Sacit Hadi Akdede
Giriş
Sanatlar kaç farklı açıdan sınıflanabilir acaba? Bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Sanatların sınıflanması niye önemli olsun ki? Bu sorunun yanıtını ise kendimce biliyorum. Öncelikle, hemen belirtelim ki, bilim bu tür sınıflamalarla çok yakından ilgilidir. Bilim, olguları, nesneleri, kısaca kendini saran maddi ve manevi dünyayı öncelikle anlamaya, sınıflamaya, kategorileştirmeye çalışır. Sonra, bu sınıfladığı ya da kategorileştirdiği kavramlar arasında bir neden sonuç ilişkisi bulmaya uğraşır. Bilimin bütün faaliyetleri elbette ki, bunlarla sınırlı değildir. Dolayısıyla, bu yazıda sanatların özellikle üretimini politik ekonomi açısından sınıflamaya çalışacağım. Bu sınıflama aynı zamanda sanatların finansman biçimini de anlamamıza yarayacaktır. Sanatların finansman biçimini anlamak da kültür politikalarını anlamaya ve dolayısıyla kültür politikalarının politik ekonomisini daha iyi kavramamıza yarar. Sanatların tüketimleri de politik ekonomi açısından sınıflanabilir. Bununla beraber, bu konu, ayrı bir yazıyı hak edecek önemde olduğu için, başka bir yazıya bırakılmıştır.
Sanatların/sanat eserlerinin üretimi politik ekonomi açısından üç farklı boyut dikkate alınarak sınıflanabilir. Bildiğim kadarıyla bu tür bir sınıflama denemesi, ilgili literatürde daha önce yapılmadığından, bu deneme oldukça tartışmaya açık olacaktır. Umarım, bu konudaki tartışmalar ve düşünceler geometrik bir dizi olarak artar. Bir sanat türünün/sanat ürününün üretiminin politik ekonomi açısından üç boyutu vardır.
1-Piyasa mekanizması boyutu. Bu boyut, bir sanat eserinin piyasa mekanizması tarafından mı yoksa devlet tarafından mı üretildiğine ilişkindir
2- Politiklik boyutu. Bu boyut sanat eserlerinin politiklik derecesiyle ilgilidir. Politiklik derecesi yüksek/düşük olan sanat ürünleri ayrımı bu boyutta yapılır.
3-Sivil toplum boyutu. Devletin dışındaki, diğer kamu kuruluşları tarafından finansal olarak desteklenen sanat ürünleri. Bu kuruluşlara vakıflar, dernekler, sendikalar, çeşitli sivil toplum örgütleri dâhildir.
Dolayısıyla, sanatlardan bahsederken, politik boyutu yüksek sanatlar, devletin ürettiği sanatlar, piyasa mekanizmasının ürettiği sanatlar, sivil toplum örgütlerinin ürettiği sanatlar türünden tabirleri kullanmak da çok yersiz olmayacaktır. Neo klasik kültürel ekonomi çalışmaları, sanatları daha değişik boyutlarıyla da sınıflamaktadır. Örneğin, tiyatro, opera-bale, klasik müzik gibi sahne sanatlarını ve resim, heykel vb. türü sanatları “yüksek kültür sanatları” diğerlerini de “popüler kültür sanatları” diye sınıflamaktadır.
Sanatların politik ekonomisini daha iyi anlamak için bir de sanatın işlevi konusunu göz önüne almak gerekmektedir. Sanat ne işe yarar sorusunun yanıtı sanatın işlevini tanımlamaktadır. Sanatın genellikle kabul edilmiş temel işlevleri şunlardır.
1-Sanat eğlendirir
2-Sanat estetik duygusunu geliştirir
3-Sanat var olan düzeni koruma işlevi görür (manufacturing consent)
4-Sanat eğitir, öğretir, bilinçlendirir.
5-Sanat propaganda yapar (sanat provoke eder)
Sanatın özellikle yukarıda sıralanan ilk iki işlevinin dışındaki işlevler, hayatın politik alanının doğrudan içine düşmektedir.
