Benliğin Mabedine Hapsolan Bir Kahraman: 'Çirkin'

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Alman Yazar Marius Von Mayenburg’un (1972) İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda oynanmakta olan “Çirkin-Der Häßliche” başlıklı oyununda, insanın dış görünümünün algıda yarattığı izlenim konu alınmakta.

Günümüzde hepimizin fiziksel özelliklerimize göre değerlendirilişimiz, fiziksel güzelliğimizin bir anlamda başarının olmazsa olmazı oluşu, genç yazarın hayli usta anlatımıyla olgun bir kara komedi oluşturmakta.

Konu

Marius Von Mayenburg; Lette’nin (Tolga Evren) yeni buluşu, dolayısıyla kariyerinin önemli bir noktasında bulunuşuyla oyunu başlatmış. Geliştirdiği bu yeni projesinin sunumuna hazırlanırken, “direktör”ü Scheffler (Nişan Şirinyan), sözü edilen sunumu, konuyla ilgili hiçbir niteliği olmayan yardımcısı Karlmann’a (Şamil Kafkas) veriyor. Lette, “Direktör”e bunun nedenini sorduğunda aldığı yanıt hayli ilginçtir: “Çok çirkinsin, sen bu suratla hiçbir şey satamazsın”.

Fiziksel görünüşünün, uluslararası başarısının önüne geçebileceğini aklının ucundan bile geçirmeyen Lette, sonuçta karısı Fanny (Simay Tuna) ve “direktör”ün kendisini “son derece çirkin olduğuna” ikna edişleriyle estetik cerrahının masasına yatıyor.

Lette, geçirdiği operasyonla bakanın gözünü alamadığı yakışıklılıkta biri oluveriyor. Kariyeri, karısı ile olan ilişkileri, sosyal yaşamı operasyon sonucundan etkileniyor ve Lette, güzelliğine erişilebilmek için herkesin pek çok şeyi feda edebileceği biri durumuna geliyor.

Diğer taraftan, Lette’nin kişiliğindeki değişimler de hızla gelişiyor. Karısından gayrisine o güne değin “uçkur çözmemiş” olan Lette, üçü-beşi aşan sevgilileriyle Fanny’i aldatıyor ve de yetmezmiş gibi “kabulleneceksin” diye de dayatıyor.

Haaa, bu arada, hemcinsleri tarafından sürekli kıskanılmakta olan Lette’nin doktorunun masası da “çirkin”siz kalmıyor. Bütün erkekler Lette’nin yüzüne sahip olunca da…

Heyecan Kalmadı mı

Marius Von Mayenburg’un 2007 yılında yazdığı zeka taşan yazılı oyun metninden yeniden kavrıyoruz ki, günümüzde artık bilinci kontrolü altında tutabilmek ya da ne bileyim ben, duyguları zamanında üretebilmek, yaşatabilmek, denetim altında tutabilmek ve başka bireylerle sağlıklı duygusal iletişime (empati) girebilmek yeteneğinin esamisi okunmamaktadır.

Duygusal zeka ile sezgisel zekanın birbirlerine karıştırıldığı güncel dünyamızda duygu ve heyecan artık kalmamıştır.

Yaratıcı Kadro

Oyunu Serdar Biliş dilimize (yanlış bilmiyorsam) İngilizcesinden çevirerek kazandırmış. Eserin Almancadan İngilizceye aktarılışı ne derece başarılıdır, Serdar Biliş üç dildeki farklılıkları hangi yöntemle yoğurmuştur, bilemem, ama çeviride “Direktör” ve benzeri kimi sözcükleri yadırgadığımı söylemeden de geçemem.

Medine Yavuz Almaç’ın dekoru iyi de, Tolga Evren ile Şamil Kafkas’ın kostümleri (gömlek yakaları hariç) neden tek tip anlamam mümkün değil. Gel gelelim, Simay Tuna’nın giysileri pek bir zevkli doğrusu. Tuna da kostümleri bir taşıyor ki …

Önder Ay, ışık tasarımını yaparken oyundaki her tabloyu, tablo içerisindeki oyuncuların mizansenlerini, duruşlarını iyi saptadığı gibi, oyunun bütününü düşünerek, var olan ışık malzemesiyle en ideal tasarım tekniğini de uygulamış. Vallahi bravo.

Yönetmen ve Oyuncuları

Oyunu sahneye koyan Metin Belgin, dört oyuncunun sahnelediği, ancak bu dört oyuncunun cerrah, eşcinsel, hemşire, genel koordinatör gibi diğer farklı kişiliklere de can verdikleri oyunu müthiş bir tempo kazandırarak yönetmiş.

Dört oyuncuya farklı roller yüklerken, tiyatronun büyüleyici ögelerinden de alabildiğine yararlanmış. Örneğin: “Bu şimdi artık Fanny değil, bir şirketin genel koordinatörü” oldu’yu çizerken, Simay Tuna seyircinin gözünde bir anda Genel Koordinatör oluyor. Yani Schffler’in Cerrah ya da Karlmann’ın eşcinsel evlat oluşu gibi. Metin Belgin’in ustalığı orada ki, izleyiciye kafa karışıklığı yaşatmıyor.

Karakterin Biçimlendirilemeyişi

İstanbul Devlet Tiyatrosunun deneyimli oyuncusu Nişan Şirinyan, karakterinin (özellikle Cerrah’ın) küçük birimlerini ve yönelimlerini, aksiyonlarını hedefe taşımamakla hata etmiş. Hata etmiş, hata ettiği için de kesintisiz aksiyon çizgisini üstün yönelimin elde edilişiyle biçimlendirememiş.

Simay Tuna can verdiği karakterlerin mekanik icra noktasına kadar mükemmelleştirmiş; fiziksel yapısına, vücut hareketlerine ve estetiğe dayadığı Fanny’e kontrolsüzce komedi unsurları eklemeyerek başarıya ulaşıyor.

Şamil Kafkas, Erzurum Devlet Tiyatrosundan İstanbul’a yeni gelmiş, geçen sezon “Anita’nın Aşkı ya da Antigone New York’ta” oyununda alkışı hak etmiş bir oyuncumuz. “Çirkin”de de gerek kıskanç asistan, gerekse eşcinsel oğul tonunu iyi yakalamış, karakterleri en kuytu köşelerine dek aydınlatabilmiş.

Tolga Evren

Van Devlet Tiyatrosundan beri izlediğim Tolga Evren, oyunu izleyici önünde rahatça kontrol altında tutabilmekte. Lette’ye fiziksel yaklaşımı başarmış.

Rolün içsel ve dışsal düzleminin iç içe olduğunun bilincine vararak can veriyor. Fiziksel aksiyon çizgisi ne kadar sık tekrarlanırsa, karakterin ruhsal yaşamının da o kadar kesinlik kazanmış olacağını da göz ardı etmiyor. Fiziksel aksiyon çizgisini sürekli yineliyor.

Size bir şey söyleyeyim mi: Tolga Evren de İstanbul’da oynamayı hak ediyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla