Yaşam Kaya
Bu hafta köşe yazımı iki defa değiştirmek zorunda kaldım. Öncelikle Trabzon Devlet Tiyatrosu tarafından organize edilen ‘Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali’nde izlediğim ‘Çin Yuju Operası’ hakkında detaylı bir kritik yazmış, sonrasında bu yazıyı internet ortamında yayınlamaya karar verip, geçtiğimiz haftalarda izlediğim İzmir bağlantılı ‘Tiyatro Oyun Kutusu’nun iki oyunuyla ilgili bir yazı hazırladım. ‘Her şey tamam’ derken Radikal’den Hacer Boyacıoğlu’nun ‘Sanata Üst Kurul Geliyor’ başlıklı haberiyle karşılaştım. Tiyatro çevresine bomba gibi düşen haberin kaynağı belli olmamakla birlikte, Kültür Bakanlığı’ndan basına sızdırıldığı açıkça anlaşılıyor. Haber, Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi yasasının kaldırılıp, her iki kurumun kapatılacağını; sanatçıların emekliliğe sevk edilip, emekli olmayanların İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri emrine verileceklerini; belli bir yıl çalışan sanatçıların konservatuara hoca olarak geçeceklerini; her iki kurumdan kalan sahnelerin kurulacak yeni kuruma devredileceğini yazıyor. Ayrıca yürütülen çalışmanın sonucunda 3 ayrı taslağın oluştuğunu, ama en büyük ihtimalle bu taslağın kabul göreceği söyleniyor. Hatta basına sızdırılan haberin içine öylesine büyük bir yalan ekleniyor ki, insan şaşırıp kalıyor. Neymiş efendim, İngiltere, İtalya ve Avustralya bu taslağa benzer bir modelle ülke sanatını yönlendiriyormuş. İngiltere’de yaşamış birisi olarak şunu net söyleyebilirim; ‘İngiltere Sanat Konseyi’ diye ne bir kurum var ne de böylesi bir konseyin 11 üyesi bulunuyor! Kim böyle bir taslak hazırlamışsa bilgisizliği bırakın, cahilce, fütursuzca ülke sanatının altına dinamit koymuş durumda. Yasanın savunulacak hiç bir noktası yok. Gelin, neden böyle bir yasayı savunmamalıyız, bunu detaylı biçimde anlatayım!
Olayı ‘iktidar-muhalefet’ algısı dışında yazdığımı belirtmeliyim. Tarafsız bir gözle söylüyorum, sanattan anlamayan birkaç bürokratın halt etmesi yüzünden, ‘Türkiye Sanat Kurulu’ adı altında ortaya çıkan ‘hegemon’ yapının işlevsiz ‘sansür’ kurumu olacağını şimdiden herkes bilsin. Ayrıca Devlet Tiyatroları Yasası’ndan belki de en hoşnutsuz olan ben bile, kurumun ‘kapatılmaması’ gerektiğini, yasal düzenlemelerle tiyatronun içinde var olan bazı algıların, yapının değiştirilmesi gerektiğini ‘Devlet Tiyatroları ve Elitizm’ adlı 6 sayfalık araştırma dosyamda belirtmiştim. Fakat böyle bir taslağı hazırlayanların basından bihaber olduğu açıkça ortada.
İngiltere’de var olan ‘Özerk Sanat Konseyi’nin Kraliçe ve hükümetin atamasıyla oluştuğunu, ama özerk bir yapıya sahip olduğunu, ayrıca İngiltere devletine ait ‘National Theatre’ ve ‘Royal Shakespeare Company’ adlı iki kurumun olduğunu, bu taslağı hazırlayanlar öğrenmemişler. ‘National Theatre’ ve ‘Royal Shakespeare Company’nin bizdeki karşılığı ‘Devlet Tiyatroları’dır. Yani İngiltere’ nin kendisine ait iki tiyatrosu bulunmaktadır. İtalya’da ise bütün sanat etkinlikleri kamu desteğiyle yapılıyor. ‘Teatro Stabile’ adlı tiyatro kurumları birer kamu hizmeti işlevi görüyor. Maddi olanakları Kültür Bakanlığı’nın kaynaklarından sağlanıyor. Yönetimlerine devlet herhangi bir şekilde karışmıyor. Milano’daki ünlü ‘Piccolo Teatro’su ve ‘La Scala’ gibi ünlü operalar da hem devlet destekli hem de kendi vakıfları sayesinde varlıklarını sürdürüyor. Avustralya’da İngiltere’dekine benzer bir yapı var. Bu ülkenin de kendisine ait bir tiyatro kurumu ve operası bulunuyor. Yani örnek verilen üç ülkenin kendisine ait sanatçıları ve salonları olan kamu yapıları mevcut. Fakat tek bir farklılıkla; ‘Memur-Sanatçı’ yasası bu ülkelerde yok. Türkiye’de var olan yanlışın başında gelen durum budur. Ayrıca 1949 yılında, dönemin şartlarına göre yazılmış tiyatro ve opera kanunu var, bu da yanlışın ikincisi. Ayrıca ‘ulusalcı’ algının yarattığı tek tip tiyatro modeli yanlışın üçüncüsü.
Devlet Tiyatroları ile Opera ve Bale’nin memnun olmadığımız noktası çok. Fakat çözüm tiyatrolara kilit vurmakla çözülmez. O zaman bende hükümete şu soruyu sorarım; madem bu kurumları kapatacaktınız, neden 10 sene içinde Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana açılan sahne sayısından fazla sahneyi yaptınız? Bu sahnelerde kimler gösteri yapacak? Başbakan’ın bile söylediği model böyle değil. Sırf Başbakan’ın gözüne girmek için birkaç bürokrat cahilce taslak hazırlamışsa, bu işin dönüşü iktidar için çok iç açıcı olmaz. Hazırlanan taslak bir ülkenin tiyatrosunu, operasını, balesini bitiriyor. Sanatın özerkliğini ortadan kaldırıyor. Bir zamanlar herkesi ‘Türkleştirmek’ için yola çıkan ‘tiyatro ve opera’, şimdi de bu işi anlamayan kişilerin elinde can çekişiyor. Tekrar ediyorum, hazırlanan tasarı tam anlamıyla bir felaket! Tasarıyı desteklemek adına örnek verilen ülkelerdeki tiyatro yapılarını yazdım, bu tasarıyı yasalaştırıp ülke insanının tamamını sanatta mahrum bırakmak; sanatı ‘özerk’ yapının dışına çıkarmak hepimizin sonu olur! Zaman varken çözüm söylediğim noktalarda halledilmeli. Olayı bir ‘savaş’ gibi algılayan insanların elinde, gelişmekte olan üçüncü sınıf ülke olmaktan öteye gidemeyiz.