Sanatların politiklik derecesi ve yukarıda sayılan işlevleri dikkate alınır ve devletin politik bir aygıt olduğu da düşünülürse, devlet ve sanat üretimi arasındaki ilişki oldukça politik bir alana yerleşmiş olur. Burada devlet teorilerine girilmeyecektir. Bununla beraber devletin politik bir aygıt olduğunu belirten birden fazla teori mevcuttur. Bunların kimisi Marksist kimisi de Hegelci kaynaktan gelir. Dolayısıyla, politik bir aygıt olan devlet ve belli bir politiklik derecesine sahip olan sanatlar, sanat üretimi açısından nasıl bir ilişki içinde olacaklardır? Bu soru, devlet-sanat üretimi ilişkisini araştırmada sürekli akılda tutulması gereken bir sorudur.
Sanat üretiminin politik ekonomisi konusunda hemen hemen aklımıza gelebilecek bütün sorular ya da araştırma konuları, doğrudan ya da dolaylı olarak yukarıdaki üç boyutla ve sanatın işlevleriyle yakından ilgilidir. Örneğin çeşitli sanatçıların demokratik ülkelerde mi yoksa diktatörlüklerde mi daha çok kazandığı konusu da politik ekonominin konusuna girer. Sanatçının kazancının yanında bir ülkedeki sanatçı sayısı (nüfusa oranla) da politik ekonomiyle ilgilidir ve yukarıda üç boyut bu konuyu da anlamamıza yardımcı olur. Bununla beraber, bu yazıda özellikle belli bir sanatsal/kültürel sorunun analizi yapılmayacaktır. Genel olarak sanat üretiminin/sanat ürünlerinin politik ekonomi açısından sınıflaması yapılacaktır.
Yukarıdaki üç boyuttan üçüncüsünün kendi başına ayrı bir boyut olmadığı ve birinci boyuta dâhil olabileceği düşünülebilir. Aslında çok zorlansa, birinci boyutun içine eklenebilir. Bununla birlikte, üçüncü boyut ilk iki boyutun etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir boyuttur. Bu boyut daha çok sivil toplumsal bir örgütlenme alanını işaret etmektedir.
Yukarıdaki üç boyut birbirini dışlayan (mutually exclusive) bir özelliğe sahip değildir. Bir sanat eserinin politik ekonomi açısından örneğin piyasa mekanizması tarafından üretiliyor olabilmesi, vakıflar tarafından ya da devlet tarafından üretilmeyeceği anlamına gelmez. Aynı şekilde, bir sanat eserinin politiklik derecesinin yüksek olması, o sanat eserini ille de merkezi devletin üretmesi gerektiği anlamına da gelmez.
Politik Ekonomi Açısından Üç Boyutun İncelenmesi
Şimdi her boyutu biraz ayrıntılı inceleyelim.
Piyasa Mekanizması (Ekonomisi) Boyutu
Bir sanat eseri ya piyasa mekanizması tarafından ya da merkezi/yerel devletin doğrudan üretmesi veya desteklemesi ya da piyasa ile çeşitli kamu kuruluşlarının finansal bir ortaklığı sonucu üretilir. Bu basit gözlem, sanatın politik-ekonomik analizi konusunda birçok kapıyı açacaktır. Örneğin, halkın genel eğlence ve boş zaman tüketimi anlayışına uygun, müzik, sinema, edebiyat, vb faaliyetler piyasa mekanizması tarafından üretilmektedir. Popüler müzik, popüler sinema ve diziler ve popüler edebiyat türleri (seri üretim) bunlara örnektir. Bu tür ürünleri veya eserleri, yayıncılar ve yapımcılar piyasa koşullarında zaten üretmekte ve ürün satışları, maliyetleri karşılamanın üstüne kar da getirmektedir. Bunun yanında, piyasanın çeşitli nedenlerle üret(e)mediği sanat ürünlerini de, devlet, eğer gerekli görürse, üretmektedir. Piyasa, yeterli talebi olan ve yasalarla üretimi ve tüketimi yasaklanmayan her mal ve hizmeti üretir. Bazen devletler bir sanat eserinin/ürününün üretimini çeşitli nedenlerle yasaklar. Sansür buna bir örnektir. Bazı pür piyasa ekonomicileri de, sansür