İhsan Ata
2012 yılında kurulan İn’takt’ın ilk projesi Anthony Neilson imzalı Penetratör, belli bir siyasi durum ya da askeri skandalla ilgili olmamasına karşın işkencenin gölgesi altında cinsel bastırılmışlığın nasıl şiddete dönüştüğünü anlatan bir oyun. Oyunun Türkiye prömiyeri İn’takt tarafından 27 Kasım’da Kara Kutu’da yapıldı. Muzaffer Aksoy’un yönettiği aynı zamanda Kamer Kartalbaş ile birlikte çevirisini yaptığı oyunun dramaturjisi, Betül Altındal ve Tuğçe Kanbur’a ait. Oyunda Uğur Uzunel, Can Esendal ve Eser Karabil rol alıyor.
Yüzleşmeci tiyatronun en önemli temsilcilerinden biri olan Anthony Neilson, doksanların başlarında tabuları kamuya açık alanda yıkarak dönemin en tartışmalı yazarlarından biri oluyordu. Neilson’un oyunlarında sıklıkla irdelediği cinsel şiddet ve sosyal nedenler “son derece rahatsız edici” ve “utanç vericiydi.” Neilson, amacının seks ve şiddetin aşırı görülmesini istemiyordu. Aslında şiddeti anlamadığını ve onu anlamak istediğini söylüyordu. Ona göre şiddet gerçek hayatla aynı yerde vuku buluyordu. Neilson yazdıklarının açık seçik olduğunu ve bundan kendisinin de rahatsız olduğunu ama üstünün örtülmemesini istiyordu.
Doksanların özgürlükçü yazarlarından Neilson bütün oyunlarında ahlaka yeni bir tanım getirmeye çalışıyordu. O sert ama duygusal biriydi. Ona göre tiyatro yoksullara, sapkınlara ve kafası karışmışlara bir ses vermeliydi. Oyunlarında rahatsız olduğu şeyleri sorar ve bunları keşfetmeyi denerdi. Böylece kendini ve herkesi tanıyabileceğimi düşünürdüm diyordu. Bütün oyunları kısmen aşkla ilgiliydi. Aldatıcı basitlikler, katmanlar ve derinlikten yoksunmuş gibi duran bir açıklıkları vardı. Sahne üstünde ise enerji, öfke ve cesaret doluydular. Oyunlarında vermek istediği mesajdan çok içerdiği şiddet daha ön plandaydı.
Penetratör ise söylemdeki aşırılığı ve sahnedeki fiziksel şiddeti ile ön sıralardaydı. Daha ilk saniyesinden itibaren seyirciyi hazırlıksız yakalamayı başarıyordu. Açılıştaki porno fantezisi kamuya açık alanda güçlü bir tabuyu yerle bir ediyordu. Aleks Sierz’in dediği gibi, suratına tiyatrodan çok, “kulağına gibiydi.”
BBC’nin isteği üzerine yazılmasına karşın televizyon için “aşırı” bulunanoyun ilk olarak 1993’te Londra’da sahnelendi. Gerçek bir olayı temel almasının yanı sıra Neilson’ın kendisi ve çok yakın iki arkadaşı için yazılmış ve bu üç kişi tarafından canlandırılmış. Uğur Uzunel, Can Esendal ve Eser Karabil’in rol aldığı oyunun Türkiye prömiyeri ise in’takt’ın ilk projesi olarak 2012 yılında yapıldı.Oyunu geçtiğimiz ay Betül Altındal’ın daveti üzerine Şermola Performans’ta izledim. Burada ayrı bir parantez açarak Altındal’ın ilgi ve hoşgörüsüne, ayrıca seyirciyle buluşmasını sağlayan Şermola Performans’a teşekkür etmem gerek.
Muzaffer Aksoy’un Türkiye’de ilk defa reji koltuğuna oturduğu oyunda duygusal açıdan gerçekçi ve kimi zaman aşırıya kaçan metni ön plana çıkarmıştı. Dünyadaki diğer örneklerinde durum aksini gösterse de mesajların her biri hayati bir önem taşıyordu. Yazar oyunuiçin “Okuduğunuzda ölü bir metin” ifadesi kullanmasına karşın enerji yüklü diyalogları zorlayıcıydı. Cinsel kafa karışıklığı, feminist bakış açısıyla metnin şiddeti hemen hissediliyordu. Aksoy’un şiddet dolu sahnelerin aksine metni ön planda tutması ve mahremiyeti bu kadar cesur sunması bile Türkiye’de başlı başına bir tabu yıkmak anlamına geliyordu.
