[Eren Yurt ve Sevim Güngör’ün Evrensel Gazetesinde yayınlanan Esenyurt Kıraç Kültür Evi İşçi Tiyatrosu ile gerçekleştirdikleri röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.] Esenyurt Kıraç Kültür Evi’ndeyiz. Esenyurt Kıraç Kültür Evi İşçi Tiyatrosu ile birlikte sergileyecekleri Konfeksiyon oyununu konuşmak üzere bir araya geldik. Arkadaşlarımızla oyunun nasıl ortaya çıktığından nasıl bir araya geldiklerine, aile ve çevrelerinin tepkilerinden sanatın kimin için yapılması gerektiği tartışmalarına, sendikaların ilgi ve desteklerinden bundan sonraki planlarına birçok şeyi konuştuk. Onlar da sorularımızı içtenlikle cevapladılar.
Öncelikle kendimizi tanıtarak başlayalım sohbetimize.
Serkan: Tiyatro çalışmalarına başladığımızda çalışıyordum. Şu anda işsizim.
Suna: Çalışıyorum, fabrika işçisiyim, 26 yaşındayım.
Berjin: 11 yaşındayım, 5’e gidiyorum.
Nilüfer: 24 yaşındayım, fabrika işçisiyim.
Ulaş: Bir ay öncesine kadar çalışıyordum. Sendikalı olduğum için işten çıkarıldım. Şu an direnişteyim.
Cansel: Okuyorum, 8. sınıftayım.
Nermin: Ben de işçiyim, elektronik firmasında çalışıyorum.
Oyunun nasıl ortaya çıktığını konuşalım. Bu oyunu oynamak nereden aklınıza geldi? Oyunun yazarı Ulaş’tan başlayalım.
Ulaş: Kıraç Kültür Evi olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bir program hazırlayacaktık. Kıraç Kültür Evi’mizin bir tiyatro grubu olmadığı için bir tiyatro grubu kurmaya karar verdik. Bir tiyatro oyunu gerekiyordu. Yalnız oynanan oyunlar hep aynı tarzda oyunlardı. Kadın dayak yiyor, koca şiddet uyguluyordu. Tek bir tarzda ele alınıyordu. Bunu nasıl değiştirebilirim, kadınların tek sorunu bu mu diye düşündüm. Ondan sonra Konfeksiyon Oyunu’nun metni ortaya çıkmaya başladı. Kağıda döktük ve sonra arkadaşlarla görüştük. Birlikte böyle bir oyun çıkardık.
Daha önce yazdığın bir tiyatro oyunu var mıydı?
Ulaş: Vardı fakat hiçbir yerde gösterilmemiş oyunlardı. Bu ilk gösterime çıkan oyunum. Kolektif bir şekilde ürettiğimiz bir oyun oldu.
Ne zaman provalarına başlandı oyunun?
Ulaş: 8 Mart’a bir ay kala başladık. Cansel ve Berjin okuyorlar diğer arkadaşlarımızın hepsi farklı iş kollarında çalışıyorlar. O süreçte ben de çalışıyordum. Sahnesini beraber oluşturduğumuz, dekorunu beraber bulduğumuz, kolektif bir çalışmanın eseri oldu oyun.
Nasıl bir araya geldiniz?
Suna: Ulaş ve Nermin abla ile daha öncesinden tanışıyorduk. Kıraç’ta oturan arkadaşlar da buraya gidip geliyordu. Onlara ulaştık. 8 Mart çalışmalarına başladık. Tiyatro, müzik, söyleşiler olsun dedik. Tiyatro için de oyuncu bulmamız gerekiyordu. Önce biz bir araya geldik. Kimler katılabilir diye tartıştık. Oyuna göre arkadaşlarımızı aradık. Cansel de Esenyurt’ta oturan arkadaşlarımızdan biriydi. Nermin abla ona ulaştı. Biz Serkan ile Nilüfer’e ulaştık. Sonra da bir çocuk oyuncuya ihtiyacımız vardı. Berjin’e ulaştık. Babası da bizi kırmayarak teklifimizi kabul etti. Böyle bir araya geldik.