olmadan, piyasanın kendiliğinden üretmediği sanatın devlet tarafında da üretilmemesi gerektiği düşüncesindedir. Neo klasik kültürel ekonomi, sanatları ekonomik açıdan sadece bu boyutla sınıflar. Sanat ürünlerini veya yüksek kültür eserlerini erdemli mallardan (merit goods) sayarlar ve yeterli talep olmasa da devletin bu tür hizmetlerin üretimini desteklemesini belirtirler. Neo klasik ekonomi, sanat politik olmadığı ve (kapitalist) sistemi tehdit etmeye yönelik bir bilinç oluşturma işlevini ısrarlı bir şekilde öne çıkmadığı sürece, yeterli talep olmasa bile, kapitalist devletin sanatı desteklemesini ister. Sanat devrim yapamayacağına göre, egemenlik kapitalistlerde veya burjuvalarda olduğu sürece, bazı kapitalistler devrimci şarkıları bile dinlerler ve bunun örnekleri çok görülmüştür. Bunun yanında, sistem, ekonomik ve sosyal güçlerin harekete geçmesi sonucu kendine yönelik bir tehdit hissederse, bu durumda politiklik derecesi yüksek ve sistemi tehdit eden sanatlar yasaklanır. Buna karşın politiklik derecesi yüksek ve sistemden yana olan sanatlar ise özendirilir ve üretilir. Tarihte, politiklik derecesi yüksek ve sistemi tehdit eden sanatların genellikle toplumsal dönüşümler ve değişimlerin olduğu dönemde daha çok yasaklandığı görülmektedir. Bu konu sanatların politik ekonomi açısından ikinci boyutunu tartışmayı gündeme getirmektedir.
Politiklik Boyutu
İkinci boyutta sanatların politik olma dereceleri yer almaktadır. Bu konuyu daha önceki yazılarımda da yazmıştım. Sanatların politik olma dereceleri, sanatların politik alanın içine girmesinde önemli olmaktadır. Bazı sanatlar diğer bazı sanatlara göre daha politik olabilir. Politik olma derecesindeki bu farklılıklar sanatların finansman biçimlerini ve kaynaklarını etkilemektedir. Bu konu henüz uluslar arası alanda da kültürel ekonomistlerin çok kafa yormadıkları bir konudur. Sanat eserlerinin algısının çok kişisel olması, konunun oldukça çetrefilli bir hal almasına neden olmaktadır. Öncelikle sanatın politik olma derecesi üzerinde kısaca duralım.
Bazı sanatlar diğer bazı sanatlara göre toplum ve insan yaşantısı hakkında daha doğrudan mesajlar verme özelliğine sahiptirler. Verilen bu mesajlar bir ülkenin çözmeye uğraştığı akut bir toplumsal/politik sorunla doğrudan ilgili olmayabilir. Bir sanat eserinin ya da türünün politik olma derecesini belirleyen en önemli faktör toplum ve insan yaşantısı hakkında doğrudan mesaj verme netliğidir. Buradaki zorluk doğrudan mesaj verme netliğinin rakamsal değerinin objektif olarak ölçülemeyeceğidir. Sanat eserlerinin izleyiciler üzerinde bıraktığı etki sübjektif bir algılamayla ilgilidir. Bu bakımdan bir izleyicinin algısına göre politik olan bir sanat eseri başka bir izleyici tarafından aynı derecede politik bulunmayabilir. Dolayısıyla, sanatların politik olma dereceleri hakkında her sanat türüne ilişkin sayısal bir değer verilememektedir. Bununla beraber, doğrudan mesaj verme dereceleri her ne kadar sayısal bir değerle ölçülemese de, sanatlar politiklik derecesi bakımından daha düşük–daha yüksek gibi terimlerle sıralanabilme özelliğine sahiptir. Örneğin, bir şiirin bir klasik müzik parçasına göre toplum ve insan hayatı hakkında mesaj verme derecesi daha yüksektir. Bu cümlemizden yeryüzündeki bütün şiirlerin bütün klasik müzik eserlerinden daha yüksek bir politiklik derecesine sahip olduğu anlaşılmamalıdır. Buradaki yargılarımız ortalamalara ilişkin