Diğer taraftan metnin özünü yakalamak ve mahremiyeti ortadan kaldırmakla beraber şiddet dolu sahnelerde ustaca örülmüş bir kurgu da vardı. Gerilimin gittikçe artması kıl payı bir dengeye ihtiyaç duyuyordu. Açılış sahnesindeki mastürbasyon sahnesiyle seyirciyi şaşkına çeviren Aksoy, gerilimi yalın anlatımıyla tırmandırmayı başarıyordu. Anlatımın sadeliği, gerçek hayattaki gibi sıradan olmasıyla ilgiliydi. Şiddet dolu sahnelerin abartıya kaçmadan güçlü oyunculuklarla verilmesi ise oyunu ayakta alkışlattırıyordu.
Şüphesiz mesaj ve şiddet yüklü bu oyunda büyük iş dramaturjide görev alan Betül Altındal ve Tuğçe Kanbur’a düşmüş. Özenli bir çalışma yapıldığı her halinden belli olan dramaturjinin tiyatrodaki işlevi ve önemi bir kez daha ortaya konmuş. Verilmesi gereken mesajın öne çıkması, her repliğin altının dikkatle çizildiğini gösteriyordu. Böylece oyunun seyirciye geçmesinde hayati bir önem taşıyordu.
93 yılında Max rolünde sahneye çıkan aynı zamanda oyunun yazarı Anhony Neilson,Uğur Uzunel’i kendi rolünde izlemiş olsaydı eminim gurur duyardı. Şayet izleseydi bir karakterin bu denli sıradan, doğal ve güçlü nasıl yaratıldığına tanık olacaktı. Uzunel, aile içerisinde Alan ile müthiş bir denge sağlıyordu. Alan’ın dırdırcı anne tiplemesi karşısında tipik bir aile babasına dönüşüyordu. Tokmak’ın küçükken onunla ormanda olan hikayesini anlatmaya zorladığı sahnede küçük bir çocuğa dönüşürken ayıcığın parçalandığı ve bıçak sahnesinde oldukça soğuk kanlı davranmayı başarıyordu. Tüm bunlarbu sezon izlediğim oyunlar arasında yılın en iyi performansına imza atan erkek oyuncularınilk sırasına oturtmuş oldu.
Alan rolünde Can Esendal dırdırcı bir anne rolünü üstlenirken Tokmak ile olan sahneleri nefes kesiciydi. Gittikçe tırmanan gerilimin baş aktörlerinden biri olan Esendal’ın Tokmak ve Max ile kurduğu denge oyun için çok kıymetliydi. Max ile aynı evi paylaşırken takındığı pasif anne rolü Tokmak ile olan şiddet dolu sahnelerle harmanlanıyordu. İki değişim arasındaki denge oyunun başarıya ulaşmasında çok ama çok önemliydi.
Oyunun en can alıcı karakteri ise Tadge (Tokmak) rolüydü. Metnin en zorlayıcı bölümleri onun için yazılmıştı Gördüğü işkencenin yarattığı amansız ruh hali sahnede dehşet vericiydi. Eser Karabil’in hayat verdiği karakter, diğer iki karakter gibi sıradan ve hayatın içerisinden değildi. Zorlayıcı ve şiddet doluydu. Psikopat eğilimleri tüm vücudunu esir almıştı. Karakterin bu yaratım sürecinde dengenin en ufak sarsılması oyunu bir komediye bile çevirebilirdi. Ayıcığın parçalandığı sahne ile gerilimin arttığı, bıçak sahnesiyle de en üst noktaya ulaşması sağlanıyordu. Performansın başarısı Tokmak’ın sahneye daha ilk gelişiyle veriliyordu aslında. Korkutucu bir hali vardı. Ve bir sonraki hareketine dair hiçbir ipucu yoktu oyunda. Ama kötü bir şeyler olacağının sinyali de veriliyordu. Özetle başından sonuna kadar bir an bile aksamayan kusursuz bir oyunculuk sergiliyordu Eser Karabil…
Özetle sezonun en iddialı oyunlarından biri olan Penetratör, gerçekçiliğin insafsızca anlatıldığı, kökleri acıda yatan sıra dışı bir oyun. Oyunu bu muhteşem ekipten mutlaka ama mutlaka izlemelisiniz. İzlemelisiniz çünkü sınırları zorlayan metinde özellikle cinsel bastırılmışlığın nasıl şiddete dönüştüğü oyunculuğun o kutsal gücü ve reji dehasıyla veriliyor.
Oyun,16- 30 Nisan 2013 tarihlerinde Saat 20.30’daSermolaPerformans’ta izlenebilir. İletişim için: İstiklal Cd. İmam Adnan – Nane Sk. N: 5 K:2 Beyoğlu / 0555 996 10 43
- Aleks Sierz Suratına Tiyatro /Britanya’da In-Yer-Face Tiyatrosu
(OYUNUN KÜNYESİ):
Penetratör
Yazar:Anthony Neilson
Reji: Muzaffer Aksoy
Çeviren: Kamer Kartalbaş, Muzaffer Aksoy
Dramaturji: Betül Altındal, Tuğçe Kanbur
Yönetmen Yardımcısı: Mustafa Dileklen
Rol Dağılımı: Uğur Uzunel, Can Esendal, Eser Karabil