Yakın zamanda Kültür Bakanlığı’nca hazırlanan taslaklardan birisi Hacer Boyacıoğlu’nun haberi ile gündeme geldi. Bu taslakta “Türkiye Sanat Kurulu” adıyla yeni yapılanmaya gidiliyor ve mevcut devlet sanat kurumları (Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi) kapatılıyor. Yeniden yapılanma sürecinin kapalı yürütülmesi ve sanatçılardan taslak oluşturma aşamasında görüş alınmaması ise önemli bir sorun teşkil ediyor. Hazırlık aşamasında ortaya çıkan taslağın üzerine çalışma yürütülen taslaklardan sadece biri olduğu söyleniyor. Acaba bu taslak Kültür Bakanlığı tarafından geliştirilip, halka açıklandığında sanatçıların görüşlerine sunulacak mı? Yoksa sadece bürokratların onayı mı alınacak? Henüz “tamamlanmamış” bir taslağın bile geçtiğimiz şu birkaç gün içinde tiyatro dünyasında tartışmalara hatta tepkilere yol açtığı ortada. Fakat önemli olan muhalif olma iddiası olan sanatçıların mevcut statükoyu savunarak yeni oluşumlara tümden karşı çıkmak yerine yeniden yapılanma sürecine müdahil olmanın yollarını araması, alternatif taslak önerileri oluşturmaları olacak.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu tartışma ülkenin bugünlerdeki en önemli gündemlerinden biri olan barış sürecinde sanatçıların rolünü getiriyor akıllara. Her ne kadar kendi içinde problemler barındırsa da, aşağıdan bir barış inisiyatifinin baskısı olmadığı için yüksek siyasetin belirlediği bir şekilde ilerleyen barış sürecinde, barışa değer veren sanatçıların asıl yoğunlaşması gereken konu barışın topluma nüfuz etmesi olmalı. Barışa giden yolun inşasında rol almak isteyen sanatçıların bir araya gelmesi, her iki sürece de sanatçıların müdahil olabilmesi için zorunlu duruyor.