinin kendisine yönelttiği mikrofonu yere atarak medyanın sansürcü tavrını protesto etmişti. Şimdi o sporcu milli takıma çağrılmadı.
Gezi direnişini destekleyen TMOBB’un harita, plan, etüt ve projelerine verdiği vize yetkisi bir gecede apar topar kaldırıldı. Elbette bu kısıtlamanın şehircilik ve planlama anlamında hükümet elindeki yetki ve karar hâkimiyetini arttırma amacını taşıması da meselenin bir başka boyutu…
Gezi direnişinin başat unsurları öğrenci kesimini ise önümüzdeki günler ciddi bir değişim bekliyor: Kampüslerde özel güvenlik yerine polis!
Öte yandan en kapsamlı Gezi operasyonuysa medyada yaşanıyor. Ana akım medyada kimsenin gıkını çıkarabilecek vaziyette olmadığı rahatlıkla gözlemlenebilir. Üstelik yeni skandallar medya üzerindeki hükümet baskısının artan bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Bazı medya çalışanlarının Gezi direnişinde gösterdikleri tavırlar nedeniyle işten çıkarıldıklarına şahit oluyoruz. Örneğin Artı-1 TV’de benzer bir baskı nedeniyle bazı habercilerin görevlerini bıraktıklarını öğreniyoruz. İşlerini bırakan medya mensupları Gezi sansürüne uğramaları ve otosansüre zorlanmaları nedeniyle işi bıraktıklarını belirtiyorlar. Editöryal bağımsızlık ilkesinin çiğnendiğini söylüyorlar. Patronun olduğu yerde editöryal bağımsızlığın da bir üst limiti olduğunu unutmamak gerekiyor tabi.
Hiç şüphesiz Gezi Parkı direnişi medya skandallarını da beraberinde getirmişti. Eylemlerin en yoğun olduğu sırada penguen belgeseli verme maskaralığı tarihe alay konusu olacak şekilde not düşülmüştü. Esasen Gezi Parkı direnişini besleyen önemli unsurlardan biri de medya üzerindeki hükümet kontrolüydü. Örneğin Reyhanlı terör saldırısında uygulanan haber yasağı eylemlerde, hükümetin yönetim anlayışına karşı duyulan öfkeyi besleyen önemli unsurlardandı.
Direniş sırasındaysa haberleşme ihtiyacı özellikle facebook, twitter gibi sosyal medya ağları üzerinden sağlanmıştı. Ancak bu gibi platformların haberleşme ve harekete geçme anlamında anlık ve dağınık bir şekilde hizmet edebildiği deneyimlenmişti. Aslında ihtiyaç çok açık… Patronsuz, bağımsız alternatif medya ağlarının yaygınlaştırılması… Üstelik böylesi bir dönemde büyük bir “avantaj” da var! Medyanın ilkesiz haberciliğine karşı kamuoyundaki öfke ve rahatsızlığı önemli bir fırsat olarak görmek gerekiyor.