Zafer Diper
“Ayıp!” diyor bir dost, bana çatıp durmasıyla ünlü. “Sana da bir türlü beğendiremedik kendimizi!” diyorum ve soruyorum: “Ne yapmışım gene?” “Sen ki kültür-sanatın tiyatronun reklamı olmaz dersin…” “Öyle!” “Öyle möyle derken, aylar geçti kendi tiyatronun oyununu Yalanın Ardındaki’ni şurada bir tanıtamadın gitti… ‘Torpil yok’ mu diyorsun sen de, Kılıçdaroğlu olayındaki gibi…” “Ne olmuş?” “Bir de gazetede köşe yazarı olacaksın. Her şeyi okumalı izlemelisin. Oysa senin olan bitenden haberin yok!” “Beni bir gün de yerin dibine batırmadan, söyleyebilsen söyleyeceğini?!..” “Çok önemli bir şey değilse de…” deyince “Geç o zaman” diyorum. Ama o üstelemeci (ısrarlı): “Kaçırdım diyorsan hani…” “Neymiş peki, gözümden kaçsa da kaçmasa da başımın belası olan?” “Hah, anlatayım…” diyor: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun en küçük kardeşi Tunceli doğumlu Celal Kılıçdaroğlu… Önce Devlet Su İşleri, ardından Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmış. 2007 yılında emekli olmuş. Hastalanan annesi için Tunceli’ye dönmüş. Annesini kaybettikten sonra yeniden Kocaeli’ne gelmiş. Orada iş bulamayınca, İzmir’e geçmiş… CHP Gaziemir İlçe Başkanı Umut Tekin, CHP Lideri’nin kardeşinin Gaziemir’de Seydi Baba Türbesi ve Rekreasyon Projesi’nde inşaatta gündüz bekçisi olarak çalıştığını doğrulamış. Maaşı 850 liraymış. Ayrıca 1350 lira emekli aylığı alıyormuş… Kemal Kılıçdaroğlu da ‘Alın teriyle ekmeğini kazanıyor, alnından öpüyorum’ demiş… Yaa…” “Ne var bunda?” diyorum. O, oralı değil; devam ediyor: “Basında çıkan yazılara, halktan gelen yorumlara bayılıyorum. Bilgisayardan teker teker okuyorum onları. Bu haberlerden bir özet yapayım sana?” “Yap” diyorum. “Tak tak geçeceğim, atlaya atlaya, kısaca. Eleştirilerden kimileri: ‘(…) Bence reklam kokuyor bu… (…) Bu ne ya, bir ailede illa herkes kat-makam sahibi olacak diye bir kural mı var? Akılları sıra sansasyon yaratacaklar… (…) Çalışmak ne ayıptır ne de övünülecek bir şeydir. İhtiyacı olan çalışacak… (…) Amaç işte sayın halkım işte bakın biz dürüst siyaset yapıyoruz falan filan. Arkadaşlar artık halk bunları yutmuyor. Bize ne yapabileceğinizi söyleyin, böyle haberle bu işler yürümüyor… (…) Tamam işte fakir edebiyatı. CHP Gen. Bşk. ama kardeşinin kim olduğu, ne durumda olduğu şimdi ortaya çıkıyor. Seçim mi var yakınlarda?.. (…) Bazı yorumcuların, bütün siyasetleri duygu sömürüsü, mağduriyet üzerine kurulu bir partiyi görmezden gelip, bıktık bu ajitasyonlarınızdan demeleri ne trajikomik bir durumdur!.. (…) CHP baktı ki reel politikalarla, akıllı politikalarla AKP’ye zarar veremiyor, simdi duygusal, hissi politikalara geçti…” “Dur dur,” diyorum, “sen sanırım Ak Parti yanlı, olumsuz olanları iletiyorsun yalnızca…” “Yanlı manlı değilim. Takım bile tutmam ben” diyor. “Yansızlık da çekilir şey değildir ama…” diyorum. Üstüne alınmıyor: “Genel durumu kavratmaya çalışıyorum sana!” diyor. “Neyin geneli?” diye soruyorum. Altta kalanın canı çıkar ya yanıtlamak zorunda: “Halk ne diyor ne demiyor… Bilgilenesin istedim” diyor. “Şimdi halt ettin yani!” diye çıkışıyorum: “Böyle bir habere, sen buna bilgi, siyaset falan mı diyorsun?” “Beni çocuk gibi azarlıyorsun” diyor. “Böylesi yaklaşımlarla, yapay gündemlerle geçip gidiyor ömrümüz işte; bunu göremiyor musun?!” diyorum. Duymazca sürdürüyor: “Genel kanı o ki bunlar ne yapsa gündemi tutturamıyorlar sanki… Bari senin oyun tutsa… Şey, oyunu yazacaktın da… Söyler misin bana: Yalanın ardındaki ne?” “Ne yalanı?” diye sorunca ben eşek kafa, o düşer mi hiç yakamdan: “Yalanın ardında kimi doğrular da yatsa… Ne?!” Çekip giderken, gülmekten kırılıyor dalgaya vurup işi: “Torpilsiz yazacaksın ama torpilsiz hemşerim…” Başa çıkamam bu adamla… Ne halin varsa gör, diyorum arkasından…