Özgür Eren
5 Mayıs Pazar günü İATG kapsamında düzenlenen “Tiyatroda Telif” başlıklı paneli izledim. Kayda değer sayıda katılımcının olduğu panel, amatör tiyatrolara dönük telif uygulaması konusunda seviyeli bir tartışma döndüğünü gösteriyordu. Ancak bu tartışmanın henüz başlangıç aşamasını geçemediğini, telif konusunda amatörler adına sonuç alıcı olabilmek için örgütlü ve mücadeleci olmak gerektiğini de gösteriyordu panel.
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’ndan Bilal Akar, amatör tiyatroların telif ödemeyi reddetmelerinin gerekçelerini açıkladı ve örgütlenen kampanyanın ne aşamada olduğunu anlattı.
Hukukçu Prof. Dr. Savaş Bozbel, konuyla ilgili verdiği mütalada da değindiği gibi ONK Ajansın bir meslek örgütü olmadığını, dolayısıyla telif konusunda yetkili merci olmadığını vurguladı. Ancak bir üniversite grubunun okul sınırları dışında yaptığı tiyatro faaliyetinin yüz yüze eğitim kapsamında olmadığı için telife tabi olması gerektiğini söylüyordu.
Çevirmen Başak Ergil, Suhrkamp Verlag yayınevinin telif talebini eleştirmenin yersiz olduğunu, Almanya’daki sistemin çok farklı işlediğini, yayınevinin tavrının bize garip gelmesinin nedeninin aradaki sistem farkı olduğunu vurguladı. Bilindiği üzere Almanya’da amatör ya da profesyonel bütün tiyatrolardan telif talep ediliyor.
Yazar Kerem Kurdoğlu da ONK ajansın Boğaziçi’nde oynanan oyunlardan talep ettiği % 6 lık telifin makul seviyede olduğunu söyledi. Kurdoğlu, bunu sembolik bir rakam olarak gördüğünü, yazara bu rakamı vermenin uygun olduğunu belirtti.
Konuşmacılar arasında Bilal Akar dışında amatörlerin telif ödememesi gerektiğini savunan bir tek Yılmaz Öğüt vardı. Kendisi üniversite tiyatrolarının ne koşullarda çalışma yaptıklarını bildiklerini, grupların okul yönetimlerinden destek bulmakta zorlandığını belirtti. Mitos Boyut yayınevi olarak üniversite tiyatrolarından hiçbir zaman telif talep etmediklerini söyledi.
Panelde katlımcıların söylediklerinden ve Mimesis’te yayınlanan “Amatörlerden Telif İstenmesine Profesyoneller Ne Diyor?” haberinden hareketle profesyonellerin (yazar ya da çevirmenlerin) bu mesele hakkındaki görüşlerini yorumlamak istiyorum.
Öncelikle amatör tiyatrocuların telif kampanyasını destekleyen profesyonel tiyatrocu sayısının az olduğunu söyleyelim. Gülriz Sururi, Yılmaz Onay ve yayıncı Yılmaz Öğüt açık destek sunan nadir isimlerden. Önemli bir kesim meseleye “amatör tiyatro gruplarının yazarlara cüzzi de olsa mutlaka telif ödemesi gerekir” diye yaklaşıyor. Bu yaklaşım kendine dayanak olarak yurtdışındaki, özellikle Almanya’daki telif uygulamalarını örnek gösteriyor. Bunu dillendirenlerin Almanya’yı Türkiye’den ayıran çok temel bir özelliği görmezden gelmeleri ilginç: Almanya’da devlet amatör tiyatrolara ciddi ödenek ayırıyor. Türkiye’de ise destekten çok köstek olma durumu var. Bu farklılık Almanya örneğini bariz biçimde saf dışı bırakıyor. Panelde Başak Ergil “yazarlara telif ödemiyoruz” demektense devletin amatör tiyatrolara desteğinin artırılması için mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Eğer birçok üniversite tiyatrosu halihazırda mekan sorunu, kaynak sorunu gibi sorunlarla boğuşuyor olmasaydı Sayın Ergil’in söylediğini mücadele stratejisine dahil etmek mümkün olabilirdi. Ancak maalesef Türkiye’de yaşıyoruz…
Bazı profesyonel tiyatrocuların amatörlerin davasına bu kadar soğuk bakmasının bir sebebi de Türkiye’deki amatör – profesyonel kavramlarının çok iç içe geçmesi. Birçok şehirde ve kasabada amatör olduğunu öne süren, ancak bu işi kâr elde etme amacıyla yapan tiyatrolar ve tiyatrocular mevcut. Bu gruplar çoğu zaman telif ödemeksizin oyunlarını oynayabiliyorlar. Bu durumdan muzdarip yazarlar da suçu bütün amatörlere atıp oyunu oynayan herkesten telif alınmasını savunur hale geliyorlar. Ancak burada sapla samanın birbirine karıştırıldığı çok açık. Yağmacılık başka bir şey, gerçekten kâr elde etme amacı gütmeksizin tiyatro yapmak başka bir şey. Gerçek amatörlerle –mış gibi yapanları birbirinden ayırmak zorlaştığında yapılan genellikle “yazarın madurluğu”nu öne çıkararak neoliberal paradigmaya teslim olmak oluyor.
