Üstün Akmen
Amerikan edebiyat tarihinin en iyi komedi yazarlarından bir olarak tanımlanan, Oyun Yazarı ve Senarist Neil Simon (1927)’ın 1963 yılında Broadway’de prömiyer yapan oyunu “Barefoot In The Park”, Nedim Saban’ın uyarlamasıyla “Aşk’a 103 Adım” başlığıyla Tiyatrokare tarafından sahnelenmekte.
“Barefoot In The Park”, Mike Nichols’un rejisi ve Elizabeth Ashley (Corie Bratter), Robert Redford (Paul Bratter), Milfred Natwick (Ethel Bankalar) ve Kurt Kasznar (Victor Velasco)’lı kadrosuyla o tarihte Broadway’de 1530 kez oynanmış bir oyun. Bizde ise ilk kez 1965-1966 sezonunda Dormen Tiyatrosu tarafından Haldun Dormen’in rejisi, Betül Mardin’in çevirisi, Nisa Serezli, Metin Serezli, Füsun Erbulak, Turgut Boralı, Hüseyin Kutman’lı kadrosuyla “Parkta Çıplak Ayak” başlığı altında oynanışını Tiyatrokare’de oyunu izlerken gözlerimin önünden geçirdim.
1997 yılında Talimhane Sahnesi’nde Göksel Kortay’ın yönetiminde Göksel Kortay, Alp Öyken, Aslı Öyken, Hakan Gerçek, Münir Kutluğ tarafından “Çıplak Ayak” adıyla oynanmış olduğunuysa eksik olmasın Füsun Önal anımsattı, ama ne yazık ki bu “versiyon”u izlememişim, bilemedim.
Suna Keskin’in Oyuna Katkısı
Oyunda, hayata olumlu tarafından bakmayı içselleştirmiş Ressam Meltem Çatık ile çiçeği burnunda takıntılı Avukat Mutlu Çatık’ın, nikah töreninde imzaları bastıktan sonra Cihangir’deki yeni evlerinde birbirlerini keşfetmeleri konusu işlenmekte. İlişkilerdeki komik sayılabilecek yanlar, yanlış anlamalar, karmaşa, dengesizlikler, uzlaşamama, çözüm getirme/getirememe, çözümü kördüğüm etme Suna Keskin’in varlığından büyük destek alınarak sahneleniyor.
“Aşk’a 103 Adım”da, 1961 yılında İstanbul’da başlayan tiyatro kariyerine 1971’de Almanya’nın Darmstadt kentine göç etmesiyle farklı bir boyut kazandıran Umran Ertok (1940) da Ruhi Alemdar karakteriyle yer almakta. Gurbetteki yıllarında tiyatro yaşamına birçok oyun sığdıran Ertok’un Tiyatrokare tarafından hatırlanarak bu oyuna dahil edilmesi ise gerçek bir kadirşinaslık örneği sayılmakta.
Saban Uyarlamış
Nedim Saban’ın neden özgün metne sadık kalmadığını, neden uyarlamaya gerek gördüğünü sormadım, anlamadım, bilmiyorum. Oyun içine serpiştirdiği: “… Ali Ağaoğlu beyaz atıyla geldi”, “… dışarıda albay mı kaldı”, “… gören de Kenan Evren’i savunuyor sanacak” gibi “kaşağı” görevi yapan güncel ve yerel esprilerin amacı salondan alkış almaksa bunun becerildiğini itiraf ediyorum.
Amerikan toplumunun orta ve üst kesimlerinden kimi küçük insanları, gözlem gücü ve çağdaş bir mizah anlayışı ile yakalayıp sahneye getiren Neil Simon’ın bu oyunundaki inceliklerin, “bize” uyarlandığı ya da sahneye konuluş biçemindeki bazı eksikliklerle yarı yarıya kaybolduğunu üzülerek de olsa söylemeliyim.
Esasen pek de bir entrikası olmayan, örneğin Dormen Tiyatrosu’nda oyuncuların dinamizmi ve gözlemlerinin çarpıcılığıyla başarıyla uzun süre sahnede kalmasını sağlamış olan Simon’ın metni, bana kalırsa Saban’ın komedinin karşıtlıklar arasındaki bağlantısını vurucu olarak kullanmaması yüzünden sade suya tirit olarak kalmış. Komedinin esasında ciddiyet ile başlayan anlayışının göz ardında tutulmasıyla, yani bir diğer anlatımla her vurgunun altında dramatik ciddi bir anlatımın yer almamasıyla beklenen başarı sağlanamamış.
Eserin Konusu
Konu, apartmanın 103 basamakla çıkılan en üst katında, hem yaşam mekanının, hem de mutfağın mekana dahil edildiği fevkalade derme çatma bir stüdyo dairesinde geçmekte. Meltem Çatık’ın cam tavanı çatlak, iki penceresinde de camları bulunmayan dairede gömlekle dolaşması; diğer taraftan o soğukta Telefoncu Mesut’un üzerinde anorak ile eve gelmesi, Mesut Çatık’ınsa palto giymesi pek inandırıcı olmuyor. Mutlu Çatık’ın radyatörün üzerine oturması, oturur oturmaz “Yandım Allah” diyerek ayağa fırlaması da seyirciye komik gelmiyor. Mutlu’nun sol kolunun soğuktan taş kesilip donması tebessüm dahi ettirmiyor. Çiçek alerjisiyle verilmek istenilen karakterin mızmızlığı da seyirciye geçmiyor.
Dekor-Kostüm, Işığı Boş Ver
Erinç Gürses’in dekoru olamazcasına entipüften. Yeliz Başlangıç’ın kostümleri 2. Perde başında Özge Özberk’in giysisi dışında hiç de iyi değil. Hele Saadet Hanım’ın 1. Perdedeki kostümü… Hele hele Ruhi Alemdar’ın denizci pantolonu… Işığı kim yapmışsa dış aydınlatmayı hiç kafasını takmamış, dolayısıyla cam tavan da, pencereler de oyunun başından sonuna karanlık. “Oyun hep gece mi geçiyor ne” diyeceğim, ama zaman mevhumu reji içinde sezdiriliyor.
Oyunculuklar
Koray Kurt ne almışsa vermiş. Umran Ertok’un oyuncu gömleği kendini belli etmekte. Bülent Seyran, Mutlu Çatık karakterini iyi kötü ortaya koyuyor, ama karakterin duyumsadıklarını seyirciye yansıtmıyor, dolayısıyla izleyici üzerinde Mutlu Çatık ile ilgili olumlu olumsuz hiçbir duygu oluşmuyor. Usta Oyuncu Suna Keskin, konular arasındaki bağlantıyı pek güzel kuruyor, uygun tercihi yapıyor, Saadet Hanım’ın komik gerçekleri altındaki dramatik yanı gösteriyor. Özge Özberk ise, Meltem karakterini fiziksel yapıya dayandırmayarak başarıya ulaşıyor.
Özge Özberk’in biraz ses çalışması yapması gerekli görüşündeyim, ama ağırlığı vücut hareketlerine, estetiğe dayandırmasını da övmeden geçmemem gerekiyor.