genellemelerdir. Doğrudan mesaj verme derecesi çok yüksekse ve çok netse, sanat propaganda işlevi de görüyor demektir. Bir mesaj çok üstü örtük ve dolaylı yönden de verilebilir. Sansürün çok yoğun olduğu ülke ve dönemlerde sanatçılar sanat eserlerini çok ustaca ortaya çıkarabilmekte ve mesajı üstü örtük bir biçimde de iletebilmektedirler. Hemen hemen her sanat bir politik amaca hizmet eder. Sanatı üreten mekanizma (sadece sanatçılar değil) bunu bazen bilerek bazen de bilmeden yapar. Burada sözü edilen politik amaç, ille de kısa dönemli seçim kazanmaya yönelik dönemsel/çevrimsel (cycle) bir kavram değil, uzun dönemli yapısal/sistemsel bir kavramdır. Politiklik derecesi en düşük sanatlar bile, yeri ve zamanı geldiğinde çok büyük politik amaçlara hizmet edebilirler. Örneğin bazı sanatlar, Chomsky’nin manufacturing consent kavramıyla anlatmaya çalıştığı sisteme uyumu özendirirler; o günkü sistem neyse o sistemin devam etmesini sağlarlar. Güncel bir dille söylemek gerekirse suya sabuna dokunmayan gibi görünen sanat eserleri bile aslında sisteme uyumu gerçekleştirmekte ve daha büyük bir oyunun parçası olmaktadırlar.
Şimdi biraz daha ayrıntı düzeyine inmeye ve genel olarak ana sanat dallarını politik olma derecesine göre sıralamaya çalışalım. Söze ve yazıya dayanan sanatlar diğer sanatlara göre toplum ve insan yaşantısı hakkında doğrudan mesaj verme konusunda göreceli olarak daha nettirler. Buradaki anahtar kelime netliktir. Sanatı takip edenle takip etmeyen elbette bir değildir. Dolayısıyla bir sanat eserinin verdiği mesajın netliği, izleyicinin kültürel arka planına da bağlıdır. Bununla beraber, hayatında hiçbir kültürel ve sanatsal faaliyete izleyici olarak dahi olsa katılmamış bir izleyiciye bir tiyatro oyunu izletilse ve bir de klasik müzik konseri dinletilse ve bu iki aktivitenin mesajı sorulsa, büyük bir olasılıkla izleyici tiyatro hakkında birkaç cümle daha fazla kuracaktır. Bu durum da bize tiyatronun göreli olarak klasik müziğe oranla daha fazla doğrudan mesaj verme özelliğini gösterir. Dolayısıyla, bu özelliğinden dolayı da tiyatro sanatının klasik müziğe göre politiklik derecesi daha yüksektir deriz. Sanatlara bu açıdan bakınca, doğrudan mesaj verme netliğinin en yüksek olduğu alanların öncelikle söze ve yazıya dayanan sanatlar olduğunu söyleyebiliriz. Bunlara, edebiyatın her türü, sinema, tiyatro, söz içeren müzik örnek gösterilebilir. Söz içermeyen, klasik müzik, enstrümantal müzik, bale, resim, heykel, fotoğraf gibi sanat alanları da bir önceki kategoriye göre politiklik derecesi daha düşük olan alanlar olarak adlandırılırlar. Burada belirtmekte yarar vardır ki, bu sınıflama bir genellemedir. Ayrıntı düzeyinde, örneğin belli bir resim tablosu, bir oyundan daha yüksek bir politiklik derecesine sahip olabilir.
Burada başka bir noktayı da vurgulamakta yarar vardır. Sanatçıyla sanat eserinin kendisini ayrı tutmak gerekmektedir. Örneğin klasik müzik, diyelim ki şiir sanatıyla karşılaştırıldığında kendiliğinden doğrudan mesajlar veren bir sanat türü olmayabilir. Bununla beraber, ünlü olmuş (bu konu aynı zamanda medyanın politik ekonomisi konusuna girmektedir) bir klasik müzik sanatçısının sözleri, açıklamaları ve yaşayış tarzı elbette ki, politik içeriği yüksek şiirler yazan bir şairin sözleri ve açıklamalarından daha politik olabilir. Bu örneği vermemin nedeni, sanat eseri ya da sanat türünün kendisiyle sanatçı arasındaki ayrımı vurgulamak içindir.
