[Evrensel Gazetesinden Eren Yurt ve Elif Ergin’in TİMİS oyuncularından Toyenç Şayan ve Ozan Fırat ile gerçekleştirdiği röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.]
TİMİS ismi nereden geliyor, kaç kişilik bir grup? Ne zaman kuruldu, kimlerden oluşuyor? Gruptaki herkes İTÜ’de mi öğrenci? Ne amaçla kuruldu? Öncelikle bunlardan başlayalım.
Ozan Fırat: TİMİS, Tiyatro Miyatro İstanbul anlamına geliyor. Oradaki “Miyatro”nun bir açıklaması var. Tiyatro dalga geçmektir, baş kaldırıdır, eleştirmektir.
Miyatro ekinin oraya gelmesinin sebebi de o aslında. TİMİS 2005 yılında kuruldu fakat öncesinde İTÜ sahnesi adlı bir sahne vardı okulda. İçinde bulunan arkadaşlarımız bazı tiyatral anlaşmazlıklardan ötürü ayrılıyorlar.
Yeni bir kulüp kurmaya karar veriyorlar. İlk zamanlar çok sıkıntılı geçiyor. “Bildirim” adında bir oyun çıkarıyorlar. “Bildirim” ile birlikte TİMİS hayata geçiyor. 20 kişilik sahne grubumuz, 1 tane ışıkçımız ve 4 kişilik müzik yapan grubumuzla birlikte toplam 25 kişiyiz. Üniversite olarak sadece İTÜ’den öğrenciler var şu anda. Fakat İstanbul geneline açık. Tiyatro yapmak isteyen herhangi biri gelebilir.
BİZDE HERKES OYUNUN İÇİNDE
Üniversiteden önce tiyatro deneyiminiz var mıydı? TİMİS oyuncuları nasıl bir araya geldi?
Ozan Fırat: Kiminin var kiminin yok. Sene başında tanışma toplantıları yapıyoruz. Deneyim şartı aramıyoruz, herkes gelebilir.
Ben inanıyorum ki herkesin içinde bir oyuncu var. O açıdan bir şart veya kısıtlama yok. Yaptığımız temel oyunculuk çalışmaları var ve yaptığımız bu çalışmalar sonucu bir yere geliyoruz. Oyun çalışmaları başlıyor ikinci dönem. Sonra da oyunculuk üzerine etütler yapıldıkça kişi belli bir seviyeye geliyor. Onun üzerinden de oyun çalışılıyor.
Şu an oynanan oyun ‘Mahmud ile Yezida’. Peki TİMİS başka oyunlar oynuyor mu?
Ozan Fırat: Her sene bir oyun çalışıyoruz. Bu sene de ‘Mahmud ile Yezida’yı çalıştık. Hep beraber yaptığımız çalışmalardan sonra bir oyun çıkarıyoruz. Bazı gruplar ilk yılı içinde olanlara oyun içinde görev vermiyorlar. Ama bizde herkes emek sarfettiği için oyunun içinde bulunuyor.
OYUN BİZE FARKLI TARTIŞMA ALANLARI SUNDU
Oyun seçimindeki kıstaslarınız neler? Oyunun temasını nasıl belirliyorsunuz?
Ozan Fırat: Aslında oyunun bir teması yok. Grup kendi temasını, kendi sürecini oluşturuyor. Mesela grubun tecrübeli yürütücüleri tarafından oyunlar sunuluyor.
Bu oyunlar üzerinden tartışmalar üretiyoruz. Oyuncu hangi oyunla karşılaşmak istiyorsa, hangi metinle yüzleşmek istiyorsa genel bir tartışmadan sonra belirlediğimiz oyun üzerinden başlıyoruz.
Peki neden ‘Mahmud ile Yezida’?
Ozan Fırat: ‘Mahmud ile Yezida’ metni Murathan Mungan’ın. Bizim daha önceki oyunlarımız epik oyunculuğa yönelikti.
Brecht’in ortaya attığı, epik oyunculuk yöntemine yönelikti. Bu seneki oyun tek bir kişi üzerinden yürümüyor. Oyun tüm oyuncular üzerinden ilerliyor. Bu da bize oyunculukların üzerine daha çok eğilme fırsatı sundu. ‘Mahmud ile Yezida’ o açıdan elverişliydi.
