Metin Boran
Osmanlı’da tiyatro pratiğinde ilk eleştiri yazısının 1860’larda Tanzimat döneminde yazıldığını bir önceki yazımızda belirtmiştik. 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanından sonra tiyatroda bir önceki döneme göre farklı bir hareketlenme görülür. Bu dönemde İstanbul merkezli yeni tiyatrolar açılır, yeni repertuar anlayışı ile batılı klasikler yeniden adapte edilerek Türkçeye uyarlanır. Tiyatronun artık devletin denetiminde kurumsal bir yapıya kavuşturulması için çalışmalar başlatılır.
1914 yılında Fransız Tiyatro Adamı Andre Antoine (1858-1943) Türkiye’ye davet edilir. Antoine’a sonradan İstanbul Şehir Tiyatroları’na dönüşecek olan Darülbedayi’yi kurması için yetki verilir. Antoine’la birlikte tiyatroda mekan sorunu, oyun yazarlığı, adaptasyon, oyunculuk, reji üslubu ve gösterim teknikleri konularında geliştirici tartışmalar başlar. Ancak ülkedeki siyasal karmaşa ve iktidarın belirsizliği bu tartışmaları geriletir. Ülke siyasal ve toplumsal bir değişimin eşiğindedir.
Darülbedayi’nin kurulması ile birlikte edebiyatçı, yazar ve aydınlar sanat ve tiyatro olaylarına daha fazla kafa yormaya başlarlar. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Muhsin Ertuğrul 1925 yılında zamanın Akşam gazetesinde Adaptasyon Hastalığı başlıklı bir yazı kaleme alır. Ertuğrul, bu yazısında tiyatro sanatının önemine değinerek, bu sanatı icra edenlerin bir saygınlığına işaret eder ve tiyatronun bir meslek olduğunun altını çizer. Aynı yazıda Ertuğrul hem oyun yazarlığını hem de tiyatro eleştirisini ulusal tiyatro yaratmanın önemli adımları sayar. Muhsin Ertuğrul’un bu yazısından sonra ülkede yeni bir tartışma başlar. Bütün gazete ve mecmualar konuya ilişkin tartışma yazıları yayınlar.
Bu tartışmalarda tiyatroda mekan sorunu, nasıl bir tiyatro, klasiklerin sahnelenmesi, ulusal tiyatronun nasıl oluşturulacağı gibi konularda geliştirici ve ön açıcı makaleler yayınlanır. Muhsin Ertuğrul 1922 yılında Akşam gazetesinde “Bize Nasıl Tiyatro Lazım”, Nurullah Ataç 1927 yılında Hayat mecmuasında “Tiyatro Hakkında” adlı iki yazı kaleme alır. Ataç, bu yazılarında tiyatro nedir, nasıl yaygınlaşır, ulusal tiyatronun önemine vurgu yaparak yerli kültürün önemine dikkat çeker. Aynı mecmuada 1927 yılında Hikmet Şevki imzalı “Temaşada Münekkidin Vazifesi” adlı bir yazı yayımlanır. Yazıda tiyatroda eleştirinin işlevi üzerinde durulur ve gösterimlerde eleştirmenin tavrı ve eleştirinin hedefi üzerine yol gösterici bir tutum sergilenir. Bu tartışmalar 1930 yılına kadar devam eder. Bu dönemden sonra genç cumhuriyetin sanat ve kültürde yeni atılımları göze çarpar. Devlet tiyatrosu kurulması için çalışmalar başlatılır.
1940 yılında Amerikalı Yönetmen Carl Ebert’e (1887-1980) devlet tiyatrosunun kuruluşu için yetki verilir. Ebert Ankara’da Tatbikat Sahnesini açar ve ilk temsilleri hazırlar. Ebert daha sonra devlet konservatuarının kuruluş çalışmalarını da başlatacaktır. Devlet Tiyatroları’nın kurulması ile birlikte ama özellikle 1950’li yıllarda tiyatroda eleştiri daha sistemli ve farklı üsluplarla değişik gazete ve dergilerde yer almaya başlar. Bu dönemde repertuar çeşitlenmiş, dünya yazarlarından farklı üsluplarda oyunlar sahnelerde yer bulmaya başlamıştır.
Bir yandan yerli oyun yazarları ortaya çıkmaya başlarken bir yandan da başta Yunan klasikleri olmak üzere Shakespeare, Moliere, Goethe, Çehov, Ibsen, Bernard Shaw gibi klasik batının önde gelen yazarlarının oyunları seyirci ile buluşturulur. Bu dönemde Adnan Benk, Lütfi Ay, Zahir Güvemli, Suat Taşer, Tunç Yalman, Burhan Arpad, Metin And gibi yazarlar oyun eleştirisi yazmaya başlarlar. Burada bir noktanın altını çizmekte yarar var. Bu yazarlar yazılarında sadece tiyatro eleştirisi yapmadılar aynı zamanda nasıl bir tiyatro, nasıl bir oyun yazarlığı ve hangi türden bir tiyatro gibi konularda da görüş ve önerileriyle tiyatro pratiğine yol gösterici oldular.