Bu açıklamalardan sonra, genel olarak denebilir ki, söze ve yazıya dayanan sanatların söze ve yazıya dayanmayan sanatlara göre politiklik derecesi daha yüksektir. Örneğin, bir şiir, tiyatro oyunu, sinema filmi, bir roman, söze ve yazıya dayanmayan bir klasik müzik parçası, bir bale gösterisi, bir opera gösterisi, bir heykel ve bir resim tablosuna göre politiklik derecesi bakımından daha yüksek bir yerdedir. Bu, sanatların hiyerarşik sınıflaması anlamına gelmez. Bu gözlem, bize sanatın finansmanı konusunda ne söylemektedir? Şimdi bu konuyu bazı ampirik örnekler yardımıyla araştıralım.
Öncelikle burada bir parantez açıp hemen belirtmekte yarar vardır ki, tarih boyunca devlet, kilise ve çeşitli dini veya dini olmayan kurumlarca yasaklanan, ortadan kaldırılan, izin verilmeyen sanat türlerinin içinde, yazıya veya söze dayanan sanatların sayısı diğer sanat türlerinin sayısından daha fazladır. Örneğin, tarih boyunca yasaklanan kitap sayısı, yasaklanan klasik müzik eserinden daha fazladır. Aynı şekilde, yasaklanan tiyatro oyun veya gösteri sayısı yasaklanan resim tablosu sayısından daha fazladır. Bunun nedeni yasaklanan eserlerin politik mesaj verme netliğinin daha yüksek olmasıdır. Klasik müzik de politiktir. Sistemin egemenlerinin politik amaçları için kullanılır. Kurulu düzenin sorgulanmasına neden olmadıkları için sistemin egemenleri tarafından kullanılırlar. Eski Sovyetler Birliği’nde, örneğin klasik müzik çok gelişmişti ve yasaklanan klasik müzik parçası yoktu. Çarlık Rusya’sı döneminde çalınan ve dinlenen parçaların Sovyetler döneminde de çalınmasının ve dinlenmesinin bir sakıncası yoktur çünkü klasik müzik Sovyetler döneminin egemenleri tarafından politik olarak sakıncalı görülmemiştir. Aynı şekilde Bolşoy Balesi, 18 Yüzyılın sonuna doğru kurulmuş olmasına karşın, Sovyetler döneminde de varlığını ve önemini sürdürmüştür. Bununla birlikte, Sovyetler döneminde birçok roman, deneme, şiir yasaklanmıştır.
Bu açıklamalardan, söze ve yazıya dayanmayan sanatların da, sistemin egemenleri tarafından oldukça politik amaçlar için kullanılabileceği görülmektedir. Böyle bir durumda, sanatların politiklik derecesini söze ve yazıya dayanma/dayanmama kıstasına göre belirlemek ne derece doğrudur? Elimizde daha iyi bir kıstas olmadığına göre, burada şöyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardır: Sanatların politiklik derecesiyle, sanatların politik amaçlar için kullanımı birbirinden farklıdır. Politiklik derecesi düşük olan sanatlar, sistemin hâlihazırdaki egemenleri tarafından politik olmayan şeyler düşündürtmesi vesilesiyle sürekli pompalanan, desteklenen, öne çıkarılan sanat örnekleri olur ve egemenlerin siyasi amaçlarına hizmet eder. Egemenlerin siyasi amacı ise kurulu düzenin korunmasıdır. Burada, görüldüğü gibi kapitalizm ve sosyalizm ayrımı yapılmamaktadır çünkü her iki düzenin kendine özgü egemenleri vardır. Şimdi tekrar sanat üretiminin finansmanına dönebiliriz.