Oyunu seçmemizdeki, benimsememizdeki sebep buydu. Tartışma alanı olarak, ‘ötekileştirme’, ‘kadın durumu’, ‘töre durumu’, ‘töre-din ilişkisi’, ‘töre-birey ilişkisi’ni bize sundu. Bu ilişkiler hala güncelliğini koruyor. Bu faktörler bizi oyunu koymaya itti.
“AĞA” ÖZLEMİNDEN KURTULMAK GEREK
Günümüzde karşılığı var mı peki sizce oyunda anlatılanların?
Toyenç Şayan: Ötekileştirme her alanda olan bir durum. Kadın sorunu da gayet güncel bir sorun. Kadın sorunu net bir şekilde açıklanıyor.
Ötekileştirme de hayatın her alanında var. Kültürel anlamda da ırksal anlamda da yapılıyor. Bu oyunu da seçme sebebimiz işte bu. Aynı zamanda biz de öğreniyoruz.
Oyundaki ağa karakteri aynı zamanda kendi kişisel çıkarları uğruna gelenekleri, görenekleri kullanıyor. Günümüzde kurulan ilişkilere baktığımızda bahsettiğimiz çıkarlar ne kadar ön planda tutuluyor ve ilişkilerimize ne oranda yön veriyor?
Ozan Fırat: Halkı “ağa” özleminden kurtarmak gerekiyor. O sadece bir simge, erk.
Aile ilişkisine indirgediğimizde, ataerkil sistemde bir erkeğin kadına uyguladığı şey de aynısı. Kadının görevleri şudur, erkeğin görevleri şudur diye dediğimizde erkin çocuğu yönlendirdiğini de görüyoruz. Bunu hayatımızın her alanına indirgeyebiliriz.
YAPTIĞIMIZ İŞTEN ZEVK ALIYORUZ
İTÜ zor bir üniversite ve öğrenciler vakitlerinin çoğunu derslerle geçirmek zorunda kalıyorlar. Bu anlamda tiyatroya zaman ayıracak kişileri nasıl buldunuz ve neden tiyatro yapmayı tercih ettiniz?
Toyenç Şayan: Neden tiyatro sorusuna net bir cevap veremeyebilirim ama zaman ayırma konusundan bahsedeyim. Zor oluyor tabii ki. Özellikle son oyun çıkmadan, çok zaman harcıyoruz ve çok uğraşıyoruz. Haftanın her günü çalışıyoruz. Bu tabii ki zevk almakla ilgili bir durum. Kolektif bir şey yapmaktan zevk aldığın sürece bir şeyler yapma hazzı oluyor. Özellikle oyun çıktıktan sonra emeğinin karşılığını aldığını düşünüyorsun yorulmana rağmen.
TİYATROCU DEVLET MEMURU HALİNE GELİYOR
Toyenç Şayan: Kendi adıma oyunu seçmemin en büyük sebebi bir şeyler öğrenmek. Öğrendikten sonra insanlara anlatmak. Ben hiçbir şey araştırmadan şu anda oynadığım rolümü oynayabilirdim. Ama bu sürece girip bir şeyler öğrenmek daha önemli.
Türkiye’de tiyatroyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ozan Fırat: Profesyonel tiyarolar ile amatör tiyatro arasındaki fark bu işten para kazanmak. Amatörün geçim derdi yok. Esas ayrım burada başlıyor. Devlet tiyatrolarındaki bir sorun devlet tiyatrocusunun aynı zamanda ‘devlet memuru’ haline geliyor olması. “Sabah 8, akşam 5 çalışırım, başka bir zamanda çalışmam” mantığına sahip olan devlet tiyatrocuları var. Amatör tiyatronun güzelliği ise sürekli çalışıyor ve birlikte oluyor olmamız.
Özellikle geçen sene şehir tiyatrolarının kapatılması gündemdeydi. Bununla beraber muhafazakar sanat tartışması ön plana çıkmaya başladı. ‘Zengin Mutfağı’ oyununun kaldırılmaya çalışılması da bu anlayışın bir yansımasıydı. Peki siz Türkiye’deki tiyatro olanaklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? TİMİS bu olaya nasıl bakıyor?
