[ Bünyamin Yılmaz’ın “Yaslıada” isimli tiyatro oyunu ile ilgili yazdığı ve Star Gazete’sinde yayınlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]
Yaslıada’ adlı tiyatro oyunu, Adnan Menderes’in Yassıada’daki son günlerine odaklanıyor. İdam sehpasına yollanan yalnızca Menderes ve iki bakanı mıydı dersiniz?
Siyaset ile sanat arasında görünmez bir kavga mı var? Nedense ‘Yaslıada’ oyununu izlerken bunu düşündüm. Siz de hafızanızı yoklayın. Sanki ‘belirsiz bir tabu’dan bahseder gibi olduğunuzu fark edeceksiniz.
‘Yaslıada’ sayesinde ilk kez tiyatro sahnesinde Türkiye demokrasisine ilk kesiğin atıldığı dönemi izledik. Biz tiyatroyu hayatın kendisi olarak yaşadığımız için sahnelere gelmesini beklemiyoruz. Geç kalmışlık belki de bu sebepten.
Resmi ideoloji dediğimiz şey, biraz da ‘halkın unutması, hatırlamaması gerekenleri belirlemek’ değil mi? Bu yüzden sanat dünyasını dahi dizayn edenler ellerindeki gücü kontrol etmenin türlü yollarını buldular. Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu ‘Necip Fazıl’ oyunlarının sadece ‘repertuar’da yaşamasına izin verenler, sahne yüzü göstermeyenler hangi düşünceyle hareket ettiler?
Neyseki, o baskıcı hava sanki biraz kırıldı. En azından Türkiye’nin pek çok meselesinde ‘devlet’ ‘buyurgan’ yönlerini törpüledi. Darbecilerin her on yılda bir düzenlediği alana mahkum olmadığını fark eden siyaset, vizyon sahibi olmaya yöneldi.
Hedef Halk İradesini Boğmak
Sanat 3’ün sahneye taşıdığı ‘Yaslıada’ bana sorarsanız, görünmez algıları yerle bir edecek önemde. Sadece siyasetin alanında gibi gösterilen meseleye el atarken, ‘iyi saatte olsunlar’ın gizemine terk edilen vatan evlatlarını hatırlıyor, bize de hatırlatıyor. Bu ülkede bir başbakan asıldı. Onu darağacına gönderenler öyle eften püften sebepler bulmuşlardı ki, günümüzde bile demokrasi tarihimizin alnında o utanç duruyor. Onun ölümüyle boğmaya çalıştıkları şey, halkın iradesiydi. O iradenin baş kaldırmaması için sürekli bir ‘apolet’ gösterisi yapıldı. O kadar ki, yaşanan dramlar asla ‘sanat’ın alanına giremedi.
Bir süredir seyirciyle buluşan ‘Yaslıada’ oyunu, ‘ne yapılmadığını’ bilmenin yanı sıra ‘ne yaptıklarını’ bilen bir ekibin çalışması. Oyunun yönetmeni Sami Gülbaba ‘yargılanan darbe’lere dikkat çekiyor: “Adnan Menderes ve arkadaşlarına yapılanlar, milletin devletine olan güven ve sadakatine vurulmuş ağır darbedir. Bugün darbelerin yargılanıyor olmasını önemsiyoruz. Yeniden bir güven tesisinde bu oyun, bir yanıyla da bu sürece pozitif bir katkı amacı taşımaktadır.”
Üç oda, üç idam, tek amaç
Perde açıldığında izleyiciyi üç oda karşılıyor. Üst katta sabık başvekil Adnan Menderes, alt odalarda ise Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan. Oyun izleyiciye bir ‘ajitaston tuzağı’ kurmuyor. Yaşananları anlamaya çalışıyor. Kendisini iktidardan alıp hücreye atanlara karşı bile nazik, saygılı Adnan Menderes’in yaşadıklarını anlatırken, “Suçlu sensin, suçlu benim ve suçlu biziz!” diyen bir oyun.
Daha önce Siyah Pelerinli Adam, İskele Alabanda, Barla’da Diriliş (Bediüzzaman), Eskitilmiş Kılıç (Sultan II. Abdulhamid) oyunlarında izlediğim Seyfullah Kartal bu kez Adnan Menderes’i oynuyor. Sahnede hayat verdiği karakterlerin zor olmasına aldırmayan bir oyuncu Kartal. Temsil ettiği karakterle adeta bütünleşiyor. Alper Türedi, Eşref Seyitoğlu, Vahdet Çakar, Hüseyin Santur, Seyit Korkmaz oyunun temposunun hiç düşmemesini sağlayan isimler.
Oyun şunu söylüyor: Adnan Menderes’in vücudunda sigara izmaritleri söndrürülüp, dava arkadaşlarının savunmaları yırtılırken aslında onların suçsuz olduğunu darbeciler de biliyordu. Ancak darbecilerin bildiği bir şey daha vardı. Bir başbakan ve iki bakanı asıldıkları takdirde millet bir daha kafasını çıkaramayacak, ‘korku’yla terbiye edileceklerdi.
Yassıada’yı Yaslıada olmaktan çıkaracak adımları atan iradeye güçlü katkı sunan oyun, ‘yakın tarihimizle bir kez daha yüzleşirken, millet olarak nerede hata yaptığımızı tekrar sorgulamak’ imkanı sunuyor.