Nermin: Ben bir şey eklemek istiyorum. Bu kadar insanın bir araya gelmesine ön ayak olan Kültür Evi idi. Kültür Evi var olduğu için arkadaşlar 8 Mart çalışması yapmaya karar verdi. Bu kararı bize ileterek bir araya gelmemiz sağlandı.
Berjin sen nasıl tanıştın arkadaşlarla? Seviyor musun yaptığın işi?
Berjin: Ben daha önce de tiyatroda oynamak için çok hevesliydim. Ablalarım ve abilerim böyle bir oyun oynarsak seni de oynatabiliriz dediler. Ben de bunun hayali ile bekliyordum. Çok mutlu oldum. Oyunda hasta çocuk rolünde oynadım.
Peki sendika vurgusu oyunda sıkça yapılıyor. Sendikalar oyunun teknik altyapısının oluşmasında bir katkı sundu mu?
Suna: Sendikalar nezdinde geniş bir yankı bulmadı aslında. Burada Kıraç halkına yönelik bir çalışma yürüttük. Çünkü çok az zamanımız vardı. Hepimiz çalışıyoruz, bütün çalışmaları hep birlikte yürütüyoruz. Tiyatro dışındaki çalışmaları da yürütüyoruz aynı zamanda. Sınırlı sayıda insana sahip olduğumuz için çok yoğun bir kitleye ulaşamadık. Fakat Kıraç’ta geniş bir kitleye ulaştığımızı düşünüyorum. Yukarıdaki salonumuz doldu. Yaklaşık 90 kişi vardı etkinliğimizde. Direnişteki arkadaşlarımız geldi. Konuşmalar yaptılar.
Sizin sendikalardan doğrudan bir talebiniz oldu mu, olmadıysa böyle bir talepte bulunacak mısınız?
Suna: Hayır. Öyle bir talebimiz olmadı ama neden olmasın? Biz etkinlikten sonra çok bir araya gelemedik. Hepimiz çalışıyoruz. Şimdi çalışmalarımız festival için yeniden başladı. Olabilir hatta olmalı da sendikalarla böyle bir bağlantımız. Mesela direnişteki işçiler için oynanabilir. Direniş çadırlarının önünde oynanabilir tabii ki.
Konfeksiyon oyununun içeriği nedir peki ne üzerine kurulu?
Ulaş: Konfeksiyon kadın arkadaşların daha yoğun olarak çalıştığı bir çalışma alanı. Yani daha çok ezildiği ve baskı gördüğü yerler. Patron ve ustalar tarafından tacizlerin yaşandığı yerler. Ve çocuk işçiliğinin daha yoğun olduğu yerler. Biraz buradan esinlenerek bu oyunu yazdım. Kadının sıkıntısını hem iş yerinde hem de evde göstermeye çalıştık.
Serkan: Kadınlar hem evde hem de iş yerinde çalışıyorlar. Onu da göstermeye çalıştık. Mesela ben oyuna annemi de getirdim. Annem çok öfkelendi bana. Ben ustabaşı rolünde oynuyordum ve işçilere bağırıyordum. Annem “Ben de çalışıyorum ama çalıştığım yerdeki ustabaşı bu kadar bağırmıyordu bize” dedi. Gerçekten bu oyunlar hayatımızdan bir alıntı gibi.
Ulaş: Zaten sendika süreci içindeyiz. Kadınlar sendikalara daha çekimser bakıyor. Bu çokça dile getirilmez ama herkes tarafından bilinir. Bunu uygulayıcı bir dille nasıl anlatırız kadınlara diye düşündük ve bunu hedefledik.
Suna: Kıraç, işçilerin yoğun olarak yaşadığı bir yer. Kıraç’ta 30 eve gitsek, hiç tiyatroya gittiniz mi diye sorsak, en fazla 4 evden olumlu cevap alabiliriz. Kıraç Kültür Evi, daha önce de Kıraç halkına parklarda sinema gösterileri yaparak hizmet sunmuştu. Bundan sonra da bunun gibi etkinlikler yapılabilir.
Ailenizde, çevrenizde nasıl tepkilerle karşılaştınız oyunu oynamaya başladıktan sonra?