Ozan Fırat: Belki grup olarak genel bir bakış açımız yoktur. Fakat şuna indirgenebilir bence; eğer oyuncu olmak istiyorsan konservatuara gitmelisin, konservatuardan sonra piyasanın sana dayattığı niteliklere sahip olmalısın. Yani elin yüzün düzgünse bir dizide oynamalısın veya özel bir tiyatroda oynamalısın. Ama amatör tiyatro bu açıdan belli bir kısıtlama getirmiyor. Hiç oyunculuk deneyimi olmayan biri bile bizimle beraber çalışabiliyor. Şehir tiyatrolarının kapatılması konusuna değinecek olursak, yapılan işlerin sıradanlaşmasından ötürü doğru bir hamle olabilirmiş gibi geliyor bana. Bu insan sabah geliyor, akşam gidiyor. Tek derdi ay sonunda cebine girecek maaşı.
Çeşitli illere turneler düzenliyorsunuz. Masraflarınızı nasıl karşılıyorsunuz?
Toyenç Şayan: Geçen seneden beri bilet satarak oluşturduğumuz bir fon aracılığıyla masraflarımızı karşılıyoruz. Dekorlar vs. gibi harcamalarımız oluyor, mecburiyetten ücretli yapmak durumunda kalıyoruz oyunları. Geçen sene okuldan destek alıyorduk fakat bu sene alamıyoruz. Kendi cebimizden de karşılıyoruz aynı zamanda masrafları. Bu sene okuldan destek alamadığımız için belediyelerden destek istedik.
TÜKETİM TOPLUMUNA ELEŞTİRİ GETİRİYORUZ
Gittiğiniz yerlerde bilet teminini nasıl ayarlıyorsunuz?
Ozan Fırat: Örneğin Ankara’da ODTÜ’de oynuyoruz. İzmir’de Ege Üniversitesi’nde oynuyoruz. Bunlar tiyatro festivali dahilinde oynanan oyunlar. Onlar davetiye gönderiyor, biz de katılırız diyoruz. Oyunumuzu sergileyip söyleşimizi yapıp dönüyoruz. Bunun dışında İstanbul Üniversitesi’nde ve Boğaziçi Üniversitesi’nde de oynayacağız.
Önümüzdeki döneme dair bir planlamanız var mı?
Ozan Fırat: Her sene sahne üzerinde yeni bir pratik geliştiriliyor. Ama okul bitince bu bitiyor. Asıl tartışma noktalarımızdan biri olan tüketim toplumuna dönüşme konusuna geliyor bu da. Şimdi bunu tükettik, sırada ne var? Tüketim toplumuna bir eleştiri getiriyoruz. O yüzden bu sene oynadığımız oyunu seneye de oynayabilir miyiz diye düşünüyoruz. Amatör bir grup olduğu için bir sirkülasyon var. Ve sürekli kemik bir kadro tutamıyorsun. Fakat bu sene oynayan arkadaşların farklı bir heyecanı var. O yüzden seneye de oynamayı düşünüyoruz oyunu.
MAHMUD DA BİR ERK
‘Mahmud ile Yezida’ belli kaygılar ile yazılmış bir eser. Siz de bu oyunu seçerken belli kaygılarla mı hareket ettiniz?
Ozan Fırat: Oyun metnini ben sunmuştum. Bir tutuş noktası belirlemiştim. ‘Ötekileştirme’ ve ‘Kadın Durumu’ üzerinden bu oyunu anlatabiliriz diye düşündüm. Grup da bunu benimsedikten sonra oyuna karar verdik. Bunun üzerinden dramaturji çalışmaları yapıyoruz. Oyun ne anlatıyor? Biz bundan ne anlıyoruz? Nerelerin üzerinde daha fazla duruyoruz? Metinde bakıldığı zaman Mahmud ile Yezida’nın ilişkisi çok kutsal bir yerde duruyor. Ama “bu ilişki aslında o kadar kutsal değil mi?” tartışmalarını yaptık kendi aramızda. Mahmud bir erk orada. Yezida ile evlenseler belki oradaki düzendeki iki kişiden başka bir şey olmayacaklardı. Bahsettiğim kadın-erkek ilişkisinden farklı olmayacaktı.