Yazarlara üçbeş kuruş da amatörler ödesin, diyenlerin bir diğer argümanı da şu: “Tiyatroda kostüm için kullanılan kumaşa para ayrılırken yazarın metni neden bedelsizce kullanılsın? Yazar da payını almalı.” Bunu söyleyenler tiyatrolara piyasa fiyatının altında kumaş veren kumaşçıların günahını almakla beraber doğru bir şey söyledikleri izlenimini uyandırıyorlar. Halbuki şu gerçek görmezden geliniyor. Amatör tiyatro kapitalist sistem içinde iş görmekle beraber kar amacı gütmeyen bir faaliyet olduğu için kendi iş bölümünde kapitalist üretim ilişkilerinin dışında bir alan oluşturur. Bu alanı dayanışmacı bir şekilde kurmak da mümkündür, kapitalistleştirmek de. Tiyatronun unsurları olan oyuncu, reji, kostümcü, ışıkçı, dekorcu bu işten kar beklemeksizin çalışırken yazarı bu çemberin dışına çıkarmak dayanışmacı ilişkiler ağını daraltma hamlesidir. Bu mantıktan hareketle kostümcü de şunu söyleyebilir: “Kumaşa para harcanırken benim emeğimin karşılığı nerede?” Bu örnekleri çoğaltarak amatör tiyatronun ruhuna elfatiha demek mümkün görünüyor.
İşin ironik yanı da telif meselesinde olumlu ya da olumsuz görüş bildiren profesyonel tiyatrocuların arasında amatör tiyatro kökenlilerin de olması. Bu aslında bir rastlantı değil. Çünkü geçmişte liselerde, üniversitelerde, derneklerde yeşeren amatör tiyatro pratiği, ilerleyen yıllarda profesyonel anlamda tiyatroyu meslek edinen nitelikli sanatçıların ortaya çıkmasını da sağlamış. Panelde Yılmaz Öğüt’ün verdiği bir örnek çarpıcıydı: Konservatuar öğrencisi olmayıp tiyatroyla ilgilenen öğrencilerin tiyatro yayınlarını diğerlerine göre daha fazla takip ettiğini söyledi. Bu örnek amatör tiyatronun potansiyelini günümüzde de koruduğunu gösteriyor. Ayrıca başka bir tartışmayı da aralıyor. Yasaya göre eğer tiyatro faaliyeti yüzyüze eğitim kapsamında değilse telif ödenmesi gerekiyor. Peki tiyatro okumayıp tiyatro yapan öğrencilerin oynadıkları oyunlar neden yüzyüze eğitim kapsamında değerlendirilmiyor?
Burada üniversitelerin misyonu nedir, sorusu ortaya çıkıyor. Üniversiteleri meslek gruplarına dönük uzmanlık eğitimi veren kurumlar olarak düşünürseniz telif mecburiyetini onaylayabilirsiniz. Yani mühendislik eğitimi alan birinin tiyatro yapması en fazla hobi olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu hobinin de bir maliyeti olmalıdır. Ama üniversitelerin asıl misyonunun çok yönlü düşünebilen aydınlar yetiştirmek olduğunu düşünüyorsanız, o zaman iş değişir. Hukuk profesörü Savaş Bozbel panelde bu kaygının haklı olduğunu, bu zihniyetin değişmesi için de hukuki anlamda mücadele etmek gerektiğini söyledi. Ayrıca şu anda mecliste bekleyen yeni yasa tasarısının telif konusunda etik dışı sayılabilecek maddeleri içerdiğini aktardı. Eğer amatörlerin telif mücadelesi güçlenerek sürerse Sayın Bozbel’in söylediği gibi yasamayı etkileyebilecek bir kamuoyu baskısı oluşturulabilir.