[Sosyolog Nurten Özkoray’ın 20 Haziran tarihinde t24 haber sitesinde yayınlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]
Kurulacak olan Türkiye Sanat Kurumu’na atamalar Kültür Bakanlığı’nın önerisi ile Bakanlar Kurulu tarafından yapılacak. Sanat alanında hükümet politikalarını eleştiren birisinin burada görev alması söz konusu değil.
“Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” Erdoğan Hükümeti’nin sanat alanını tümden kuşatmak için yaptığı en kapsamlı müdahale niteliğini taşıyor.
Bu kanun kabul edilirse Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı bünyesindeki Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ortadan kalkacak. Böylece Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren devletin sahne sanatları ile ilgili yaptığı öncülük ve kısmen özerk olan koruma da tarihe karışacak. Kültür sanat alanına yapılacak desteğin artacağını savunan bu kanun belki maddi kaynakları zenginleştirecek ama bunun her kuruşunu hükümetin kendi ideolojisine uygun projelerde kullanacak bir yapı kuracak.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bünyesindeki tüm yönetici, sanatçı ve memurlar kanunun resmi gazetede yayınlandığı an Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın isimsiz birer memuru oluyorlar. Bu kadrolar bürokraside çok iyi bilinen pasifleştirilmiş “müşavir” kadrolarında emekliliklerine kadar tutulacak. Hatta emeklilik hakkını kazanmış olanlar ve yaş haddinden emeklilik sürelerine yaklaşmış olanlara ikramiye artışı sunarak bir an önce ayrılmalarını hızlandıracak maddeler de bu kadroları hızla eritmeye yönelik. Sanatçıların bazılarını YÖK’e postalamak, 30 yaşından gençleri de bu kanunla kurulacak sanat kurumuna “uzman yardımcısı” gibi bir statüyle almak ta bu kadro eritme operasyonu içinde gayet ince bir şekilde düşünülmüş.
Kurulacak olan Türkiye Sanat Kurumu’na atamalar Kültür Bakanlığı’nın önerisi ile Bakanlar Kurulu tarafından yapılacak. Yani sanat alanından hükümet politikalarını eleştiren birisinin burada görev alması söz konusu değil. Toplanan fonların destek vereceği projeler de muhafazakar ve geleneksel sanat alanından olacak. Tiyatro konusunda sadece geleneksel tiyatro desteği verileceği taslakta yer alıyor.
Eğer hükümet gerçekten sanatı desteklemek isteseydi, Özerk Sanat Konseyi adındaki sivil toplum kuruluşunun önerdiği Türkiye Sanat Kurumu yasa taslağındaki gibi kültür sanat alanındaki STK’ları da bu kurula dahil eder ve tüm yapıyı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kontrolünde tutmazdı. Ayrıca plastik sanatlardaki yüksek KDV oranları düşürülür, sanata yatırım yapanlara vergi avantajları getirilir, sanatçıya sosyal güvenlik şemsiyesi sağlanırdı. Şu anda sanatçılar vize alabilmek için sanatçı belgesi bile alamıyorlar çünkü bu belge sadece geleneksel alanda çalışan zanaatkarlara veriliyor.
Tasarının gerekçesinde örnek verilen batı ülkelerindeki sanat konseylerinin özerk yapılarından hiç bahsedilmiyor. Neden dünyadaki en başarılı örnek olan ABD’deki National Endowment for the Arts adlı hem devletten fon desteği alan hem de bağımsız olan kurumu model olarak almıyorlar? Çünkü toplumda yaratıcılığın en yüksek olduğu ve entelektüel yoğunluğu barındıran, konformizme ve statükoya başkaldıran, kolay kolay zapt edilemeyen sanatın kendileri için tehlikeli bir bölge olduğunu biliyorlar ve tasarladıkları toplum modelini kurmak için son olarak bu alana el atmaları gerektiğini düşünüyorlar.
Totaliter rejimlerde sanat, devlet ideolojisinin bir aracı olarak çok önem verilen bir alandır ve genellikle rejimin sanattan anlayan bir yöneticisi sanatı ve sanatçıları “hizaya” sokar. Totaliter Rejimler Stalin ve Nazizm döneminde başta edebiyat olmak üzere, kamuoyunun aklını ve fikrini oluşturabilecek tüm sanat alanlarına sıkı bir kontrol getirdiler. Sovyetler Birliği Stalin dönemine dek sanata önemli bir sansür getirmedi. Ama Stalin döneminde tüm kültürel saha ciddi bir sansür ve yönlendirmeye maruz kaldı. Sanatın bu yeni rolü daha sonra Mao’nun Kültür Devrimi ve Nazizm tarafından da adapte edilmişti.
Sonuç olarak bu kanun taslağı kültür ve sanat alanının aktörlerinin de dışında tüm ülkeyi ilgilendiriyor. Çünkü ifade özgürlüğünün en önemli alanlarından biri sanat. Çağdaş bir toplumda sanatçılar yaratıcılıklarıyla yeni ve özgün olanı bize sunup düşünmemizi, şaşırmamızı, dünyaya farklı biçimde bakmamızı sağlıyorlar. Sanat alanının muhafazakar zihniyet tarafından kuşatılmasına direnmek gerekiyor.