Sanat Üretiminin Finansmanı
Sanatların politiklik derecesi, hangi sanatların ne kadar üretileceği konusunu belirlemekte oldukça önemlidir. Ayrıca politiklik derecesi yüksek ya da düşük her sanat çeşitli politik amaçlar için gerektiğinde kullanılabilir. Hemen belirtmemiz gereken ilk nokta, her sistemin politik egemenleri vardır. Bunlar ille de siyasi iktidarı elinde tutan yöneticiler ve politikacılar değildir. Kapitalist üretim tarzına sahip bir ülkenin politik egemenleri, siyasi iktidarı elinde tutan yönetici ve politikacılara (bir anlamda devlet) ek olarak, ülkenin burjuvaları, onlarla organik bağı olan aydınları, think tankleri, medya vb. de kapsar. Politik egemenler, kendi kurulu düzenlerini tehdit etmeyen sanatın varlığından rahatsız olmazlar. Kurulu düzenlerini rahatsız etmeyen sanatı piyasa üretiyorsa, ne ala ülkenin politik egemenleri ayrıca buna kaynak ayırmak zorunda değildir. Hatta piyasada üretilen sanattan dolayı da ülkenin sanat üreten patronları oluşmuştur ve sanatın bu alanı onlar için karlı bir iş koludur. Türkiye’de popüler müzik, popüler sinema ve dizi, popüler kitaplar üreten patronlar bu kategoriye girer. Bununla beraber, piyasa mekanizması, politiklik derecesi yüksek bir sanat üretiyor ve sistemin egemenlerine muhalif mesajlar veriyor olabilir. Protest popüler müzik bu kategoridedir. Türkiye’de bu tür müzik yapan grupların konserlerinin yasaklandığı sık sık duyulmaktadır. En son örnek Grup Yorum’dur. Bunun yanında, kendi kurulu düzenlerini rahatsız ve tehdit etmeyen sanatları piyasa üretemiyorsa, devlet aygıtı bu üretimi yerine getirir. Klasik müzik bu kategoridedir. İster sosyalizm olsun ister kapitalizm, devlet klasik müziğin üretilmesini her zaman destekler. Neo klasik kültürel ekonomi anlayışına göre bunun böyle olmasının nedeni klasik müziğin erdemli mal (merit goods) olması durumudur. Oysa, bu tek neden değildir. Devlet, sistemi ve kurulu düzeni tehdit etmeyen, politiklik derecesi düşük bir sanat ürününü üretmekte ve toplumu sisteme uyumlu hale getirmeye çalışmaktadır. Burada klasik müzik için söylenenler, opera-bale, resim, heykel vb. gibi politiklik derecesi görece düşük olan sanat dalları için de geçerlidir.
Sivil Toplum Boyutu
Piyasanın üretmediği, devletin de çeşitli nedenlerle üretemediği bu tür politiklik derecesi düşük sanat ürünlerini, vakıflar ve dernekler gibi sivil toplum örgütleri üretir. Üstelik bu tür örgütlerin vergi muafiyeti gibi çeşitli ayrıcalıkları vardır. Ayrıca, bu tür örgütlere yapılan bağışlar vergi matrahından düşülür ve bağış yapanlar için bu cazip bir durumdur. Bağış yapan firmalar ve bireyler ve sanatı üreten sivil toplum örgütleri, sanat gibi çok kutsal ve faydalı bir hizmetin üretilmesine vesile oldukları için toplumun gözünde olumlanmaktadırlar. Varlıklarıyla, toplumun gözünde prestij ve meşruluk kazanır. Toplumu sisteme uyumlu hale getirmeye yardımcı olurlar. Nasıl yaparlar bunu? Politiklik derecesi düşük ve sistemi tehdit etmeyen sanat türleri ve ürünleriyle. Ülkemizdeki bu tür sivil toplum örgütlerinin örnekleri çeşitli şehirlerdeki kültür ve sanat vakıfları ve dermekleridir. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) gibi vakıflar bunlara örnektir. Bu vakıf ve dernekler genellikle klasik müzik, opera-bale, resim, heykel sergileri, müze sergileriyle tanınırlar. Örneğin, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara Ekin Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu, Samsun Sanat Tiyatrosu gibi politik tiyatro yapan ve muhalif olan grupların bu tür vakıf ve dernekler tarafından desteklenmediği bir gerçektir. Vakıf ve dernekler sadece politiklik derecesi düşük sanat ürünlerini desteklemezler. Birçok vakıf, edebi sohbet toplantıları düzenlemekte, çeşitli edebi ürünleri kitap olarak basmaktadır. Diğer bir deyişle kendi siyasi anlayışına uygun sanatın ve kültürün üretimini desteklemektedir. Kısaca, sivil toplum örgütleri hem politiklik derecesi düşük sanat ürünlerini üretir ve desteklerken hem de kendi siyasi anlayışını daha egemen hale getirmek için politiklik derecesi yüksek sanat ürünlerini üretir ve destekler. Bunu yaparken, iki işlevi birden gerçekleştirmektedir. Hem toplumu var olan kurulu sisteme uyumlu hale getirmektedir. Hem de kendi siyasi düşüncesini egemen kılacak ve sürdürecek ortamı büyütmekte ve genişletmektedir. Burada dünyadaki vakıfların kültür ve sanatı destekleme istatistiklerinden birkaç örnek vererek bitirelim bu yazıyı. Foundation Center’den elde ettiğim verilere (http://foundationcenter.org/findfunders/statistics/pdf/04_fund_sub/2010/10_10.pdf ) göre 2010 yılında vakıfların (Ford Vakfı, Rockefeller Vakfı gibi vakıfların toplamı) toplam harcamalarının içinde kültür ve sanata ayırdıkları pay yüzde 11.2’dir. Bu payın da yarısından fazlası müzelere ve sahne sanatlarına gitmektedir (sırasıyla yüzde 3.6 ve 3.7). Vakıfların kültür ve sanata yaptıkları parasal yardım 9 ana kategoride düzenlenmektedir. Müzeler ve sahne sanatları dışında, sanat organizasyonları, humanities (edebiyat, felsefe, dini bilgiler, antik ve modern dönem dil çalışmaları gibi alanları kapsamaktadır), medya ve iletişim, görsel sanatlar ve mimarlık, çok fonksiyonlu sanatlar, tarihi mirası koruma ve diğer kültür ve sanat alanlarını kapsamaktadır. 2010 yılı için vakıflardan en çok yardım alan ilk 50 sahne sanatları grupları incelendiğinde ise, bu 50 grubun ya da topluluğun içinde tiyatro grubu olarak ancak iki grup yer almaktadır ve toplam yardımların çok az bir kısmı bu gruplara gitmektedir. Buradaki sahne sanatlarının çoğu, senfoni orkestraları, opera ve bale gruplarıdır.
Kısaca, Amerika’daki vakıflar da politiklik derecesi yüksek olmayan sanat ve kültür olaylarını (müzeler gibi) desteklemektedir. Gerekirse, politiklik derecesi yüksek sanatları da destekleyebilirler. Bununla birlikte, şimdilik buna gerek görmemektedirler. Örneğin off off broadway tiyatroları bu tür vakıflar tarafından çok desteklenmemektedir. Bu bakımdan da off off broadway tiyatroları tamamen piyasa mekanizması tarafından üretilmekte ve finansal olarak da çok büyük meblağlara ulaşamamaktadır. Buna karşın, broadway müzikalleri bir iki büyük firmanın elindedir ve bu müzikaller yatırımcısına büyük paralar kazandırmaya devam etmektedir. Ve sisteme uyum işini büyük bir titizlikler yerine getirmektedir. Bu konuda daha ayrıntılı istatistikler ve analizleri başka bir yazıya kalmaktadır.
Sonuç Yerine
Oldukça karmaşık duran bu yazının ama fikri nedir diye sorarsanız, yanıtımız şu olacaktır. Sanatların bir politiklik sıralaması vardır ve ekonomik ve politik güçle desteklenmeyen kültür ve sanat ürünleri ayakta kalamaz. Buradan çıkaracağımız politika önerisi de: muhalif olanlar, muhalif sanat yapabilmek için çeşitli sivil toplum örgütlerinde bir araya gelmelidirler. Yerel yönetim seçimlerini kazanmak için uğraşmalıdırlar.