Ulaş: Hayatın doğallığını ele aldık aslında. Bunlar bizim yaşadıklarımız. Daha çok biz bunu nasıl ifade edebiliriz ki izleyici daha net anlasın. İzleyen kişi “Evet ben de aynısını yaşıyorum.” demesi için uğraşıyoruz. Tiyatroya bakışımız bu yöndedir.
Suna: Tabii şöyle bir şeyi de eklemek gerekiyor ki konfeksiyonda ve diğer iş yerlerinde bu gibi olaylar sık sık meydana geliyor. Biz bunun çözüm yolunu da önerdik aslında. İnsanlar sadece yaşadıklarımıza ah’layıp vah’layarak gitmediler. Oyundan sonra bu sorunun nasıl aşılacağına dair beyin fırtınası yaptık. Bunu da dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık. Amacımıza da ulaştığımızı düşünüyorum.
Oyunun bu sorunların çözümüne yönelik sunduğu çözüm yolları var mı?
Suna: İnsanların sorunlarını anlatabilmeleri için bir araya gelmeleri gerekiyor. Burada aslında bizim sahip olmamız gereken şeyleri anlattık. Burada hep birlikte sendikalı olarak daha etkili olabiliriz. Sendikalı olursak çocuklarımızı kreşe verebiliriz, ikramiye alabiliriz dedik. Sendika iş yerlerinde işçileri bir arada tutan bir kurum. Sendikal faaliyetin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Haklarımızı örgütlenerek, bilinçlenerek elde edebileceğimizi anlattık.
Cansel: Ben buraya geldiğimde sendika ile ilgilenmiyordum daha doğrusu bilmiyordum. Ama Suna abla ve Ulaş abi ile konuşarak gerekliliğini kavradım. Oyun da çok şey kattı şüphesiz. Kendi hakkımızı korumamızı ve mücadele etmemizi öğretti. Bu konuda herkese teşekkür ediyorum. Gelecekte de hakkımı savunmak için bana yol gösterdiler.
Kültür Evi’nde tiyatro çalışması dışında başka etkinlikler var mı?
Suna: Tiyatro, halk dansları, enstrüman, resim derslerimiz var. Bütün derslerimiz ücretsiz. İnsanlar pek çok kültürel aktiviteye zaman ayıramıyor. Biz de dedik ki insanlar dışarıdaki yoz kültürle buluşacaklarına Kıraç Kültür Evi’nde kültürel aktivitelerde bulunsunlar. Esas amaç budur.
Fakat sanat sanat için mi toplum için mi tartışmaları da sürekli gündemde olan bir konu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Nilgün: Tabii ki sanat toplum için yapılmalıdır. Fabrikada mücadelenin gerekliliğini tam olarak anlatamadığımız zaman tiyatro işimizi oldukça kolaylaştırıyor. En güzel mesajı tiyatro ile verebiliyorsunuz.
Ulaş: Ahmet Kaya örneği üzerinden gidebiliriz. Yıllar önce yaptığı müzikler hala dinleniyor. Çünkü insan onu dinlediği zaman kendinden bir şeyler bulabiliyor. Kişi kendini bulduğu sanat eserini asla unutmaz. Kendisinden bir şey çıkarması gerekiyor ki bu sanat olsun.
Suna: Eğer bir taraf varsa biz tarafız, işçi sınıfının tarafıyız çünkü bizler işçiyiz. Sanat kesinlikle toplum içindir. Mesela biz burada insanlara çok güzel şeyler vermedik aslında. Dekorumuz çok güzel değildi, kıyafetlerimiz yeterli değildi; yani hiçbir şey dört dörtlük değildi. Çok fazla eksikliğimiz vardı. Ancak buna rağmen insanlara bir şeyler verebildik biz. Sanat sanat içinse, sanat kişiye hiçbir şey vermiyorsa, sanat olamaz. Biz bunları yaşıyoruz dedik, eğer hiçbir şey anlatmıyorsa sanat hiçbir şey ifade etmez.
Nilüfer: Herkesin yaşadığı sorunları biz sesli şekilde yansıtmaya çalıştık aslında. Kimsenin söyleyemediğini söylemiş olduk.